Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2015/7003 E. 2015/10880 K. 07.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/7003
KARAR NO : 2015/10880
KARAR TARİHİ : 07.10.2015

MAHKEMESİ : İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/05/2013
NUMARASI : 2011/160-2013/198

Davacı S.. A.. vekili Avukat Banu tarafından, davalılar A.. A.. ve diğerleri aleyhine 15/04/2011 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen 09/05/2013 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi de davalı A.. A.. vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 10/06/2014 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat Cem geldi, karşı taraftan davalılar adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçeklerinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacı ve davalı Alaaddin Akkaşaoğlu tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı A.. A..’nun sahibi ve içerik sağlayıcısı bulunduğu www.elmahaber.com adlı internet sitesinde, diğer davalı tarafından 04/04/2011 tarihinde “S.. A.. G. N. F.!” başlığıyla, S. Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdalın Başbakan’ın kızına ve damadına küfrettiğine ilişkin, tamamen gerçek dışı, sansasyon yaratma amaçlı haber yapıldığını, yapılan haberde kişilik haklarının ihlal edildiğini belirterek manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Davalı, “T..com” adlı haber sitesinde yayınlanan haberin basın özgürlüğü sınırları içinde yorumlanarak dava konusu haberin yapıldığını, haberde davacının kişilik haklarına zarar verme amacının bulunmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu haberde gerçek dışı iddia ve yorumlarda bulunarak davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasası’nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Basının görevi, sadece olayları ve aldığı haberleri yalın biçimde aktarmak değildir. Olaya katılanların kişilikleri ve olayın niteliği hakkında bilgi aktarılması, yorumlanıp eleştirilmesi de basın özgürlüğü çerçevesinde kalan haklardandır. Daha önemlisi kamu gücünü elinde tutanlar üzerinde toplumun denetim aracı olmaktır.
AİHS 10 . maddesi ile ilgili olarak AİHM’nin bir çok kararında vurgulandığı üzere “ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir, bir toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini geliştirmesinin temel koşullarından birisini oluşturur.” Basın özgürlüğü bağlamında bir başka konu, gazetecilerin kanıtlayamayacağı söylenti ve iddiaların yayınlanmasıdır. AİHM doğruluk koşulunu makul olmayan, hatta olanaksız bir talep olarak değerlendirip, basının sadece bütünüyle kanıtlanmış olguları yayınlama zorunluluğu ile karşı karşıya bırakılması halinde hemen hemen hiç bir şey yayınlanamayacağını belirtir. Başka insanlar tarafından ileri sürülen iddiaların medya tarafından yayılması konusunda “Jersild ve Thoma-Danimarka” davalarında “……bir gazetecinin, bir başkasının ileri sürdüğü bir iddianın yayılmasına yardım ettiği için cezalandırılması…basının kamu yararına ilişkin konuların tartışılmasına katkısını ciddi biçimde engeller. Özel olarak güçlü nedenler olmadığı sürece, bu tür bir cezalandırma düşünülmemelidir” denilmiştir. Ayrıca, gazetecinin alıntı olarak aktardığı iddia ile arasına mesafe koymamasına yönelik Thoma davasında, böyle bir talebin, basının güncel olay, fikir ve kanaatler konusunda bilgi vermeye ilişkin rolü ile de bağdaştırılamıyacağını da kabul etmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında, dava konusu haberde; T. medya gurubuna ait S. Gazetesi’nin yazı işleri toplantısında Başbakan’ın kızı ile ilgili haber yapılmasının istenmesi üzerine, S. Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak’ın bu isteğe karşı çıkarak küfrettiğine ilişkin “T..com” adlı internet sitesinde yer alan habere atıf yapılarak yorum ve eleştirilerin yapıldığı, gazetede yaşanan bu hadise nedeniyle T. Medya Yönetim Kurulu Başkanı olan davacının içinde bulunduğu duruma ilişkin değerlendirmelere yer verildiği anlaşılmaktadır.
Şu durumda, dava konusu haberin güncel ve görünür gerçekliğe uygun olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, olayın gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekecek şekilde aktarıldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, eleştiri sınırlarının aşılmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak istemin tümden reddi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle davalı A.. A.. yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 07/10/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.