Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2015/8762 E. 2015/10274 K. 29.09.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/8762
KARAR NO : 2015/10274
KARAR TARİHİ : 29.09.2015

MAHKEMESİ : Sarıgöl Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 07/06/2013
NUMARASI : 2011/149-2013/159

Davacı V.. Ş.. vekili Avukat Mafalet tarafından, davalılar M.. Ş.. ve diğerleri aleyhine 14/06/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 07/06/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Davalı M.. Ş..’in temyiz itirazları yönünden;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hüküm onanmalıdır.
2- Davalı Gülden İğsiz’in temyiz itirazları yönünden;
Dava, kişilik haklarına saldırı nedeni ile uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı G.. İ..’in kendisi ile evli olduğunu bildiği halde diğer davalı eşi ile birlikte olduğunu, davalıların eylemlerinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğunu iddia ederek, uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davacının iddialarını kabul etmediklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, davalı G.. İ..’in diğer davalı M.. Ş.. ile birlikte yaşadıklarının sabit olduğu, davalı M.. Ş..’in davacı eşine karşı sadakat yükümlülüğü bulunmasına karşın güven sarsıcı davranışlar içine girmesinin davacı eşine yönelik haksız fiil niteliğinde bulunduğu, diğer davalının da evli olduğunu bildiği halde davalı ile ilişki içine girmesinin davacıya karşı haksız fiil niteliğinde olduğu, davalıların bu eylemleri nedeniyle oluşan zarardan müştereken sorumlu oldukları kabul edilerek davanın kısmen kabulü ile davacı eş yararına manevi tazminata hükmedilmiştir.
TMK’nun 185. maddesine göre, “Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.” Aynı Yasanın 174. maddesine göre de, “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”
Evlenmeyle eşler arasında kurulan aile birliğinin taraflara yüklediği ödevlerin ihlali veya yerine getirilmemesi durumunda bu yükümlülüğü yerine getirmeyen eş yönünden Türk Medeni Kanunu’ndaki sonuçları, boşanma ve boşanma sebebi olması durumunda, bu olaylar yüzünden kişilik haklarının saldırıya uğraması halinde manevi tazminat talep edilebileceğidir.
BK’nın 41 (TBK 49). maddesine göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Yine BK’nın 49 (TBK.58) maddesinde “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.” Haksız fiile dayalı bir borcun doğabilmesi için, hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, fiili işleyenin kusuru olmalı, sonuçta bir zarar doğmalı, zarar ile işlenen fiil arasında da uygun nedensellik bağı bulunması gerekir.
Somut olaya gelince, davalı G.. İ.. ve diğer davalı eşin davacıya yönelik ve bütün olarak aldatma mahiyetindeki davranışlarının manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğinin tartışılması gereklidir.
Davalı G.. İ..’in doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemez. Yukarıda anılan yasada yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler yönünden herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.
Dava konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerinin de uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Zira, söz konusu Yasa’nın 50. maddesinde haksız fiil nedeniyle müteselsilen sorumluluğuna gidilebilecekler gösterilmiştir. Yukarıda açıklanan yasal duruma göre, davalı G.. İ.. zararın meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamaz. Yine yasa hükmünün aradığı anlamda iştirak hali de söz konusu olamaz. Zira iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerekir. Ayrıca haksız fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmek, bu sorumluluğu belirsiz hale getirecektir.
Açıklanan nedenlerle, BK’nın 49 (TBK.58) maddesine göre, davalı G.. İ..’in eylemi, davacının kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemez. Mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı G.. İ.. yönünden davacının manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda (1) sayılı bentte gösterilen nedenlerle davalı M.. Ş.. yönünden onanmasına, (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle davalı G.. İ.. yönünden BOZULMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının davalılardan M.. Ş..’e yükletilmesine 29/09/2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. 29/09/2015

KARŞI OY YAZISI

Dava, kişilik haklarına yapılan saldırı nedeni ile uğranılan manevi zararın tazminine ilişkindir.
Davanın açıldığı tarih itibariyle davacı ile davalılardan M.. Ş.. arasındaki evlilik sözleşmesi davam etmektedir. 4787 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre, TMK’nın ikinci kitabının birinci ve ikinci kısmı ile 4722 sayılı TMK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a göre aile hukukundan doğan dava ve işlere bakma görevi Aile Mahkemesine aittir.
Sadakat yükümlülüğü TMK’nın ikinci kitabının birinci kısmının üçüncü bölümünde yer almaktadır. Aile hukukundan kaynaklanan bir yükümlülüğe aykırılığı belirleme görevi Aile Mahkemesine aittir. Sadakat yükümlülüğünün ihlali halinde TMK’nın 174. maddesine göre kişilik hakları zarar gören eşin boşanma ile birlikte manevi tazminat isteme hakkı da bulunmaktadır. Aldatan eşin başka bir kadınla cinsel veya duygusal yakınlaşması şeklinde gerçekleşen eylemin genel hükümlere göre haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde değerlendirilmesi TMK’nın 185. ve 174. maddelerine aykırıdır. Görev hususu kamu düzenine ilişkin olup, aynı zamanda dava şartıdır. Davalı M.. Ş.. yönünden davanın tefrik edilerek görevsizlik kararı ile dosyanın Aile Mahkemesine gönderilmesi gerekirken bu davalı hakkında esas hakkında hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de; diğer davalı G.. İ..’ın eylemi haksız fiil ve bu fiile iştirak olarak nitelendirilmediğine göre, asıl fail M.. Ş..’in eyleminin haksız fiil olarak değerlendirilmesi çoğunluk açısından çelişkili olmuştur.
Sonuç olarak, davalı G.. İ.. hakkında verilen bozma kararı yerinde olsa da, diğer davalı M.. Ş.. hakkında verilen karar görevsiz mahkemece verildiğinden çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. 29/09/2015