Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/15251 E. 2019/332 K. 24.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/15251
KARAR NO : 2019/332
KARAR TARİHİ : 24.01.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacılar … ve … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve … aleyhine 21/11/2014 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalı … yönünden davanın reddine, davalı … yönünden kısmen kabulüne dair verilen 08/06/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikâyet nedeniyle kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı … yönünden davanın reddine, davalı … yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, davalıların şikâyeti nedeniyle evlerine gelen polis memurlarınca karakola götürüldüklerini ve ifadelerinin alındığını, şikâyetin haksız olduğunu, bu durumun kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır.
Davalılar, anayasal şikâyet hakkının kullanıldığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı … tarafından sunulan şikâyet dilekçesine herhangi bir delil eklenmediği, soyut ifadelere dayanıldığı, böylelikle TBK’nın 63/1. maddesindeki sınırın aşıldığı gerekçesiyle adı geçen davalı yönünden davanın kısmen kabulüne, davalı …’nun hukuka aykırı bir eylemi bulunmadığı gerekçesiyle onun yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Şikâyet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nın 49. (TBK’nın 58.) maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Dosya kapsamından, davacıların dava dışı oğulları …’in davalı …’nın yetkilisi olduğu şirkette 2013 yılı Nisan ayında çalışmaya başladığı, yapılan denetim neticesinde; … ile dava dışı muhasebecinin birlikte hareket ederek şirketi yüklü miktarda zarara uğrattıkları yönünde tespitte bulunulması üzerine; davalı …’nın önce dava dışı bu kişiler hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan şikâyetçi olduğu anlaşılmaktadır.
Soruşturma sırasında davalı …, 02/12/2013 tarihli şikâyet dilekçesiyle; dava dışı …’ın işe girerken ailesi ile görüşmediğini, maddi durumlarının iyi olmadığını belirtmesine rağmen, sonrasında babasının …’ın eşine araba aldığı, bankada paralarının bulunduğu, üzerilerine kayıtlı dört adet gayrimenkullerinin olduğu yönünde duyumlar aldığını belirterek davacıların mal varlıklarının ve hesap hareketlerinin incelenmesi isteminde bulunmuş ve davacılardan şikâyetçi olmuştur.
Davacı …, şikâyet üzerine verdiği 14/03/2014 ifadesinde; oğulları davalıya ait şirkette çalışmaya başlamadan önce, kendisine anne ve babasından 382.000,00 TL miras kaldığını, bununla 2013 yılı Mart ve Nisan aylarında iki adet daire aldığını, halen daha bankada 95.000,00 TL civarında parasının olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca soruşturma aşamasında dinlenen bir kısım şirket çalışanları, dava dışı muhasebeci ile davacıların oğlu arasında geçen tartışmalara ve ..’ın şüpheli hareketlerine ilişkin anlatımlarda bulunmuşlardır.
Davalı …’nın davacıları zararlandırma düşüncesi ile kasten şikâyetçi olduğuna dair dosyada delil bulunmamaktadır. Gerek davacıların beyanları, gerekse soruşturma aşamasında ifadesine başvurulan şirket çalışanlarının anlatımları değerlendirildiğinde; davalının, davacıların mal varlıklarının incelenmesini istemesinin olağan şüpheye dayandığı ve haklarında şikâyetçi olmasında bir takım emareler bulunduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenle istemin tümden reddi gerekirken, şikâyetin haksız olduğundan bahisle davalı …’nın tazminatla sorumlu tutulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 24/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.