Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/5722 E. 2018/8362 K. 25.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/5722
KARAR NO : 2018/8362
KARAR TARİHİ : 25.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve diğerleri aleyhine 15/01/2013 gününde verilen dilekçe ile tehdit hakaret ve gayrimeşru ilişki nedeni ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda gayrimeşru ilişki nedeni ile … ve … hakkındaki manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne tehdit ve hakaret nedeni ile …, … ve … hakkındaki manevi tazminat isteminin kabulüne dair verilen 25/09/2014 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtalr incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalı … ve davalı …’ın tüm temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalı …’nun temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava; evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına ve tehdit, hakaret iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne; hakaret ve tehdit eylemine dayalı manevi tazminat isteminin ise kabulüne karar verilmiş; hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; davalılardan …’nun müvekkilin eşi olduğunu ve eşinin diğer davalı … ile gayri meşru ilişki yaşadıklarını, birlikte oturduklarını ; ayrıca davalılardan … ve …’ın davalı …’ın annesi ve kız kardeşi olduğunu, bu davalıların ise müvekkilini eşinden boşanması için tehdit ettiklerini ve müvekkiline hakaret ettiklerini beyan ederek oluşan manevi zararın tazmini isteminde bulunmuştur
Davalılar vekili; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davalılardan …’ın evli olduğunu bilmesine rağmen diğer davalı … ile birlikte olması ve davalı …’nun da davacı eşine olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmesi nedeni ile haklarında açılan manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne; davalılardan … ve … hakkında açılan hakaret ve tehdit nedenine dayalı manevi tazminat isteminin ise, ceza yargılaması sonucuna dayanılarak kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamında yer alan tüm bilgi ve belgeler incelendiğinde; davalı … davacının eşi olup, dava konusu edilen sadakat yükümlülüğünün ihlali de evlilik
birliği sürmekteyken meydana gelmiştir. Dava konusu eylemin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174/1. ve 174/2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekir. 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4/1. maddesi; 4721 sayılı Medeni Kanun’un İkinci Kitabı’ndan Üçüncü Kısım hariç olmak üzere (TMK.md.118-395, 5133 sayılı Kanun md.2-3) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağı, Geçici 1.maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli Aile Mahkemesi’ne devredileceğini hükme bağlamıştır. 6100 sayılı HMK’nın 114. maddesinde mahkemelerin görevinin dava şartı olduğu hüküm altına alınmış olup, aynı Kanun’un 115. maddesinde ise dava şartlarının davanın her aşamasında incelenebileceği belirtilmiştir.
Şu durumda; uyuşmazlığın çözüm yeri aile mahkemesidir. Mahkemece görev yönünden davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilip karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
3-Davalı …’ın temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.
Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. Söz konusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.
Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.
Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.
TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.
Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı … yararına, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı … yararına BOZULMASINA, davalı … ve davalı …’ın tüm temyiz itirazlarının ise ilk numaralı bentte açıklanan nedenlerle reddine ve davalılar … ve …’ndan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.