Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/12406 E. 2018/7421 K. 29.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12406
KARAR NO : 2018/7421
KARAR TARİHİ : 29.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı… Müzik Yapım ve Ticaret AŞ vekili Avukat … tarafından, davalılar … Gazete Dergi Basım AŞ ve … aleyhine 12/06/2015 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 14/06/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, müvekkili şirketin 1999 yılından bu yana müzik sektöründe faaliyet gösterdiğini, … Gazetesi ile birlikte ücretsiz dağıtılan “Sabahla Günaydın” isimli mevkutenin 25/05/2015 tarihli nüshasında; “… Dönen Tezgahı Anlattı. 10 Bin Liraya 25 Bin Tık” başlığı ile yayınlanan haberin şirketin kişilik haklarını ihlal ettiğini, aynı haberin davalı şirkete ait internet sitesinde de yayınlandığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalıların hiçbir belge sunmaksızın ileri sürdükleri “davacının para karşılığı izlenme oranlarını yüksek gösterdiği” iddiasının, davacının onur ve saygınlığını zedelediği, beyanların sadece karalama amacı güttüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir.
Somut olaya gelince; davalı … tarafından yapılan açıklama ve buna dayanılarak yazılan davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacı şirkete yönelik eleştiri niteliğinde olup basın özgürlüğü kapsamındadır. Kullanılan sözler kişilik haklarına saldırı niteliğinde kabul edilemez. Mahkemece, belirtilen hususlar gözetilerek istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle kısmen kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29/11/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.