Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2014/12754 E. 2015/10480 K. 01.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/12754
KARAR NO : 2015/10480
KARAR TARİHİ : 01.10.2015

MAHKEMESİ : Ergani Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27/05/2014
NUMARASI : 2013/1247-2014/971

Davacı Y.. K.. vekili Avukat Baran tarafından, davalı R.. K.. ve diğerleri aleyhine 02/12/2013 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 27/05/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem kabul edilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, davalılar ile aralarında mülkiyet uyuşmazlığına ilişkin dava olduğunu, davalılar tarafından hakkı olmayan yere tecavüz suçundan şikayette bulunulduğunu, kamu davası açıldığını, beraat kararı verildiğini, davalıların tehdit ve aynı yere ilişkin haksız yere tecavüz suçundan tekrar şikayette bulunduğunu, takipsizlik kararı verildiğini, haksız şikayet nedeniyle zarar gördüğünü belirterek manevi tazminat ödetilmesini istemiştir.
Davalılar davaya konu taşınmazın köy merası olduğunu, davacının tecavüzünü sürdürdüğünü beyanla davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, davalıların şikayeti sonucu davacı hakkında kamu davası açıldığı, beraat kararı verildiği, davalıların haksız yere davacının yargılanmasına ve manevi açıdan zarara uğramasına sebebiyet verdikleri kanısı ile istemin bir bölümün kabulüne karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak da zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.
Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa’nın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanun’un 24 ve 24/a maddelerinde de, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK’nın 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, Anayasada ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.
İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.
Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.
Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.
Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda davaya konu K. köyü 150 ada 1 nolu parselin kadastro tutanaklarının kesinleştiği, tapu kayıtlarında mera parseli olduğu anlaşılmaktadır. Ceza Mahkemesinde de davalı söz konusu meraya tecavüz suçunu işlenmediğinden değil kasıt yokluğundan beraat etmiştir. Ceza mahkemesi, gerekçesinde, dinlediği tanık anlatımlarına göre şikayete konu hususların yaşanmış olduğunu belirtmiştir. Bu durumda az da olsa şikayeti haklı kılacak emarelerin bulunduğu anlaşıldığından hak arama özgürlüğünün sınırları aşılmamıştır. Aynı zamanda şikayet hakkının yerinde kullanıldığının kabulü için şikayet edilenin cezalandırılması veya sorumlu tutulmuş olması da zorunlu değildir. Açıklanan bu olgular itibariyle davanın reddi gerekirken yerel mahkemece kabulüne karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 01/10/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.