Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2014/12761 E. 2015/10428 K. 01.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/12761
KARAR NO : 2015/10428
KARAR TARİHİ : 01.10.2015

MAHKEMESİ : Manisa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/05/2014
NUMARASI : 2011/461-2014/294

Davacı M.. K.. vekili Avukat Evrim tarafından, davalılar İ.. A.. ve diğeri aleyhine 18/11/2011 ve birleşen dosyada davacı İ.. A.. tarafından Melek aleyhine 28/05/2012 gününde verilen dilekçeler ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; asıl ve birleşen dosyanın kısmen kabulüne dair verilen 06/05/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve birleşen dosyada davalı M.. K.. vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı-birleşen dosyada davalı M.. K..’in asıl davaya yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacı-birleşen dosyada davalı M.. K..’in birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince; asıl ve birleşen dava kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Mahkemece asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı-birleşen dosyada davalı M.. K.. tarafından temyiz edilmiştir.
Birleşen davada davacı, Ahmet ile 20/08/2000 tarihinden beri evli olduğunu, annesinin hastalığı ile ilgilendiği dönemde eşinin evi terkettiğini, sonrasında davalı ile eşini aynı arabada gördüğünü ve eşinin telefonunda davalı ile aralarındaki duygusal mesajları gördüğünü, bu mesajları mahkeme kanalıyla tespit ettirdiğini, davalının evli olduğunu bildiği halde eşiyle ilişki yaşaması nedeniyle eşinden boşanmak zorunda kaldığını, evliliğinin davalı yüzünden yıkıldığını, eski eşinin kendisinden boşandıktan kısa bir süre sonra davalı ile evlenmesinin iddialarını doğruladığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, davacının evliliğinin sonlanmasında bir kusurunun olmadığını, boşanma sebebinin taraflar arasındaki geçimsizlik olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının evli olduğunu bildiği halde davacının eski eşi ile ilişki yaşamasının davacının kişilik haklarına zarar verdiği gerekçesiyle birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
TMK’nın 185. maddesine göre, “Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.” Aynı Yasanın 174. maddesine göre de, “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”
Evlenmeyle eşler arasında kurulan aile birliğinin taraflara yüklediği ödevlerin ihlali veya yerine getirilmemesi durumunda bu yükümlülüğü yerine getirmeyen eş yönünden Türk Medeni Kanunu’ndaki sonuçları boşanma ve boşanma sebebi olması durumunda, bu olaylar yüzünden kişilik haklarının saldırıya uğraması halinde manevi tazminat talep edilebileceğidir.
BK’nın 41 (TBK 49). maddesine göre, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Yine BK’nın 49 (TBK.58) maddesinde “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.” Haksız fiile dayalı bir borcun doğabilmesi için, hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, fiili işleyenin kusuru olmalı, sonuçta bir zarar doğmalı, zarar ile işlenen fiil arasında da uygun nedensellik bağı bulunması gerekir.
Somut olaya gelince, davalı M.. K..’in ve dava dışı eski eşin davacıya yönelik, bütün olarak aldatma mahiyetindeki davranışlarının manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğinin tartışılması gereklidir.
Davalı M.. K..’in doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemez. Yukarıda anılan yasada yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler yönünden herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.
Dava konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerinin de uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Zira, söz konusu Yasa’nın 50. maddesinde haksız fiil nedeniyle müteselsilen sorumluluğuna gidilebilecekler gösterilmiştir. Yukarıda açıklanan yasal duruma göre, davalı zararın meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamaz. Yine Yasa hükmünün aradığı anlamda iştirak hali de söz konusu olamaz. Zira iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerekir. Ayrıca haksız fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmek, bu sorumluluğu belirsiz hale getirecektir.
Açıklanan nedenlerle, BK’nın 49 (TBK.58) maddesine göre, davalının eylemi, davacının kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemez. Mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, birleşen davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulü doğru görülmemiş ve bu yön bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle, birleşen dava yönünden davalı yararına BOZULMASINA, davacı-birleşen dosyada davalı M.. K..’in asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının yukarıda (1) sayılı bentte gösterilen nedenle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 01/10/2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Asıl dava; davalıların (birleşen dosya davacısının) davacıya (birleşen dosya davalısına) karşı tehdit ve hakaret eylemlerine dayalı olarak, birleşen dava ise; davalının (asıl dosya davacısının), davacının (asıl dava davalısının) dava dışı eşi ile birlikteliğinden kaynaklanan haksız saldırı nedeniyle manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Yerel mahkemece, taleplerin bir bölümü kabul edilmiş; taraflarca temyiz edilen hüküm, Dairemiz çoğunluğunca, evlilik dışı birliktelikten dolayı birleşen dava davacısı yararına hükmedilen manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık evlilik dışı birlikteliğin haksız fiil olarak kabul edilip edilmeyeceği dolayısıyla davalının bu eyleminin davacının kişilik hakkına saldırı teşkil edip etmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Eşler evlilik birliğini kurmakla birbirlerine karşı sadakat borcu altına girdikleri gibi, mensubu oldukları aile birliğine karşı da sorumluluk altına girerler. Davacının eşinin evli olmasına rağmen bir başkası ile cinsel ve duygusal ilişkiye girmesi, evlilik sözleşmesi ile bağlandığı, sadakat borcu altına girdiği eşine karşı haksız eylem niteliğindedir. Davalı da evli olduğunu bilerek davacının eşiyle gayri resmi ilişkiye girmek suretiyle, gerek yasalarca, gerek örf ve adet hukukunca korunmayan haksız bir davranış içine girmiştir. Bu davranış da açıkça haksız eylem niteliğindedir.
Eş söyleyişle, esasen dava dışı eşin evlilik birliğinin gerektirdiği sadakat yükümü bulunmakla birlikte, onun evli olduğunu bilen ve buna rağmen onunla birlikte ilişkiye giren davalının da dava dışı eşin sadakatsizlik eylemine katıldığında, her ikisinin de bu haksız eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olduklarında kuşku bulunmamaktadır. O halde, Türk Borçlar Kanunu’nun 61. (Borçlar Kanunu’nun 50. md.) maddesinde düzenlenen birden fazla şahsın müşterek kusurlarıyla bir zarara yol açmaları, diğer bir deyimiyle tam teselsül hali mevcut olup, davalı doğan zarardan davacının eşi ile birlikte müteselsilen sorumludur. (HGK. 2010/4-129 E.-173 K.)
Müteselsilen sorumluluğun bulunduğu durumda da davacı, alacağını sorumlulurın tamamından isteyebileceği gibi, bunlardan biri veya birkaçından da isteyebilir. (HGK.12.11.2003 gün ve 2003/9-685 E.690 K.)
Hal böyle olunca; mahkemece, davalının açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminden sorumluluğu kabul edilerek davacı eş yararına tazminata karar verilmesi doğrudur. Bu aşamada hükmedilen tazminat miktarı hakkındaki görüşümüz saklı kalmak üzere, birleşen davanın tümden reddi gerektiği yönündeki bozma kararına (2.bende) katılmıyoruz. 01/10/2015