Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2015/8904 E. 2018/8483 K. 27.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/8904
KARAR NO : 2018/8483
KARAR TARİHİ : 27.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve … aleyhine 17/03/2014 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 30/12/2014 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Davalı …’in temyiz istemi yönünden;
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı …’nun, diğer davalı eş …’in evli olduğunu bilmesine rağmen onunla birliktelik yaşayarak evliliğinin bitmesine neden olduğunu, davalı eşin ise sadakat ve aile değerlerine bağlı kalma yükümlülüğünü ihlal ettiğini, davalıların eylemlerinin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacının eski eşi … ile diğer davalı … arasında, davacının eşi ile evli olduğu süre içinde duygusal birliktelik bulunduğu, eşin davacıya karşı sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, davalı …’ın da davacının eşiyle özel ilişki gerçekleştirerek davacının aile değerlerine haksız saldırıda bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı ile davalı eş arasında, … 13. Aile Mahkemesinin 2013/277 esasına kayden görülen anlaşmalı boşanma davasında davacı, “eşinden nafaka, tazminat, katkı payı, katkı alacağı, eşya alacağı, masraf ve benzeri hiçbir hak ve alacak talep etmediğini” beyan etmiştir. Aile Mahkemesince, tarafların birbirlerinden başkaca nafaka, tazminat vb. hiçbir hak ve alacak talepleri bulunmadığına ilişkin sulhun tasdikine karar verilmiş, hüküm temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Şu halde; tazminat talep edilmeyeceği hususunda boşanma davasında taraflar arasında sulh gerçekleştiğinden, davalı eski eş …’e yöneltilen davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davalının tazminatla sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
2- Davalı …’nun temyiz istemi yönünden;
Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.
Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. sözkonusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.
Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun sözkonusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden, müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.
Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.
TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.
Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı … yararına, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı … yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 27/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.