Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2014/8881 E. 2015/4867 K. 16.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8881
KARAR NO : 2015/4867
KARAR TARİHİ : 16.04.2015

Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … ve diğerleri vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 08/06/2012 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20/02/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, babaları Hacı Ahmet Çevrim’in 26/02/2012 tarihinde Antalya’da vefat ettiğini, o tarihte kendilerinin Antalya ili dışında bulunduklarını, vefat anında babalarının yanında bulunan davalı kardeşin ise makul süre içinde ölümü davacı kardeşlere haber vermediğini ve aynı gün defin işlemini gerçekleştirdiğini, davacıların vefat etmiş babalarına karşı son görevlerini yapmalarına olanak tanımadığını ileri sürerek uğradıkları manevi zararın ödetilmesini istemişlerdir.
Davalı, davacıların 4-5 yıldır kendisi ile konuşmadıklarını, iddianın aksine babasının vefatının akabinde makul süre içerisinde eşinin kardeşi ve aynı zamanda kuzenleri olan … vasıtası ile davacılara haberin ulaşmasını sağladıklarını, aniden defnetmenin söz konusu olmadığını, davacıların, babalarının mezarına vefatından 4 gün sonra gittiklerini, annelerinin vefatından sonra merhumun önceleri davacıların yanında İstanbul’da yaşamaya başladığını, ancak babalarını yanlarından kovarak, eşyalarını Antalya’ya gönderdiklerini, kendisinin bu olaydan sonra babasının rahat yaşayabilmesi için oturduğu siteden ev satın aldığını, hasta bakıcı tutup ilgilendiğini, tüm cenaze ve defin giderlerini kendinin ve eşinin üstlendiğini, davacıların babalarıyla sağlığında ve hastalığında ilgilenmediklerini, babalıktan reddettiklerini, bu konuda babalarının kendi el yazısıyla yazdığı mektupları bulunduğunu, davacıların manevi zararının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, taraflar arasında ne tür sorunlar yaşanmış olursa olsun, babalarının vefatından zamanında haberdar edilmeyen davacıların bu olay nedeniyle bir üzüntü yaşayacaklarının kaçınılmaz olduğu, bu durumda davacıların davalıdan manevi tazminat isteyebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Yargılama aşamasında dinlenen tanık … tarafların kuzeni ve aynı zamanda davalının görümcesi olduğunu, eniştesi olan merhumun 26/02/2012 günü sabah 07.00-08.00 civarında vefat ettiğini, davalının eşi olan ağabeyi Şahin İnanç’ın isteğiyle durumu haber vermek için aynı gün öğleden önce defalarca davacılara ulaşmaya çalıştığını, davacı Murat Şahin’in telefonuna ulaşamadığını, davacılardan … ve … ile öğleden sonra saat 14:00 sularında konuşabildiğini,…’in umrede olduğunu, Uğur Alp’in ise uçakta olduğunu söylediğini, davacıların cenazeye katılacaklarına ilişkin bir beyanda bulunmadıklarını beyan etmiştir.
Dosya kapsamından, 26/02/2012 tarihinde tanık …’ın davacı … ile saat 14.39’da, davacı …’le ise, saat 14.44’te telefonla görüştüğü, cenazenin aynı gün saat 15.30 sıralarında defnedildiği anlaşılmaktadır.
Örf ve adet kuralları, belli olay ve ilişkilerde toplumun bireylerince belli bir biçimdeki davranışın tekrarlanması ile meydana gelirler. Dolayısıyla, bir örf ve adet kuralının oluşabilmesi bu kuralın uzun süre uygulanması ile mümkün olabilir (maddi unsur). Ayrıca, bu kurala uymak konusunda toplumda ortak bir inancın (psikolojik unsur) ve bu kurala uyulmaması durumunda bir yaptırım ile karşılaşılacağı konusunda bir kabulün olması (hukukilik unsuru) gerekir. Bunlar, kanunlarda olduğunun aksine yetkili bir otoritenin bilinçli bir işlemiyle vücut bulmazlar. Örf ve adet yazılı olmayıp, toplumsal vicdanda yaşamaktadır. Bu unsurlara ilaveten, örf ve adetin kanuna uygun olması gerektiği ileri sürülmekte ise de, bu koşul ancak aynı konuyu düzenleyen bir kanuni düzenlemenin bulunması halinde geçerli olabilecektir.
Bu bağlamda, toplumumuzda ölen bir kişinin şehir dışında bulunan yakınlarına en kısa süre içerisinde ölümün haber verilmesi ve cenaze merasimine katılmak isteyen yakınlarının ulaşabilmesi için defin işleminin makul bir süre bekletilmesi hususunda uzun yıllardır oluşan ve süregelen bir örf ve adet vardır. Somut olayda da; davalının, babalarının ölümünü definden önce bizzat davacılara haber vermesi gerektiği hususunda, örf ve adet anlamında bir yükümlülüğü var ise de, davalının bu davranışı sadece toplum içerisinde hoş karşılanmayacak bir davranış olup, manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını gerektirmez.
Bu nedenle, yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı hakkındaki istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, yazılı biçimde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 16/04/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.