Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/12248 E. 2018/7718 K. 06.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12248
KARAR NO : 2018/7718
KARAR TARİHİ : 06.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 13/05/2005 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 16/05/2013 günlü kararın Yargıtayca adli yardım talepli olarak incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-6100 sayılı HMK madde 334’te “(1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler. (2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler. (3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır.” hükmü getirilmiştir. Aynı kanun madde 336 da ise “(2) Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır. (3) Kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya yapılır. (4) Adli yardım talebine ilişkin evrak, her türlü harç ve vergiden muaftır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Dilekçeye ekli ve dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının yukarıda belirtilen kanun hükmünün öngördüğü şartları taşıdığı anlaşıldığından, adli yardım talebinin kabulüne karar verilerek ek kararın incelenmesine geçildi.
2-Davalının ek karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosya kapsamından; mahkemece, davalının temyiz isteminin, temyiz harç ve gider avanslarını yatırmadığı, dosya içerisinde adli müzaharet talebinin kabul gördüğüne dair bir kararın bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği anlaşılmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 334. maddesinde kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebinde bulunulabileceği, talepte bulunanın yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna dair belgeleri sunmak zorunda olduğu düzenlenmiş olup, davalı temyiz başvurusu sırasında adli yardım isteminde bulunduğuna ve mali durumuna ilişkin belgeleri sunduğuna göre ek kararın kaldırılmasına karar verilerek asıl kararın temyiz incelemesine geçilmiştir.
3-Davalının asıl karara yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Dava, haksız şikayetten kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının 14/02/2005 tarihli dilekçesinde hakkında iftira ve hakaret içerikli ifadelere yer verdiğini, iftira suçundan yargılamasının devam ettiğini, ancak esas olarak hakaret içerikli ifadeleriyle kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu belirterek uğradığı manevi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, 14/02/2005 tarihli dilekçe içeriğinde davalının davacının üzüntü duymasına neden olan ifadeler kullandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa’nın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır, 25. maddesinde, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK’nin 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Tüm bu açıklamalar ışığında; davalının İçişleri Bakanlığı’na sunduğu 14/02/2005 tarihli dilekçe içeriğinde kullandığı dava konusu söz ve ifadelerin bir bütün halinde somut vakıalara dayalı olduğu, davalının şikayetçi olmasında esasen bir kısım emarelerin bulunduğu, davalı tarafından Anayasal şikayet hakkı kapsamında ilgili mercilere başvurulduğu anlaşılmakla, davacının kişilik haklarına saldırı söz konusu değildir. Şu durumda, mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA 06/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.