Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2011/12878 E. 2012/3484 K. 06.03.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/12878
KARAR NO : 2012/3484
KARAR TARİHİ : 06.03.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 13/05/2010 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 28/06/2011 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 06/03/2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Davaya konu olan olay, Türkiye Büyük Millet Meclisi’sinin 25 Nisan 2010 pazar günlü 94. birleşiminde geçen “sataşmalara ilişkin konuşmalar” sırasında … Milletvekili …’ın, … Milletvekili …’ın mensubu bulunduğu eski hükümete sataşması nedeniyle konuşması sırasında davalının sarfettiği sözler nedeniyle açılan manevi tazminat istemine ilişkindir.
25/04/2010 günlü 94. birleşiminde … Milletvekili …’ın Bankalarla ilgili konuşması sırasında tarihler vererek o tarihte iktidar olan M.H.P’yi suçlamıştır. O dönemin bakanı olan … söz alarak 1997 yılından itibaren bankaların Anayasa Mahkemesince Bankalar Kanunu’nun iptalinden sonra çok miktarda kurulduğunu, bu bankalardan bazılarının devleti hortumladıklarını, M.H.P’nin koalisyon ortağı olduğu 57. hükümetin Bankacılık Devlet Denetleme Kurulu’nu kurduğunu, yasal düzenlemeler getirdiğini ve hortumlanan paraların büyük bir kısmının geri alındığını, konuşmacı …’ın genç olup, belki bunları hatırlamayacağını bildirmesi ve eğer bir iddiası varsa ispat etmesini istemesi üzerine yaşanan gerginlikte davalı milletvekilinin “şeref yoksunu ilan ediyoruz, şeref yoksunu”, “çıkarıp göstermezseniz şeref yoksunusunuz, şerefsizsiniz” şeklinde sözler sarfettiği, sonrasında şerefsiz kelimesinin “iddiaları ispat etmezseniz” şeklinde değiştirdiği, iddiaların mahkeme kararlarıyla ispat edilmesini istediği, mahkemece getirtilip incelenen tutanaklardan anlaşılmıştır.
Davalı milletvekili bu sözleri sarfederken bir partinin ya da bir kişinin ismini bildirmemiştir. “Hortumculuk” suçlaması üzerine suçlayanları ispata davet etmiş ve ispat edilmemesi halinde “şeref yoksunu ilan edeceğini bildirmiştir. Bu durumda bir AKP milletvekili olan davacıyı kastettiği anlaşılamadığından öncelikle davacı yönünden matufiyet unsuru gerçekleşmemiştir.
Davalı milletvekilinin sözleri konuşmacı …’a söylendiği kabul edilse dahi bu sözlerin davacı milletvekilini kapsadığı da kabul edilemez. Yansıma yoluyla davacının dava hakkının bulunduğu da kabul edilemez. Manevi tazminat istemi ancak doğrudan doğruya zarar görene aittir. Konuşmada isim belirtilmemiştir. Şu durumda sözlerin davacıya doğrudan yönelik olmadığı kabul edilmeli bu nedenle de davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Kabule göre de; incelenen dava dosyasından davalı aleyhine bu sebebe dayalı olarak sadece … Adliyesinde çok sayıda AKP milletvekili tarafından tazminat davası açıldığı, davalı vekilinin dosyaların birleştirilmesi talebinin reddedilerek müstakilen karara bağlandığı anlaşılmaktadır. Dairemizce incelenen ve aynı gün karara bağlanan 10 adet dava dosyasında farklı miktarların karar altına alındığı “örnek 1.500 TL, 3.000 TL, 2.000 TL, 4.000 TL. gibi) hepsinin de onandığı düşünüldüğünde tazminat miktarlarının tutarsız” olduğu manevi tazminatın anlam ve işlevini ortaya koymaktan uzak olduğu, izah edilemediği ortadadır. Bu durumda tüm AKP milletvekillerinin dava açtığı düşünüldüğünde davalının tazminat nedeniyle yıkımına neden olacağı gerçeği karşısında açılan davaların birleştirilerek karara bağlanmasının hak ve adalete daha uygun olacağı görüşünde olduğumuzdan çoğunluğun onama kararına katılmıyoruz. 06/03/2012