Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2015/2088 E. 2015/4125 K. 02.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2088
KARAR NO : 2015/4125
KARAR TARİHİ : 02.04.2015

Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … ve diğeri aleyhine 02/08/2010 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 25/02/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekilleri taraflarından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalıların diğer temyiz itirazına gelince;
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, …’nin 17/07/2010 tarihli nüshasında yayınlanan “…” başlıklı köşe yazısı ile 21/07/2010 tarihli nüshasında yayınlanan “…” başlıklı köşe yazısında yer alan ifadelerin, kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığını ileri sürerek, her bir köşe yazısı yönünden ayrı ayrı manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, 17/07/2010 tarihli köşe yazısı yönünden; davacı yana atfen bildirilen hususların, insani anlamda ağır itham içerdiği, davalının değer yargılarını ifade ederken bu değer yargılarına dayanak olgusal temelleri netleştirmediği, haberde kamu yararı bulunmadığı belirtilerek, 21/07/2010 tarihli köşe yazısı yönünden ise; davacının Ergenekon zencisi olarak tarif edildiği, Ergenekon terör örgütünün medyatik aygıtı olduğu yönündeki ifadenin olgusal temellerinin netleştirilmediği, yargılamanın devam ettiği aşamada hüküm verir tarzda haber yapıldığı belirtilerek, her iki köşe yazısı yönünden de istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Somut olaya gelince; davaya konu edilen 17/07/2010 tarihli “…” başlıklı köşe yazısında, davacının kişilik haklarına saldırı var ise de; 21/07/2010 tarihli “…” başlıklı köşe yazısı aynı nitelikte değildir. 21/07/2010 tarihli yazıda, doğrudan davacının kişilik hakları hedef alınmamış, geçmiş tarihlerde medya sektöründe yaşandığı belirtilen bir takım olaylar kamuoyu ile paylaşılmıştır. Yazıda geçen “…Bu yapılanmanın ağababaları dışarıda keyif çatıyor, medyatik aygıt olarak kullanmak istedikleri Özkan ve Balbay ise içeride. Bence bu iki gazeteci de derhal tahliye edilmeli. …’ın söylediği gibi bu isimler Ergenekon Zencileri… Ergenekon beyazlarının bu zencileri taktığı falan yok…” şeklindeki ifadeler, kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen dava nedeniyle, davacının tutuklu bulunması ile ilgili olarak kaleme alınmıştır. İfadeler, yazarın bu olguya ilişkin yorumunu ve değer yargılarını içermekte olup davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımamaktadır. Mahkemece bu husus gözetilerek 21/07/2010 tarihli köşe yazısına yönelik istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle davalıların bu yazı nedeniyle de sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle 21/07/2010 tarihli yayın yönünden BOZULMASINA, davalıların diğer temyiz itirazlarının (1) numaralı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 02/04/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.