Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2011/15711 E. 2012/907 K. 26.01.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/15711
KARAR NO : 2012/907
KARAR TARİHİ : 26.01.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … vdl. aleyhine 26/10/2009 gününde verilen dilekçe ile baz istasyonunun kaldırılmasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 26/07/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 26/01/2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞI OY YAZISI
Dava, davalı şirket tarafından kurulan baz istasyonunun insan sağlığı ve çevreye zarar verdiğinden kaldırılması istemine ilişkindir.
Uyuşmazlık cep telefonu ile haberleşmeyi sağlayan baz istasyonlarının çalışmasından kaynaklanan bir zararın doğup doğmadığı ve giderilmesi konusunda ne gibi önlemlerin alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır. Dava konusu tesisin cep telefonlarının kullanımı için zorunlu olduğu ve geniş bir kitleyi ilgilendirmesi nedeniyle de kamuya hizmet
vermeyi amaçladığı tartışmasızdır. Ne var ki, hizmetin verilmesi ve tesisin kullanılması sonucu hukuk kurallarının gereği olarak doğan zararlardan tesis sahibi sorumludur. Bu sorumluluk kusura dayanmayan tehlike sorumluluğu olup tesisi kullanan ve işletenin yüksek özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Aksi halde küçük bir özensizliğin maddi değerlerle ölçülemeyecek kadar ağır sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Bu nedenle zarar görenin zararını değil, tesis ve işletme sahibinin, tesisin işletilmesinden dolayı kişilere ve çevreye bir zarar verilmediğini ve herhangi bir olumsuz sonuç yaratılmadığını kanıtlaması gerekir. Bu sonuç genel sorumluluk kurallarının aksine, davalı tarafın işletmesinin ağır tehlike doğuracak nitelikte olmasından kaynaklanmaktadır.
Dava konusu olayda davacının oturduğu konutun konumunun incelenmesi, tesisin kurulma amacına uygun olarak işletilmesi durumunda kişi ve çevreye zarar verip vermeyeceğinin belirlenmesi gerekir. Bilirkişiler tarafından yapılan incelemede izin belgesinde belirtilen değerlerin yönetmelikte belirtilen değerlere uygun olduğu, hatta yönetmelikteki değerlerinde altında bulunduğu bildirilmiştir. Ancak bu belirlemeler bir zararın olmayacağı anlamına gelmez. Yönetmelik ve bu yönetmelikteki ölçülere göre verilen izin belgesi, (sertifika) o yerde ve belirtilen güçte kurulacak istasyonun teknik değerlerini belirtmekte olup kurulan tesisin çevresindeki binaların konumunun ne şekilde olması gerektiğini belirtmemektedir. Bu nedenle izin belgesindeki kriterlerin bilimsel verilere uygun olduğu ve kişi ve çevreye zarar vermeyeceğinin kabulü mümkün değildir. Uyuşmazlığın çözümünde yönetmeliğe değil yasaya, genel hukuk kurallarına ve sorumluluk hukukunun temel ilkelerine göre karar vermek gerekir. Yönetmeliği ve bu yönetmeliğe göre verilen izin belgesini bağlayıcı kabul etmemek, tek başına ölçüm sonuçları limitlerin altında olduğundan zarar doğmayacağı şeklinde yorumlayarak sonuca varmamak gerekir.
Davalı taraf kamu yararına hizmet verdiklerini savunmuştur. Davalı tarafından bu tesislerin işletilmesinin geniş bir hak kitlesine yarar sağladığı bilinen bir gerçektir. Ancak hizmetten elde edilen yarar ile zarar ihtimalinin yüksek olduğu kıyaslandığında yarar zarar dengesinin bozulduğu anlaşılmaktadır. Hiçbir hizmet insan yaşamı kadar önemli ve öncelikli değildir. Bu nedenle insan yaşamında tehlike yaratan bir hizmete üstünlük tanınması düşünülemez. Davalı şirket tarafından hizmetin yerleşim yerlerinden uzakta kurulacak tesislerle yerine getirilmesi mümkün iken toplumun büyük kesiminde ve bu arada davacıda endişe ve infial yaratacak şekilde yaşamın yoğun olduğu bir merkezin tercih edilmiş olması da yasal değildir. Tesislerden üçüncü kişilerle birlikte davacının da yararlanmış olması, haberleşme hizmetine karşılık insan yaşamının riske atılmasını gerektirmez ve bu şekilde bir eylemin, müeyyidesiz bırakılması düşünülemez.
Tüm dosya kapsamına ve dosyada mevcut bilimsel görüşlere göre dava konusu baz istasyonunun konumu itibariyle çevrede yarattığı manyetik alan nedeniyle uzun sürede kişi, çevre ve bitkilere zarar verdiği, yerleşim alanlarının yakınında yer almasının sakıncalı olduğu ve çevre ve insana zarar vermeyecek mesafede işletilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Bu belirlemelere göre, dar anlamda ve para ile ölçülebilen bir zarar yok ise de, baz istasyonunun insanların yoğun yaşadığı yere yakınlığı, davacı konutu ve çevre binalarda yaşayanların sağlık yönünden büyük endişeler taşıdığı ve psikolojik olarak olumsuz biçimde etkilendikleri, kişilerin manevi dünyası beden bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde durumun tedirginlik ve ümitsizlik yaratacağı açık olup davacının zarar gördüğünün kabulü gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle dava konusu baz istasyonunun kaldırılması gerektiği görüşünde olduğumuzdan çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz. 26/01/2012