YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/79
KARAR NO : 2015/11037
KARAR TARİHİ : 08.10.2015
MAHKEMESİ : Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/06/2014
NUMARASI : 2013/381-2014/297
Davacı B.. A.. vekili Avukat Muharrem tarafından, davalılar Hanzede ve diğeri aleyhine 18/07/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 06/06/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava basın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, P.gazetesinin 29/06/2013 tarihli sayısında yayınlanan ” …? ” başlıklı haberde; dopingli çıkan sporculara doping maddelerinin antrenör olan anne ya da babaları tarafından verildiği izlenimi uyandırıldığını ve fotoğrafları da yayınlanarak atlet olan oğlu Umut antrenörü olduğu bilgisine yer verildiğini ancak kendisinin 2011 yılından beri oğlunun antrenörü olmadığını, gerek haberin yayınlandığı tarihte gerekse haberde geçen doping kontrolünün yapıldığı tarihte oğlunun antrenörü olmadığını, gerçeğe aykırı haber nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünü belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, haberin atletizmde yaşanan doping olaylarına dikkat çekmek için yayınlanmış bir haber olduğunu, davacının oğlunda dopingli maddeye rastlanması nedeniyle haberin gerçek olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, haberin yapıldığı tarihte davacının Umut antrenörü olmadığı, doping olayı gerçek olsa bile davacı yönünden olumsuz imaj yaratacak şekilde haber yapıldığı gerekçesiyle istem kısmen kabul edilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dosya kapsamından; dava konusu haberin yayınlandığı tarihte atletizm dalında bir çok sporcunun doping yaptığının tespit edildiği ve bu gelişmeler üzerine Atletizm Federasyonu Başkanı tarafından yapılan bir basın açıklaması yapılarak; dopingli çıkan sporcular ve disiplin kuruluna sevk edilen antrenör sayısı hakkında bilgi verildiği anlaşılmaktadır. Yayın tarihinde atletizmdeki doping olaylarının ülke gündeminde önemli bir tuttuğu açık olup, güncel bir konuda haber yapılmıştır. Davacı, o tarihte sporcu olan oğlu Umut antrenörü olmasa da daha önceki yıllarda oğlunun antrenörlüğünü yapmıştır. Haberde yer verilen diğer bilgilerin gerçeğe ayıkırı olmadığı anlaşıldığına göre; davaya konu haber görünür gerçeğe uygun olup, davacı ile ilgili verilen bilgi ayrıntı niteliğindedir. Basın tarafından haberin okuyucunun ilgisini çekmek amacıyla dikkat çekici ve çarpıcı bir şekilde verilmesi gazetecilik tekniği gereği olup; bu durum özle biçim arasındaki denge bozulmadığı sürece haberi başlı başına hukuka aykırı hale getirmez. Sonuç olarak dava konusu haberin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu söylenemez. Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek istemin tümden reddi gerekirken, kısmen kabulü doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 08/10/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.