Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2014/12209 E. 2015/10099 K. 17.09.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/12209
KARAR NO : 2015/10099
KARAR TARİHİ : 17.09.2015

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08/04/2014
NUMARASI : 2012/217-2014/138

Davacı Ş.. T.. vekili Avukat Umut tarafından, davalılar F.. A.. ve diğeri aleyhine 09/07/2012 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 08/04/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılar tarafından temyiz olunmuştur.
T. Gazetesinin 25 Şubat 2012 günlü sayısında “Selimiye Kışlasında Cadı Avı” başlığı ile verilen dava konusu haberde özetle, Fenerbahçe Orduevi’nde ölü olarak bulunan Yarbay A. Ö.’in yolsuzlukla suçladığı Albay T.’ın, olayın basına yansıması üzerine odalardaki bilgisayarları arattığı, Askeri Savcılığın ise yolsuzluk iddiaları ile ilgili soruşturma başlattığı anlatılmıştır.
Davacı, dava konusu haberin kişilik haklarına saldırı içerdiğini, var olduğu iddia edilen ihbar mektubunun müteveffa tarafından kaleme alındığına dair tek bir delil bulunmadığını, haber başlığının çirkin bir iddia olduğunu, soruşturmanın halen devam ettiğini, davalıların kendisini küçük düşürüp suçladıklarını, gerçeğe aykırı mahiyette olan haber nedeni ile manevi tazminat ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalılar, dava konusu haberin görünür gerçeğe uygun olduğunu, davacı hakkında askeri savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu, kışlada görev yapan rütbeli bir asker tarafından Yarbay A. Ö.in ihbar mektubunun bir örneğinin kendilerine gönderildiğini, haberin kamuoyunu bilgilendirme amacı ile yapıldığını, gazetecinin maddi gerçeği bulma zorunluluğu olmadığını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, dava konusu haberde aktarılan suçlamaların gerçekliği konusunda davalılar tarafından somut hiçbir kanıt gösterilmediği, yayının davacının kişilik haklarına saldırı içerdiği kanaati ile istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
AİHM’in 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru no’lu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,…” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri 69698/01 başvuru no’lu ve 16354/06 başvuru no lu kararlarında da tekrar etmiştir.
Dava konusu haberde anlatılan olaylar, askeri savcılığın yürüttüğü bir soruşturmadan elde edilmiş bilgilerden ibarettir. Esasen taraflar arasında bu konuda ihtilaf bulunmamakta olup davacı da habere konu edilen soruşturma dosyasını ve içeriğini inkar etmemiştir. Ancak davacı, haberde iddia edildiği şekilde askerlere oda hapsi cezası vermediğini odasına giriş ve çıkışları yasaklamadığını, IP incelemesi yaptırmadığını MSB’den kendisine tevdi edilen işle ilgili teknik inceleme yapıldığını iddia etmiştir.
Dava konusu yayın tarihinde, müteveffa Yarbay A.Ö.’in intiharı ile ilgili KKK 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığının 2012/102 sayılı soruşturmasının derdest olduğu, bu kapsamda davacının ifadesine başvurulduğu, ayrıca yine müteveffa Yarbay’ın adı bulunan bir ihbar mektubu nedeni ile idari tahkikat da yapıldığı, bu nedenlerle haberin toplumun ilgisini çekecek nitelikte olduğu, soruşturma sonunda kovuşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de dava konusu yazının haber değeri taşıdığı anlaşılmaktadır.
Şu durumda, dava konusu haberin güncel ve görünür gerçekliğe uygun olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, askeri bir soruşturmanın gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmek için biraz abartılarak aktarıldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, demokratik toplum tarafından meşru sayılabilecek nitelikte, basın özgürlüğüne getirilmesi gereken bir sınırlamanın gerekli olmadığı, davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak istemin tümden reddine karar verilmesi gerektiğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalıların öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17/09/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.