Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/13884 E. 2018/8136 K. 19.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/13884
KARAR NO : 2018/8136
KARAR TARİHİ : 19.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … Enerji Üretim Sanayi ve Ticaret AŞ aleyhine 09/03/2015 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil nedeniyle maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 16/12/2015 günlü karar ve 18/01/2016 günlü ek kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava; haksız fiil nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, belirsiz alacak istemli dava dilekçesinde davalı şirketin HES barajı yapım işi ile uğraştığını, söz konusu tesisin yapım çalışmaları nedeni ile açılan su kanalının yapımı sırasında kamulaştırma kapsamı dışında kalan ve müvekkilinin kullanımında olan taşınmaz üzerinde HES kanalının henüz betonlaşmamış olan bir bölümünün yoğun yağış sonucu su gücüne dayanamayıp patladığını, taşınmazın dökülen taş, metal ve moloz ile tahrip olduğunu ve kısmen kullanılamaz hale geldiğini, mahkemenin 2015/6 D.İş dosyası ile delil tespiti yapıldığını belirterek şimdilik 1.00 TL maddi zararının tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, taşkına neden olan dolgu patlamasının arazi sahibi davacının kendi rızasıyla talep ettiği kanal altı ve yanından geçirilen su borusu ve drenajı nedeni ile olduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davalı tarafından davaya konu taşınmazda taşkının sele sebep olup arazi zeminine ve arazideki ağaçlara zarar vermek suretiyle kamulaştırmasız el atıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli
dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır (H. Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 45; H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 448). Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02/11/2016 gün, 2015/22-1078 esas ve 2016/1010 karar sayılı ilamı).
Belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı sıkça görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.
Somut olayın özellikleri dikkate alınarak, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi için gerekli şartların bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine gelince; davacının davasını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açtığı, halbuki … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/6 D.İş dosyasında davaya konu taşınmaz başında 23/01/2015 tarihinde keşif yapıldığı, 16/02/2015 havale tarihli inşaat bilirkişi raporunda, meyve ağaçlarının, tarla yerinin temizlenmesi ve bu malzemenin kaldırılması için ayrı, kanalın temizlenip sel suyunun getirdiği malzemelerin kaldırılması için ayrı ve kavaklığın içinin tesfiye edilip sulama kanallarının yapılabilmesi için de ayrı tespit yapıldığı ve toplamda 22.650,00 TL zarar olduğunun, yine 17/02/2015 tarihli ziraat bilirkişi raporu ile de bahçede, kavaklıkta ve yoncada ayrı ayrı tespit yapılıp toplam 12.011,23 TL zararın meydana geldiğinin belirlendiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda, davacının iddia ettiği maddi zararın miktarı tespit dosyasındaki bilirkişi raporları ile belirli hale gelmiştir. Davacının, şartları oluşmadığı halde davayı belirsiz alacak davası olarak açmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, belirsiz alacak davası açılmasına Kanun izin vermemiştir. Bu nedenle mahkemece, dava konusu edilen zararın gerçekte belirli bir alacak olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği anlaşılmakla, hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.