Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/12703 E. 2018/8154 K. 19.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12703
KARAR NO : 2018/8154
KARAR TARİHİ : 19.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve diğerleri aleyhine 20/04/2015 gününde verilen dilekçe ile basın ve internet yayını yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat, yayın ve kınama istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalılardan … yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden davanın kısmen kabulüne dair verilen 17/05/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın ve internet yayını yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, davacının İsmet İnönü’nün kızı olduğunu, … Gazetesinin 06-07-08/04/2015 tarihli sayılarında …’ün, …’nün önderi olduğu bir grup tarafından zehirlendiğine ilişkin yayınlar yapıldığını, yayınlarda bahsi geçen iddiaların gerçekliği meçhul ve kaynağı belli olmayan mektuplara dayandırıldığını, mektupların gerçekliğinin kuşkulu olduğunu, gerçekliği doğru kabul edilse dahi mektup içeriklerinde ne zehirlenmeden ne de merhum İsmet İnönü’nün tertibinden söz edildiğini, yazılanların davalıların dayanaksız sözleri ve savlarından ibaret olduğunu, mektupların hangi konuyla ilgili olduğu dahi belli değil iken davalılar tarafından …’ü, …’nün zehirlettiği şeklinde iftiralar atıldığını, mektupların davalıların kurduğu hayali bağ dışında birbirleriyle ilgisi olmadığını, bu şekilde davacının babası merhum …’nün manevi şahsiyetine ve hatırasına hakaret edildiğini, hukuka aykırı, gerçek dışı ve tamamen kurmaca yayınlarla davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek oluşan manevi zararın tazminini, eylemin kınanmasını ve kararın yayınlanmasını talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalılardan …’in … Gazetesinin sorumlu yazı işleri müdürü olduğu, Basın Kanunun 13/1 maddesine göre sorumlu yazı işleri müdürünün hukuki sorumluluğu bulunmadığı, bu nedenle … aleyhine açılan davanın husumet nedeniyle reddinin gerektiği, dava konusu haberde davacının murisi olan babasının, …’ün ölümünde parmağı olduğu, …, … ve doktorların tezgahlayarak …’ü öldürdüğü şeklindeki kesin yargı içeren ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, yapılan yayınların hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davalılardan … yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine, basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
AİHM 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru no’lu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,…” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri 69698/01 başvuru no’lu ve 16354/06 başvuru no’lu kararlarında da tekrar etmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu yayınlarda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve 1. Cumhurbaşkanı olan …’ün ölümü ile ilgili şüphelerin dile getirildiği, bu çerçevede geçmiş tarihteki olaylara ilişkin bilgi ve belgelerin yorumlandığı, bu yorum ve değerlendirmelerin basının araştırma, haber verme ve kamuyu bilgilendirme hakkı kapsamında kaldığı, haber içeriğinde doğrudan davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde ifadelere yer verilmediği ve eleştiri sınırları içerisinde haber yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/12/2018 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece; davalılardan … yönünden davanın husumet nedeniyle reddine, davalılardan … Gazetecilik AŞ ile … yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; kararı, taraflar temyiz etmişlerdir.
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin …’nün kızı ve … Vakfı’nın başkanı olduğunu, davalı şirketin sahibi olduğu “…” isimli gazetenin 06/04/2015 günlü sayısının ön kapak sayfasında “…’ü böyle zehirlediler” manşeti ile başlayıp 14 ve 15. sayfalarda “…’yi zehirlemişler” büyük başlıkları ile verilen haberde, 15. sayfada davalı … imzası ile yayınlanan “Dün …”ü Zehirleyenler Bugün Türkiye’ye Savaş Açtı” başlığı ile yayınlanan köşe yazısında, 07/04/2015 günlü sayının kapak sayfasında “Otopsi Yapılsın” manşeti ve 15. sayfasında “Yavaş Yavaş Öldürüldü” büyük başlıkları ile verilen, 08/04/2015 tarihli gazetenin 19. sayfasında “…’ün; …, … ve doktorları tarafından zehirlenerek öldürüldüğü” ibaresi ile yer alan haberlerde davacının babası …’nün manevi şahsiyetine ve hatırasına alenen hakaret edilmek suretiyle davacının kişilik haklarına haksız, hukuka aykırı, gerçek dışı ve tamamen kurmaca ve yorumlarla saldırıda bulunulduğu, iddiaların dayanağı olarak gösterilen mektupların kuşkulu olduğu, davacının murisinin hedef gösterildiği iddiasıyla herbir yayından dolayı manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar vekili cevabında; davalılardan …’in sorumlu yazı işleri müdürü, …’ün genel yayın yönetmeni olduğu belirtilerek onlar yönünden husumet itirazında bulunmuş; yayınlanan heber ile davalı … tarafından yazılan köşe yazısında ise gazetecilik mesleği gereği edinilen bilgi ve tarihi belgelere dayanılarak, Atatürk’ün vefatının üzerine, o dönemde ve günümüze kadar süregelen Atatürk’ün nasıl öldüğüne dair şüphe ve bir kısım iddialara değinildiği, kamu yararı bulunduğu ve özle biçim dengesinin korunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı olan …’nün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve birinci Cumhurbaşkanı olan …’ü zehirlediği şeklinde kesin yargı içeren haberlerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle davalılardan gazete sahibi .. Gazete AŞ ile köşe yazısını yazan … aleyhine açılan davanın herbir yayın yönünden kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve
güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Somut olayda; … Gazetesinin 06/04/2015 günlü sayısının 1., 14. ve 15. sayfalarında “…yi Böyle Zehirlemişler” başlıkları ile verilen haberde ve yine davalı … tarafından yazılan “Dün …’ü zehirleyenler bugün Türkiye’ye savaş açtı” başlığıyla yayınlanan köşe yazısında, gazetenin 07/04/2015 günlü sayısında ön kapak sayfasında “Otopsi Yapılsın” manşeti ve 15. sayfasında “Yavaş Yavaş Öldürüldü” büyük başlıkları ile verilen, 08/04/2015 günlü sayının 19. sayfasında “…’in tüm eğitimi mason okullarında” başlıklı haberlerde …’ün zehirlenerek öldürüldüğü, bunun suikast olup, davacının murisi babası tarafından tezgahlandığı şeklinde kesin yargı içeren haberler yapılmıştır. …’ün ölümü ile ilgili şüphelerin dile getirilmesi, buna ilişkin bilgi ve belgelerin yayında gösterilmesi basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilse de, davacının murisi olan babasının …’ü öldürdüğü şeklinde olgu isnadı biçiminde kesin yargı içeren bu haberler basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi, davalı tarafça da yayında görüntüsü verilen belgeler dosyaya sunulmamış, getirtilebilebileceği yerler konusunda da bilgi verilmemiştir. Bu haliyle, yapılan yayınlar hukuka aykırı olup, davacının manevi tazminat isteme hakkı olduğunu düşündüğümüzden, miktara ilişkin görüşümüz saklı kalmak kaydıyla sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyoruz. 19/12/2018