Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2015/9610 E. 2015/9907 K. 16.09.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/9610
KARAR NO : 2015/9907
KARAR TARİHİ : 16.09.2015

MAHKEMESİ : Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 29/01/2015
NUMARASI : 2014/238-2015/31

Davacı H.. S.. vekili Avukat Süleyman tarafından, davalı Ö.. İ.. aleyhine 12/07/2011 gününde verilen dilekçe ile araç satışının geçersizliğinin tespiti, işlemin iptali ve aracın gerçek malik adına tescili istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 29/01/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Diğer temyiz itirazlarına gelince;
a) Dava, sahte vekaletname ile yapılan araç satışından dolayı, satış işleminin geçersiz olduğunun tespiti ile trafik kaydının iptali ve tescili istemlerine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, … plakalı aracın sahibi olduğunu ve aynı zamanda araç kiralama işiyle uğraştığını, Mustafa isimli kişinin bu aracı kiraladığını ancak süresinde geri getirmediğini, yaptığı araştırma sonucu aracın kendisine ait kimlik bilgilerinin kullanılarak sahte bir vekaletname ile davalıya satıldığını öğrendiğini belirterek, davaya konu aracın satış işleminin geçersiz olduğunun tespiti ile trafik kaydının iptali ve tescilini istemiştir.
Davalı, aracı trafik kaydında malik olarak görünen kişinin vermiş olduğu satışa ilişkin vekaletname ile aldığını, iyi niyetli olması nedeniyle davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalı iyi niyetli olduğunu savunmuş ise de; sahte vekaletname ile yapılan ilk satışın geçerli olduğu kabul edilemeyeceğinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 988. maddesi; bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyiniyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur hükmünü öngörmektedir.
Bir malın zilyedi onu başkasına emanet etmiş olmayıp çaldırma, gasp, unutma gibi bir nedenle elinden çıkarmış bulunuyorsa, üçüncü sahıs böyle bir malı iyi niyetle iktisap etmiş olsa dahi onun iktisabı geçerli değildir. Gerçekten Medeni Kanunun 989. maddesi bu konuda açık düzenleme içermektedir. Taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka herhangi bir şekilde elinden çıkan zilyed, o şeyi elinde bulunduran herkese karşı beş yıl içinde taşınır davası açabilir.
Görülüyor ki kanun iyi niyetin korunması hususunda emanet bırakılan mallarla sahibinin elinden rızası olmaksızın çıkan mallar arasında bir ayrım yapmıştır. Bu ayrım şu düşünceye dayanmaktadır; malı başkasına emaneten bırakan kimse az çok risk altına girmiş ve emaneten verdiği şeyin alan tarafından başkasına geçirilmesi tehlikesini göze almış sayılabilir. Oysa bir malı rızası olmadan elinden çıkaran kimsenin böyle bir riske önceden katlandığı söylenemez. Böyle olunca bir malı iyi niyetle iktisap eden üçüncü kişinin menfaati, malı emaneten veren kimsenin menfaatine tercih edilmekte; rızası olmadan malını elinden çıkaran kimsenin menfaatine ise feda edilmemektedir. Sahibinin elinden rızası olmadan çıkan bir şeyi iyi niyetli üçüncü kişi bir açık artırmadan, pazardan veya bu gibi eşyayı satan bir kimseden iktisap ederse asıl mal sahibinin gerek bu şahıs gerekse daha sonraki müktesipler aleyhine açacağı iade davasını kazanabilmesi şöyle bir şarta bağlanmıştır: Böyle hallerde iyi niyetli üçüncü kişinin bu malı iktisap etmesi için verdiği bedel, iadeyi isteyen davacı yani asıl mal sahibi tarafından ona iade edilmelidir. Eğer bu şart yerine getirilmezse mahkeme asıl mal sahibinin açacağı iade davasını kabul edemez. Hukuk Genel Kurulu’nun 25/09/2002 tarih, 2002/4-608 esas, 2002/643 karar sayılı ilamı da bu yöndedir.
Dosya kapsamından; oto kiralama işi yapan davacının kendisine ait olan aracı kendisini Mustafa Özçulha olarak tanıtan kişiye kiraladığı ve aracın bu şahısla birlikte hareket eden kişi tarafından davacıya ait bilgileri içeren sahte vekaletname ile davalıya satıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı kendisine ait aracı dava dışı kişiye kiralamış olduğundan araç malikinin rızası ile elinden çıkmıştır. Bu noktada davalının iyi niyetli olup olmadığının irdelenmesi gerekir. Olayla ilgili ceza soruşturması ve dosyaya sunulan deliller birlikte değerlendirildiğinde davalının kendisini Mustafa olarak tanıtan kişi ile birlikte hareket ederek davacıyı zarara uğratmak istediği yönünde bir delil bulunmadığından davalı iyi niyetli kabul edilmelidir. Kaldı ki mahkemece de davalının iyiniyetli olduğu kabul edilmiştir.
O halde; davacının araç mülkiyetinin tespiti davasını kazanabilmesi için davalının satış bedeli olarak ödemiş olduğu bedeli kendisine iade etmesi gerekir. Mahkemece bedelin ödenmemesi halinde davanın reddine karar verilmesi gerekirken ödeme gerçekleşmeden yazılı gerekçe ile davanın kabulü doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
b) Mahkemece davaya konu olan aracın davalı adına olan kaydının iptaline ve davacı adına tesciline karar verilmiştir. 2918 sayılı Kanun’un 19. vd maddeleri uyarınca araçların trafik tescil işlemleri idari bir nitelik taşımaktadır. Bu bakımdan idari makamları belirli bir biçimde işlem tesisine zorlayıcı nitelikte tescil kararı verilmesi de doğru değildir. Kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2/a-b) no’lu bentte açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının ilk bentte açıklanan nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 16/09/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.