Yargıtay Kararı 4. Hukuk Dairesi 2010/12521 E. 2012/279 K. 16.01.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/12521
KARAR NO : 2012/279
KARAR TARİHİ : 16.01.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … vd. aleyhine 31/12/2009 gününde verilen dilekçe ile yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 06/05/2010 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Davacı …; 31.12.2009 günlü Zaman Gazetesinde, “Gazeteci Uğur Mumcu, Perinçek ve Küçük’ün talimatıyla öldürüldü” başlığı ile yayınlanan haberin, kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu, Uğur Mumcu’nun öldürülmesi için talimat veren kişilerden biri olarak gösterildiğini belirterek kişilik haklarına saldırıdan dolayı davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmalarını istemiştir.
Davalılar ise; dava konusu yazının başlığında okuyucunun ilgisini ve dikkatini çekmek amacıyla kullanılan çarpıcı nitelikteki ifadenin, yazımın içeriğinde internet sitesinde yer alan bir iddiaya dayalı olduğunun açıkça vurgulandığını, basın özgürlüğü sınırları içinde kalındığını belirterek, istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Yerel mahkemece, ‘dava konusu yazının başlığında kullanılan ifade ile haberin veriliş biçimi itibariyle basın özgürlüğünün sınırlarının aşıldığı’ gerekçesi ile istemin bir bölümü kabul edilmiştir. Karar, davalılar tarafından temyiz olunmuştur.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu olayda;
Davalı şirkete ait … Gazetesi’nin 31.12.2009 günlü sayısında, diğer davalı tarafından kaleme alınan ve “Gazeteci Uğur Mumcu, Perinçek ve Küçük’ün talimatıyla öldürüldü” başlığı ile yayınlanan dava konusu yazının içeriğinde; “…Terör örgütü PKK’nın eski yöneticilerinden …’ün yönettiği internet sitesi, … cinayetiyle ilgili ilginç bir iddia ortaya attı. * …’ isimli sitede, … imzasıyla yayınlanan yazıda, ” …, … ve …, …’nun ortadan kaldırılmasına karar verdi…, denildi…” biçimindeki anlatımlara yer verilmiş ve başlıkta kullanılan ifadelerin, sadece başkası tarafından ortaya atılan bir iddia niteliğinde olduğu da açıkça vurgulanmıştır.
Başlığın çarpıcı olması, gazetecilik mesleğinin bir gereğidir. Okuyucunun ilgisini artırmak amacıyla, habercilik tekniğine uygun olarak, özle biçim arasındaki denge korunarak kullanılan çarpıcı başlık kişilik haklarına saldırı oluşturmaz. Dava konusu yazı, yukarıda açıklanan ilkeler nazara alınarak haberde kullanılan başlık, haberin içeriği ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde; özle biçim arasındaki dengenin korunduğu, yazının içeriğinde, başlıkta kullanılan ifadenin, başkası tarafından ortaya atılan bir iddia olduğunun açıklandığı, hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmediği ve davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı sonucuna varılmaktadır. Yerel mahkemece, açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 16/01/2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerel mahkemenin, dava konusu yayında davacının kişilik haklarına saldırı oluştuğuna ilişkin tespiti yerinde olup, dairemiz çoğunluğunun bozma kararına göre şu aşamada inceleme konusu olmayan hükmedilen tazminatın miktarı yönünde görüş bildirmeksizin bozma kararına katılmıyorum. 16/01/2012