Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/14585 E. 2018/8163 K. 19.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/14585
KARAR NO : 2018/8163
KARAR TARİHİ : 19.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve … aleyhine 28/09/2015 gününde verilen dilekçe ile basın ve internet yayını nedeniyle kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 13/01/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın ve internet yayını yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, Cumhuriyet Gazetesinin 04/06/2015 tarihli nüshasının 12. sayfasında “Validen Bomba İtirafı” başlıklı bir haber yayınlandığını, söz konusu haberin aynı gazetenin internet sayfasında da yer aldığını, dava konusu haberin içeriğinin çarpıtıldığını, haber içeriğinde, davacı tarafından HSYK’ya gönderilen yazıda MİT tırları içerisinde bomba bulunduğuna dair itirafta bulunduğunun iddia edildiğini, oysa davacı tarafından HSYK’ya gönderilen bilgi yazısında böyle bir durumun söz konusu olmadığını gazete tarafından davacının beyanlarının çarpıtıldığını, davacının kişilik haklarını zedelemeye yönelik gerçeğe aykırı haber yapılarak davacının hedef gösterildiğini, dava konusu haberler nedeniyle mahkemelerce erişimin engellenmesi ile düzeltme ve cevap metninin yayınlanmasına dair kararlar verildiğini belirterek oluşan manevi zararın tazminini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yazı içeriğinde manşette geçen şekilde bir söylem ya da itirafın varlığının açıkça belirtilmediği, bir kamu görevlisi olan valinin, manşette belirtilen şekilde beyanı bulunduğu hususu haber içeriğinde bile ortaya konulmamışken haberin içeriği ve veriliş şekli itibarıyla sanki böyle bir beyanatı varmış gibi haber yapılmasının davacının itibarını zedelediği ve kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür
davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler Bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddelerinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Tüm açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu haber içeriğinin davacı tarafından bilgi amacıyla HSYK’ya gönderilen yazıya dayandırıldığı, haber içeriğinde davacının kişilik haklarının ihlali sonucu doğuaracak bir itham veya iddiaya yer verilmediği gibi görünür gerçeğe uygun olduğu, her ne kadar mahkemece dava konusu haberin içeriği ile manşetinin birbirine uygun olmadığı belirtilmiş ise de gazetecilik tekniği gereği bir olayın haber haline getirilip okuyucunun ilgisini çekecek nitelikte verilmesi için başlığın çarpıcı kullanılabileceği, bunun dışında dava konusu haberin bütünü itibarıyla görünür gerçekliğe uygun, basının haber verme, toplumun haber alma hakkı kapsamında kalıp davacının kişilik hakkına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Şu durumda, istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulune karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.