YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/12705
KARAR NO : 2012/850
KARAR TARİHİ : 25.01.2012
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 20/03/2009 gününde verilen dilekçe ile gayrı resmi evlilik nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 15/06/2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 25/01/2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Dava, ayırt etme gücüne sahip (eski tabirle farik ve mümeyyiz) aynı zamanda reşit olan davacının evlenme vaadi ile kızlığının bozulması nedeniyle davalı hakkında açtığı manevi tazminat davasıdır.
Öncelikle, “evlenme vaadi ile kızlık bozma” ismi altında gerek hukuk ve gerekse ceza yasalarımızda herhangi bir müessese ve düzenleme yoktur. Zira, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 5237 sayılı yasa gereğince evlenme vaadi ile kızlık bozma suçu suç olmaktan çıkarılmıştır.
Uyuşmazlık, reşit ve mümeyyiz olan bir kişinin (kadının) bir süre birlikte yaşama veya ileride evleneceğiz sözü nedeniyle kızlığının bozulmasından dolayı manevi tazminat isteyip istemeyeceğinden kaynaklanmaktadır.
Uyuşmazlıkla ilgili sonuca varabilmek için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelerden bahsetmek gerekir.
TMK’nun (8) nci maddesine göre, “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar hukuk düzeninin sınırları içinde haklara ve borçlara ehil olmada eşittir.”
TMK’nun (9) ncu maddesine göre, “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleri ile hak edinebilir ve borç altına girebilir.”
TMK’nun (10) ncu maddesine göre, “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.
TMK’nun (11) nci maddesine göre, “Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biri ile akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.”
TMK’nun (3/2) maddesine göre, “Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz.”
TMK’nun (2) nci maddesine göre, “Herkes, haklarını kullanırken borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
TMK’nun (24/1) maddesine göre, “Hukuka aykırı olarak kişilik haklarına saldırılan kimse hakimden saldırılara karşı korunmasını isteyebilir.”
BK’nun (23) ncü maddesine göre, “Akit yapılırken esaslı bir hataya duçar olan taraf o akit ile ilzam olunamaz.”
BK’nun (25) nci maddesine göre, “Hataya duçar olan taraf hüsnüniyet kaidelerine muhalif bir surette ona istinat edemez.”
BK’nun (28) nci maddesine göre, “Diğer tarafın hilesi ile akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile o akit ile ilzam olunmaz.”
BK’nun (29) ncu maddesine göre, “Eğer iki taraftan biri diğer tarafın yahut üçüncü bir şahsın ikrahiyle (zoruyla) bir akit yapmış olursa, kendi hakkında lüzum ifade etmez.
BK’nun (47) nci maddesine göre, “Hakim hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye manevi zarar namı ile adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.” BK’nun (49/1) maddesine göre, “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Yukarıda belirttiğim yasal düzenlemelerden yola çıkarak,
Kadın ile erkek arasında birinin diğerine karşı hak ve borçlar yönünden eksiklik ve üstünlüğü yoktur. Erkek ve kadın haklara ve borçlara ehil olmada, şehirli, taşralı, doğulu, batılı ayırımı yapılmaksızın yasalar önünde eşittir. Onsekiz yaşını bitirip ergin olan akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan dolayısıyla ayırt etme gücüne sahip olan her kadın ve erkek eşit olarak fiil ehliyetine sahiptir. Fiil ehliyetine sahip ve eşit olan her kadın ve erkek kendi fiilleri ile hak edinebilir ve borç altına girebilir. İradeyi fesat’a uğratan hata, hile ve ikrah sonucu eylemde bulunmak zorunda kalan kadın ve erkek bu eylemlerinden sorumlu olmazlar. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kadın ve erkek iyi niyet iddiasında bulunamaz. Kötü niyetli kadın veya erkeği hukuk düzeni korumaz. Kadın olsun erkek olsun kendisine karşı bir eylem yapılması nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi için ya cismani zarara uğradığını ya da hukuka aykırı bir şekilde kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu kanıtlaması gerekir. Tespitleri sonucuna varılır.
Bu tespitlerden sonra somut olayımıza döndüğümüzde olayımız, reşit ve mümeyyiz olan kadın ve erkek kendi rızaları ile sonuçlarını da bilerek ve düşünerek arkadaşlık kurmuşlar (evlilik düşüncesi ile de olabilir) bir kadının rızası ile kızlığı bozulmuş ama ne var ki bu birliktelik evlilikle sonuçlanmadan ayrılma ile son bulma şeklinde gerçekleşmiştir.
Anlatılan olayımız nedeniyle davacı kadın tarafından manevi tazminat istenebilmesi için yukarıda tek tek yazdığım düzenlemelerden TMK’nun 24/1, BK’nun 47 ve 49 ncu maddelerindeki koşulların oluşması gerekir.
Olayımızda, davacı kadın cismani zarara uğramadığı gibi ve bu konuda iddiada olmadığından BK’nun 47 nci maddesinin uygulanmasının koşulları yoktur.
TMK’nun 24/1 maddesi ile BK’nun 49 ncu maddesinin uygulanarak tazminata karar verilebilmesi için davacının kişilik haklarına HUKUKA AYKIRI bir şekilde saldırıldığının kesinleşmesi gerekir. Olayla ilgili davalının eylemi ceza kanunlarına göre suç değildir. Erkeklerle eşit haklara sahip, onsekiz yaşını bitirip ergin ve ayırt etme gücüne sahip olan davacı kadın kendisine zor (cebir-şiddet) kullanıldığını, hile yapıldığını da iddia ve ispat etmediğine, hatalı davrandı ise, TMK’nun (3/2) maddesine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyetli sayılamayacağına göre, ortada davalının eyleminin hukuka aykırı olduğunu söylemek mümkün değildir. Ortada hukuka aykırı bir eylem yoksa TMK’nun 24/1 ve BK’nun 49 ncu maddelerinin uygulanma koşulları da dolayısıyla tazminat verilmesi koşullarıda gerçekleşmemiştir.
… ve ayırt etme gücüne sahip kadınların erkeklerle eşit olduğunu, seçimlerde iktidarları belirleyecek oy verme hakkının bulunduğunu, evlenme veya evlenmeme veya evlilik harici moda tabirle düzeyli (seviyeli) birlikte yaşama kararını verme hakkının bulunduğunu kabul ettiğimiz kadının somut olayımızda olduğu gibi, cinsel ilişkiye girerken karar vermekten aciz kandırılmış olabileceğini kabul etmek, yukarıda belirttiğim yasal düzenlemelere aykırı olduğu gibi, kendi içinde çelişkili olan tazminat verilmesine ilişkin gerekçeleri de anlayabilmiş değilim.
Her şey bir tarafa ortada hatalı kabul edilebilecek bir davranış varsa bu hata, tamamen erkeklerle eşit olan reşit ayırt etme ve karar verme güç ve yetkisine sahip olan iradesinin hile ve zorla değiştirildiğini iddia ve ispat etmeyen davacı kadına aittir. Ve yukarıda belirttiğim gibi, TMK’nun (3/2) maddesine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamayacağı gibi, TMK’nun (2/2) maddesine göre de böyle bir kimseyi hukuk düzeni korumaz.
Bu nedenlerle evlenme vaadi ile kızlık bozulduğu iddiası ile davacı kadın lehine manevi tazminata karar verilmesinin yasal dayanağı ve koşulları bulunmadığından sayın çoğunluğun görüşlerine katılmıyorum. 25/01/2012
KARŞI OY YAZISI
Dava gayrı resmi evlilikten kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı ve davalı 2006 yılında nişanlanmışlar. 08/08/2007 tarihinde ise düğün yaparak gayrı resmi evlenmişlerdir. Davacı 22/03/1971 doğumlu olup düğün tarihinde 26 yaşında ve reşittir.
Bir yıl nişanlı kaldığı halde 08/08/2007 tarihinde düğün yapıp nikahsız yaşamaya razı olduğu gibi davalı yanın ailesinin yanına yerleşmiştir.
Davacı düğün tarihi itibariyle mevcut hukuk düzeni içerisinde nikahsız evlilik yapılmayacağını bilebilecek durumdadır.
BK’nın 41. maddesine göre ” kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.” BK’nın 44. maddesine göre ise ” zarar gören zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında yada artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hakim tazminatın tamamını ortadan kaldırabilir.”
Somut olayın gelişimi ve mevcut hukuki düzenlemeler karşısında davacı yararına manevi tazminat gerekmediğinden çoğunluğun onama kararına katılmıyorum. 25/01/2012