Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2015/13062 E. 2018/8445 K. 26.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/13062
KARAR NO : 2018/8445
KARAR TARİHİ : 26.12.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … tarafından, davalı … ve … aleyhine 02/01/2014 gününde verilen dilekçe ile evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 01/12/2014 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi taraflarca süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1) Davacı ve davalılardan …’ın temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava, sadakat yükümlülüğünün ihlali nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, maddi tazminat talebinin reddine, manevi tazminat talebinin ise kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı, davalılardan …’ın resmi nikahlı ancak ayrı yaşadığı eşi olduğunu, davalılardan …’ın diğer davalı …’ın evli olduğunu bilmesine rağmen onunla duygusal ilişki yaşadığını, davalılardan …’ın zarar vermek amacıyla müşterek hanedeki eşyaları ve bir miktar nakit parayı da alarak diğer davalı … Manav ile birlikte yaşamaya başladığını, evlilik birliğinin devamı sırasında davalı eş ile birlikte bir kamyon satın aldıklarını, bu kamyonu davalıların bir süre birlikte işlettiklerini ancak taksitlerin zamanında ödenmemesi nedeniyle kamyonun satıldığını, davalıların tüm bu eylemlerinin kişilik haklarını ihlal ettiğini, bu eylemler nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek oluşan maddi ve manevi tazminatın tazminini talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalılardan …’ın davacı ile davalı eşin evli olduğunu bilmesine rağmen davalı eş ile ilişki yaşadığı hususunun sabit olduğu, bu nedenle davacının kişilik haklarının ihlal edildiği, maddi tazminat talebinin evlilik birliği içerinde edinilen mallarla ilgili olduğu, bu nedenle boşanma sonrası aile mahkemesinden talep edilebileceği, ayrıca evde bulunan nakit paranın davalı tarafından alındığı hususunun ispatlanamadığı gerekçesiyle maddi tazminat davasının reddine, manevi tazminat davasının ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.
4787 sayılı Aile Mahkemesi’nin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Yasa’nın 4/1. maddesi gereğince, 4721 sayılı Medeni Yasa’nın İkinci Kitabı’ndan doğan dava ve işlere aile mahkemesince bakılır.
Dava konusu olayda davacı, 4721 sayılı TMK’nın 185. maddesinde belirtilen sadakat yükümlülüğüne aykırı davranmaktan dolayı, davalı eşi …’dan manevi tazminat talep etmektedir. Sadakat yükümlülüğü, evlilikle birlikte eşlerin tabi olması gereken bir
yükümlülük olup, TMK’nın ikinci kitabının birinci kısmının 3. bölümünde düzenlenmiştir. Sadakat yükümlülüğünün ihlal edilmesi durumunda, diğer eş açacağı boşanma davasında, boşanmaya neden olan bu olay nedeniyle kişilik hakkının saldırıya uğradığını ileri sürerek davanın fer’i mahiyetinde manevi tazminat talebinde bulunabilir (TMK. m 174/2). Yine evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar(TMK. M 178).
Somut olayda; evlilik birliği devam ederken birlik yükümlülüklerine uyulup uyulmadığını, dolayısı ile manevi tazminat isteme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini belirleme görevi Aile Mahkemesine aittir. Görev kamu düzeni ile ilgili olup yargılamanın her her aşamasında dikkate alınır. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalılardan … yönünden mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
2) Davalılardan …’ın temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.
Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. sözkonusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.
Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun sözkonusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden, müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.
Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.
TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.
Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (1 ve 2) sayılı bentlerde açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının, davalılardan …’a yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve taraflardan peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine 26/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.