Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2016/10396 E. 2018/7709 K. 06.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/10396
KARAR NO : 2018/7709
KARAR TARİHİ : 06.12.2018

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 24/06/2013 gününde verilen dilekçe ile rücuen tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın zamanaşımından reddine dair verilen 15/03/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, 1479 sayılı Kanun’dan kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın zamanaşımından reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı kurum vekili, kurum sigortalısı …’nin 07/01/1993 tarihinde davalı tarafından tabanca ile vurulmak sureti ile öldürüldüğünü, bu olayla ilgili … 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 1993/18 esas ve 1993/282 karar sayılı kararı ile cezalandırılmasına karar verildiğini, kurumca sigortalı Yaşar Genekşe’nin hak sahiplerine 13/06/2012 tahsis onay tarihli peşin sermaye değerli gelirin bağlandığını, kurumun zararının tahsili amacıyla … 2. İcra Müdürlüğünün 2013/2130 sayılı dosyası ile yapılan icra takibinin davalının süresinde borca ve yetkiye yaptığı itiraz nedeniyle durdurulduğunu beyanla belirsiz alacak davası olarak kurum zararının tazminine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı, yirmi yılı aşkın süre önce gerçekleşen olay nedeniyle sorumlu tutulamayacağını, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; kurum zararının rücuen tahsili niteliğindeki davaya neden teşkil eden olayın 07/01/1993 tarihinde gerçekleşmiş olduğu davalı ile sigortalı arasında iş ilişkisi bulunmaması nedeniyle davaya konu alacağın Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde düzenlenen 10 yıllık genel zamanaşımına tabi olduğu, bu hali ile davaya konu alacağın zamanaşımına uğramış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Kanun’un 63. maddesidir.
1479 sayılı Kanun’un 70/2 maddesi hükmünde; bu kanuna dayanılarak kurumca açılacak rücu davalarının 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu öngörülmüş olup, zamanaşımına ilişkin bu hüküm, “özel hüküm” niteliğini taşımakla genel hükümlere göre uygulama önceliğini haizdir.
Ne var ki; iş bu 10 yıllık zamanaşımının hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağı konusunda; özel Kanun olan 1479 sayılı Kanun’un anılan maddesi hükmünde açıklık bulunmaması karşısında; başlangıç tarihinin belirlenmesinde “zamanaşımının alacağın muaccel olduğu zamandan başlayacağı”na ilişkin Borçlar Kanunu’nun 128. maddesi hükmü esas alınmalıdır.
Bu durumda ise; kurumun 63. maddeye dayalı rücu alacağının; gelir ya da aylığın bağlandığı ve bu işlemin yetkili makamca onaylandığı, masrafların yapıldığı tarihte mi yoksa zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte mi muaccel olacağı konusunun çözümlenmesi gereği açıktır. Anılan konuda sonuca ulaşılabilmesi için de öncelikle 63. maddeye göre tanınan rücu hakkının hukuksal temelinin ne olduğu üzerinde durulmalıdır. Söz konusu rücu hakkı; hukuki nitelik olarak, halefiyet ilkesine dayandığına ilişkin yasada açık bir hüküm bulunmaması nedeniyle Kanundan doğan, kurumun sigortalı ya da hak sahiplerine tanınan haktan bağımsız olarak kullanılabileceği basit rücu hakkı vasfındadır. Bu bağlamda; belirtilen nitelikteki bağımsız rücu hakkının; başkasına ait bir borcu ödeyen kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik tazminat niteliğinde yeni bir talep hakkı olması itibariyle de; bu hak, rücu hakkı sahibinin şahsında doğduğu anda, alacak muaccel hale gelecek ve yeni bir zamanaşımı süresi de bu tarihten işlemeye başlayacaktır.
Hal böyle olunca, rücu alacağının; olayının meydana gelmesiyle değil, gelir ya da aylık bağlanmasının onaylandığı, masrafın yapıldığı tarihte muaccel olacağı, Kanun’da öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi de bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı gözönünde bulundurulmadan, yanılgılı değerlendirme sonucu davaya konu alacağın Borçlar Kanunu 146. maddesinde düzenlenen 10 yıllık genel zamanaşımına tabi olduğu değerlendirmesi yapılarak yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA 06/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.