Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2015/8452 E. 2016/11991 K. 08.12.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/8452
KARAR NO : 2016/11991
KARAR TARİHİ : 08.12.2016

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 16/05/2014 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 03/03/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı aşçı olarak çalıştığı iş yerinde, organizasyonlar yapmak sureytiyle daimi müşteri olan davalının, olay günü cep telefonunun olmadığını fark etmesiyle çalındığını ve kendisinden şüphelendiğini söyleyerek polis çağırdığını, olan bitenden habersiz olmasına rağmen tüm çalışma arkadaşları ve müşteriler önünde suçsuz yere polis tarafından karakola götürülerek ifadesinin alındığını, bir süre sonra ise cep telefonunun sahilde bulunduğunu, haksız olarak isnad edilen hırsızlık suçu nedeniyle ertesi gün işten çıkarıldığını ve 8 ay işsiz kaldığını, müşteriler ve çalışma arkadaşları önünde küçük düşürüldüğünü belirterek oluşan maddi ve manevi zararlarının tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı, usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece; davalının olay nedeni ile alınan ifadesinde davacıyı doğrudan hırsızlık ile suçladığı yönünde bir beyanın olmadığı, anayasal şikayet hakkının kullanıldığı, maddi ve manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gibi davacının maddi tazminata yönelik davasına dair herhangi bir delil de sunamadığı, soyut olarak çalışamadığı ve işsiz kaldığını iddia ettiğinden kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyişle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptirler.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirterek ve
hukuka aykırılığı açıklanmış, 25. maddesinde kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, TBK’nun 58. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Dava konusu olayda; davacı hakkında davalının şikayeti üzerine hırsızlık eyleminden dolayı başlatılan adli soruşturma neticesinde ….Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/2496 soruşturma sayılı dosyası ile ceza hukuku anlamında suç teşkil eden bir eylem bulunmadığından bahisle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Olayın gelişim biçimi ile hazırlık soruşturmasındaki beyan ve tutanaklar karşısında; davalının, davacıya yönelik olarak hırsızlık eylemine dair iddiada bulunarak şikayetçi olmasında somut herhangi bir emarenin bulunmadığı anlaşılmakla, şikayetin hak arama özgürlüğü kapsamında kalmadığı kabul edilerek maddi tazminat yönünden zarar kapsamının belirlenmesi ve uygun bir miktar da manevi tazminata karar verilmesi gerekirken, her iki talebin de reddine karar verilmesi doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 08/12/2016 gününde oybirliği ile karar verildi.