Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2015/803 E. 2015/4302 K. 07.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/803
KARAR NO : 2015/4302
KARAR TARİHİ : 07.04.2015

Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … ve diğerleri aleyhine 09/05/2011 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 16/04/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalılar … ve H.. K.. vekilleri ile davalı … tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Davalı …’ın temyiz itirazlarının incelenmesine; Hükmü temyiz eden davalı …’a kararın tebliğ edildiği tarih ile temyiz dilekçesinin mahkemeye verildiği tarih arasında yasada öngörülen temyiz süresi geçmiştir. Mahkemece bu yön belirlenmek suretiyle verilen temyiz isteminin reddine ilişkin kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu nedenle yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile temyiz isteminin reddine ilişkin kararın ONANMASI gerekmiştir.
2- Davalılar … ve … vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; … Gazetesi’nin 04/05/2011 tarihli sayısının 4. Sayfasında yer alan “…” başlıklı haber nedeniyle müvekkilinin kişilik haklarının zarar gördüğünü belirterek manevi tazminat talep etmiştir.
Davalılar, usul ve esas yönünden davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, dava konusu haberin maddi gerçeğe uygun olmadığı gibi gerçeklik kriteri yönünden de görünür gerçeğe uygun olmadığı, bu durumda gerçeğe aykırı bir haberin topluma ulaştırılmasında kamu yararı unsurundan söz edilemeyeceği, kaldı ki yazar tarafından, Söylemezler Kardeşlere ilişkin bir operasyondan bahsedilir iken davacıdan bahsedilmesinde düşünsel bağ bulunmadığı gerekçesiyle istemin bir bölümü kabul edilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu yayında Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından Söylemez Kardeşlere yönelik yapılan operasyon anlatıldıkdan sonra devamında, “Yargıtay Evini Söylemezler’den önce işleten …’nın adı da çete soruşturmasına karışmıştı, Hollanda-Almanya-Türkiye üçgeninde uyuşturucu parası nedeniyle yaşanan çatışmalarda gözaltına alınan …’nın mülkiyeti Yargıtay’a ait olan binanın tüm masraflarını üstlenerek 2004 yılında hizmete açtığı belirlenmişti, çete lideri …’ya Yargıtay Başkanlığı tarafından yaptığı hizmetlerden ötürü plaket verildiği de belirlenmişti.” ifadelerine yer verilmiştir.
Dosya kapsamından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan sorusturma sonucunda aralarında davacının da bulunduğu bir çok kişi hakkında, “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapmak, ruhsatsız vahim silah bulundurmak, kasten yaralamak, patlayıcı madde bulundurmak, resmi evrakta sahtekarlık yapmak, suçluyu kayırmak” suçlarından cezalandırılmaları talebiyle İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine dava açıldığı, davacının suç işlemek için kurulan örgüte üye olmak eylemi nedeniyle yargılandığı anlaşılmaktadır.
Şu durumda dava konusu edilen yayında çete suçlaması dışında davacının kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek bir ifade yoktur. Çete suçlaması ile ilgili de haber tarihinde görünür gerçeklik söz konusudur. Diğer yandan, dava konusu haber güncel bir konuya ilişkin olup kamusal yarar da mevcuttur. Konunun kamuoyuna yansıyış biçimi ve davacının durumu göz önünde tutulduğunda, düşünsel bağlılığın korunduğu da kabul edilmelidir. Açıklanan nedenler karşısında, çatışan yararlar dengesinin davacı aleyhine bozulmadığı ve davalılar yönünden de hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği benimsenmelidir.
Mahkemece, istemin tümden reddi yerine kısmen kabulü yerinde görülmemiş kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Mahkeme kararı ile temyiz talebinin süre yönünden reddine ilişkin ek kararı temyiz eden davalı …’ın temyiz itirazlarının yukarıda (1) sayılı bentte gösterilen nedenle reddi ile temyiz isteminin reddine ilişkin kararın ONANMASINA, temyiz olunan kararın yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenle davalılar … ve … yararına BOZULMASINA; bozma nedenine göre davacının tüm, davalılar … ve …’nin öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve aşağıda yazılı onama harcının davalı …’a yükletilmesine, peşin alınan harcın bundan mahsubuna, diğer davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 07/04/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.