YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/1152
KARAR NO : 2015/15069
KARAR TARİHİ : 23.12.2015
MAHKEMESİ : Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/07/2014
NUMARASI : 2012/58-2014/260
Davacı Ş.. M.. vekili Avukat Ş..İ..tarafından, davalılar D.. G.. ve diğeri aleyhine 31/01/2012 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen 10/07/2014 tarihli kararın davalılar tarafından temyizi üzerine temyiz talebinin reddine dair verilen 03/12/2014 günlü ek kararın ve esasına ilişkin kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dosya kapsamından, gerekçeli kararın 10/09/2014 tarihinde, davalılar vekili sıfatıyla dosyada usulune uygun olarak vekaletnamesi veya yetki belgesi bulunmayan Av. M.. İ..’a tebliğ edildiği, davalılar adına kararın 29/09/2014 tarihinde Av. A.. B.. ve Av. A.. D.. tarafından sunulan temyiz dilekçesi ile temyiz edildiği, mahkemece 03/12/2014 tarihli ek karar ile davalıların temyiz istemlerinin süresinde olmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği, davalılar vekili tarafından ek kararın da temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
Dosya arasında vekaletnamesi bulunmayan Av. M.. İ..’a yapılan gerekçeli karar tebliği usulüne uygun olarak kabul edilemez. Her ne kadar yargılama süreci boyunca dosyada vekaletnamesi bulunmayan Av. M.. İ.. adına yapılan tebliğ işlemlerine davalılar vekili Av. A.. B.. tarafından itiraz edilmeyip yargılama sona erdikten sonra ek karar ile temyiz talebinin reddine müteakip itirazda bulunulması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise de, aksinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından davalıların kararı öğrendiklerini belirttikleri 15/09/2014 tarihinde tebligatın yapıldığı kabul edilerek 03/12/2014 tarihli ek karar kaldırılmış ve davalıların temyiz istemlerinin incelenmesine geçilmiştir.
Davacı, Y.. G..27/01/2012 tarihli nüshasının 1. ve 12. sayfasında “.. ” başlıklı haber ile kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek, manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar ise, davaya konu haberin basın özgürlüğü sınırları içerisinde hazırlanmış, görünen gerçekliğe uygun ve güncel bir haber olduğunu, haberin yayınlanmasında kamu yararı ve toplumsal ilgi mevcut olduğunu belirterek, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, gerçeğe aykırı haberler ile davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı B..K.. 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında A.. Ö.. bölümü ile T.. K.. 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava dosyasının incelenmesinde, davacı Ş.. M..’nün 2007 yılı genel seçimlerinde milletvekili seçilmezden önce avukatlık mesleğini icra ettiği ve 23/11/1998 tarihinde verilen vekaletname ile bu tarihten itibaren C. B.. vekilliğini üstlendiği, kamuoyunda ”…” olarak bilinen olayda dava dışı D.. S.. yapılan şikayetin davacının milletvekili seçilmesi nedeniyle avukatlık mesleğini icra ediyor olmamasına rağmen davacı tarafından yapıldığı ve şikayet dilekçesinde olayı farklı olarak değerlendirdiği, suç türlerini yanlış yorumladığı, örgütlü suç kapsamında şikayetçi olması gerekirken şikayet dilekçesini B.. B.. verdiği, bu sebeple de davacının D.. B.. tarafından vekillikten azledildiği ve başka bir avukatı tayin ettiği, davacının kasıtlı olarak soruşturmayı kadük bırakmak amacıyla yukarıda anlatılan şekilde hareket ettiği iddia ve açıklamalarına yer verildiği anlaşılmaktadır.
A.. 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru nolu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,…” ifade etmektedir.
Şu durumda, mahkemece, dava konusu yazı bir bir bütün olarak ele alındığında güncel ve kamuoyunun ilgisine haiz olup eleştiri sınırları içerisinde kaldığı, demokratik toplum tarafından meşru sayılabilecek nitelikte, ifade özgürlüğüne getirilmesi gereken bir sınırlamanın gerekli olmadığı, dava dışı C.. B.. tarafından kamuoyunda ”.. ” olarak bilinen olaya ilişkin yeni bir vekil tayin edilmesi nedeniyle o dönemde gündemde olan iddialara ilişkin olarak görüş ve açıklamalarda bulunulduğu, davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/12/2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum. 23/12/2015