Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/13037 E. 2018/7903 K. 12.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/13037
KARAR NO : 2018/7903
KARAR TARİHİ : 12.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve diğerleri aleyhine 13/11/2006 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil ve basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalılardan … ve … yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar … ve … yönünden reddine dair verilen 21/03/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılardan … ve … vekilleri ile katılma yoluyla davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının ve davalı …’un tüm temyiz itirazları reddedilmelidir.
2) Davalılardan …’un temyiz itirazlarına gelince;
Dava, haksız fiil ve basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalılardan … ve … yönünden davanın kısmen kabulüne, davalılardan … ve … yönünden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalılardan … ve … vekilleri ile katılma yoluyla davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, davacının öğretmen olarak görev yaptığını, bazı öğrencilerin, ailelerine davacı hakkında yanlış bilgi vermesi sonucu öğrenci velilerinin olayı okul yönetimine intikal ettirdiğini, bunun üzerine davacının okul yönetiminin de onayını alarak veli toplantısı düzenlediğini, bu toplantı sırasında öğrenci velisi olan davalı …’un davacıya hakaret ettiğini, ardından bazı velilerin davalı …’nın evinde toplandığını, bu toplantıya davalı …’un daha önceden görüştüğü gazeteci olan davalı …’ın da geldiğini ve velilerle görüştüğüni, ardından … Gazetesi’nin 23/10/2005 tarihli yayında davalı … tarafından davacı hakkında asılsız haberler yapıldığını, davacının şikayeti üzerine davalı … ve haberin yayınlandığı gazetenin sorumlu yazı işleri müdürü olan davalı … hakkında kamu davası açıldığını, davalıların eylemlerin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek oluşan manevi zararın tazminini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalılardan … ve … yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalılar … ve … yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10. maddesinin (1) numaralı fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10. maddesinin (2) numaralı fıkrasında sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir.
İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir.
Somut olayda, öğrenci velilerinin şikayeti üzerine davacı hakkında disiplin soruşturması açılması ve bu soruşturmada davacıya yüklenen eylemler dikkate alındığında;
dava konusu edilen yayının kamu yararını haiz, güncel ve görünür gerçeğe uygun olduğu, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir ifadenin yayında yer almadığı, dolayısıyla yayında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, mahkemece davalı … yönünden davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle anılan davalı yönünden de davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2) sayılı bentte açıklanan nedenlerle davalılardan … yararına BOZULMASINA, davacının ve davalı …’un tüm temyiz itirazlarının ilk bentte belirtilen nedenlerle reddine ve davalılardan …’tan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 12/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.