Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2014/12702 E. 2015/10104 K. 17.09.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/12702
KARAR NO : 2015/10104
KARAR TARİHİ : 17.09.2015

MAHKEMESİ : Karşıyaka 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 12/06/2014
NUMARASI : 2013/529-2014/283

Davacı A.. A.. vekili Avukat Fatih tarafından, davalı N.. A.. aleyhine 11/10/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 12/06/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız şikayet nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istem kabul edilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı avukat olduğunu, davalının; huzur ve sükunu bozma ve basit tehdit suçundan hakkında şikayetçi olduğunu, Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açıldığını ve takipsizlik kararı verildiğini, söz konusu haksız şikayet nedeni ile manevi olarak üzüntü duyduğunu beyan ederek manevi tazminat ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı, davacı tarafından kendisine cep telefonu yoluyla gönderilen mesajı tehdit olarak algılaması nedeni ile şikayetçi olduğunu, davacının da kendisi hakkında iftira suçundan şikayetçi olmuş olmasına karşın takipsizlik kararı verildiğini, şikayet hakkını kullandığını davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden, davacının dedesi aynı zamanda müvekkili Selahattin Atalay’ın sağlığında gayrimenkullerini çocukları arasında paylaştırdığı, aralarında bir sözleşme yapıldığı, davalı kızına isabet eden gayrimenkulun oğlu tarafından sürülmesi nedeni ile aralarında bir anlaşmazlık çıktığı, davalının babası Selahattin Atalay’a ihtarname çekerek gayrimenkulüne vaki müdahalenin engellenmesini istediği, davacının bu ihtarnamenin tebliğ edildiği gün davalıya cep telefonundan mesaj çekerek cevap verdiği ancak davalının söz konusu mesaj içeriğini tehdit olarak algılayarak savcılığa şikayetçi olduğu anlaşılmaktadır.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olaya gelince, taraflar arasındaki olayın gelişim biçimi, davalı ile babası ve kardeşleri arasında bir husumet bulunması, karşılıklı hukuk ve ceza davaları da olması gözetildiğinde, davalının söz konusu mesajı tehdit olarak algılayarak anayasal şikayet hakkını kullanması için emarenin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Şu durumda, davalının şikayet hakkını yasal sınırlar içinde kalarak kullandığı sonucuna varılarak davanın reddi yerine kabulü doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17/09/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.