Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/13435 E. 2018/8055 K. 17.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/13435
KARAR NO : 2018/8055
KARAR TARİHİ : 17.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 14/10/2011 gününde verilen dilekçe ile haksız ihtiyati tedbir nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 06/04/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dava tarihinin 14/10/2011 olmasına karşın mahkeme kararında 24/09/2014 olarak yazılması, mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirildiğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
2-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
3-Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince:
a-Dava, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, noter olarak çalıştığı dönemde … Derneği ile dava dışı müteveffa karı koca arasında … Derneği lehine iki ayrı vasiyetname düzenlediğini, söz konusu vasiyetnameler ile …’in tüm gayrimenkullerini, eşi ..’in ise T.C. bankalarındaki tüm paralarının tasarruf hakkını .. Derneğine bağışladıklarını, önce …’in sonra da …’in vefat etmesiyle …’ın yeğenlerinin …’in de yasal mirasçılarıymış gibi vasiyetnamelerin şeklen bozuk olduğu iddiasıyla iptal davası açtıklarını, her iki vasiyetnamenin de şekil bozukluğundan iptal edildiğini, bunun üzerine … Derneği tarafından kusursuz sorumluluk ilkesine dayanılarak aleyhine tazminat davası açıldığını, tüm mal varlığına tedbir konulmasının davacıyı maddi ve manevi çöküntüye uğrattığını, davanın nihayetinde reddedildiğini, emekliliğinden hemen sonra, çalıştığı son yılın gelir vergisi olan 180.000 TL’yi ve aldığı borçları iade noktasında tedbir nedeniyle sıkıştığı için emeklilik parasını bozmak suretiyle yaşam boyu alacağı gelir ve değer artışlarından mahrum kaldığını belirterek uğradığı maddi ve manevi zararın giderilmesini istemiştir.
Davalı, açtıkları davada ihtiyati tedbir verilmesini talep ettiklerini, mahkemece taleplerinin uygun görülerek %10 teminat karşılığında davalının gayrimenkulleri üzerine tedbir konulmasına karar verildiğini, davalının karşı tarafı zarara uğratmak kastı olmaksızın salt yasadan ve Anayasa’dan kaynaklanan haklarını kullanmak suretiyle uğradığı zararın tazminini güvence altına almak istediğini, ihtiyati tedbir talebinde hukuka aykırı bir durum olmadığını, davacının taşınmazı üzerine tedbir konulması sebebiyle doğrudan uğradığı objektif bir zararının bulunmadığını, davacının emeklilik parasını bozdurmak zorunda kalması ile ihtiyati tedbir kararı arasında illiyet bağı bulunmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, 02/12/2013 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda davacının emeklilik fonundaki ikramiyesinden dolayı kesin hesabın yapıldığı 08/05/2009 ile dava tarihi 14/10/2011 tarihi arasındaki dönem için yoksun kaldığı net getirinin 203.535,05 TL olduğu, emekli maaşını alabileceği Mayıs/2009 ile ihtiyati tedbirin kalktığı Haziran/2011 arasındaki dönem için olası maaş kaybının brüt 224.568 TL olabileceği, ayrıca üye olduğu kooperatif aidatlarını ödemekte zorlandığı ve çevresinden borç para aldığı için yaşadığı sıkıntılardan dolayı aile hayatının da bu durumdan etkilendiği ve bu yönüyle manevi açıdan da yıprandığı gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından; dava dışı …’in tüm gayrimenkullerini, …’in ise T.C. bankalarındaki tüm paralarının tasarruf hakkını davalıya bağışladıkları, … ile …’in vefatından sonra …’in mirasçılarının vasiyetnamenin iptali davası açtığı, mahkemece vasiyetnamenin iptali kararı üzerine davalının davacı notere karşı maddi tazminat davası açtığı, bu davada davacının taşınmazlarına ihtiyati tedbir konulduğu, vasiyetnamenin iptaline dair verilen kararın Yargıtayca bozulduğu ve nihayetinde davanın reddine dair verilen kararın onanarak kesinleştiği, buna dayalı olarak davalının davacıya karşı açtığı maddi tazminat davasının da reddine karar verildiği ve ihtiyati tedbirin kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre, davalının hak arama özgürlüğü kapsamında açtığı davada ihtiyati tedbir talep etmesi nedeniyle kötü niyetli ve kusurlu olduğundan bahsedilemez. Bu nedenle mahkemece, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekir.
b-Haksız ihtiyati tedbirden dolayı maddi tazminat davası açılabilmesi için icra edilmiş bir tedbir kararının bulunması, bu tedbirin haksız olduğunun ortaya çıkması, tedbir sebebiyle zarar meydana gelmiş olması ve zarar ile haksız ihtiyati tedbir arasında uygun illiyet bağının bulunması şarttır. Maddi tazminat isteklerinde, manevi tazminat isteklerinden farklı olarak haksız ihtiyati tedbirden dolayı ihtiyati tedbir koyduran tarafın kusursuz sorumluluğu kabul edilmiştir. Yani, haksız ihtiyati tedbiri koydurtmuş olan tarafın bundan doğan maddi zararla sorumlu tutulabilmesi için ihtiyati tedbiri kötü niyetle istemiş ve koydurmuş olması gerekmez. İcra edilmiş olan ihtiyati tedbirin haksız olması ve bir zarara neden olmuş olması sorumluluk için yeterlidir.
Öte yandan, haksız ihtiyati tedbir sebebiyle tazmini gereken zarar ise gerçek zarardır. Gerçek zarar, zarar verici eylem olmasaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idi ise o durumun yeniden tesisi için gerekli olan miktar kadardır. Zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı da oluşabilecek zararlar gerçek zarar kapsamında değerlendirilemez. Bu sebeple tazminleri istenemez. Çünkü anılan zararlar ile zararlandırıcı eylem arasında kanunun aradığı anlamda bir illiyet bağı mevcut değildir.
Somut olayda; ihtiyati tedbir kararından sonra emeklilik fonunun bozdurulduğu sabit ise de bu işlem davacının kabulünde olduğu üzere vergi ve diğer borçların ödenmesi için gerçekleştirilmiştir. Davacının borçları her halde mal varlığı değerleri içerisinde yer alan aktiflerle ödeneceğine göre burada gerçek bir zarardan bahsedilmek mümkün değildir. Bir başka ifade ile tedbir olmasaydı bile fonun bozdurulmayacağı kesin olmadığı gibi borçların başka türlü ödenmesinin (taşınmaz satışı veya kredi çekilmesi vs.) davacının mal varlığında daha az eksilmeye sebep olacağı da kesin değildir. Açıklanan bu duruma göre davacı, davaya konu ihtiyati tedbir sebebiyle gerçek bir zarara uğradığını kanıtlayamamıştır. Yani, fon bozdurulması sebebi ile uğradığını iddia ettiği zarar ile tedbir kararı arasında kanunun aradığı manada uygun illiyet bağı bulunduğunu ispat edememiştir. Hal böyle olunca, maddi tazminat talebinin de tümden reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle de bozulması gerekir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (3/a-b) no’lu bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının (2) no’lu bentte gösterilen nedenlerle reddine 17/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.