YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/12858
KARAR NO : 2023/22579
KARAR TARİHİ : 16.10.2023
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2020/719 E., 2020/1255 K.
SUÇ : Hakaret
KARAR : Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : İlgili kararın kanun yararına bozulması
Yukarıda tarih ve sayısı belirtilen incelemeye konu Yerel Mahkeme kararı ile sanık hakkında hakaret suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 125 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi, dördüncü fıkrası, 62 nci maddesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 251 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca 5300 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Adalet Bakanlığının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 309 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca, 12.05.2023 tarih ve 94660652-105-06-232-2022-Kyb sayılı evrakı ile kanun yararına bozma istemine istinaden düzenlenen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22.06.2023 tarihli ve KYB-2023/59066 sayılı Tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle, gereği düşünüldü:
I. İSTEM
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 22.06.2023 tarihli ve KYB-2023/59066 sayılı kanun yararına bozma isteminin;
“Dosya kapsamına göre;
1-) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251/1 inci maddesinde yer alan, “(1) Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir” şeklindeki,
5237 sayılı Kanun’un 125/1 inci maddesinde yer alan, “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden … veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.”, aynı Kanun’un 125/4 üncü maddesindeki “Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.” şeklindeki düzenlemeler ile ,
Benzer bir olaya ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.02.2017 tarihli ve 2014/4-757 esas, 2017/113 karar sayılı ilâmında, “…5237 sayılı TCK’nun 125. maddesinin dördüncü fıkrasında hakaret suçunun alenen işlenmesi, bu suçun nitelikli bir şekli olarak kabul edilmiştir. Bu fıkraya ilişkin madde gerekçesinde, aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olması şeklinde belirtilmiştir. Hakaret suçunun, belirsiz sayıdaki kişiler tarafından işitilebilecek, görülebilecek ve algılanabilecek bir ortamda veya çok sayıda kişinin öğrenmesini sağlayacak herhangi bir araçla işlenmesi halinde, aleniyet vardır. Aleniyetin varlığı için, çok sayıda insanın hakareti öğrenmesinin olanaklı olması yeterlidir; söylenenlerin fiilen duyulması şart değildir. Aleniyet halinde, mağdur, hakaretin az sayıda kişi önünde gerçekleşmesine oranla, daha fazla rencide olacağı için, bu nitelikli hâl kabul edilmiştir. (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Beta Yayınevi, 3. Baskı, 2016, s. 235)…” şeklindeki karar brlikte değerlendirildiğinde;
Hakaret suçunun alenen işlenmesi durumunun suçun nitelikli hali olduğu ve bu durumda öngörülen cezanın altıda bir oranında artırılacağı cihetle, sanığın alenen hakaret suçuna ilişkin cezanın üst sınırının 2 yıldan fazla hapis cezasını gerektireceği ve bu nedenle 5271 sayılı Kanun’un 251/1 inci maddesi uyarınca bu suç yönünden basit yargılama usulünün uygulanamayacağı gözetilmeden, sanık hakkında anılan usul uygulanmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde,
2-) Kabule göre de;
5271 sayılı Kanun’un 251/2, 251/3, 252 ve 223. maddeleri uyarınca üzerine basit yargılama usulüne ilişkin ihtarat yazılmak suretiyle sanığa gönderilen ve içinde iddianamenin yer aldığı davetiye, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/2 nci maddesine göre tebliğ edilmiş ise de;
Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 20.11.2020 tarihli ve 2019/2 esas, 2020/3 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin bir ve ikinci fıkrasının, “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsenmiş olması karşısında, öncelikle bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise mernis adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, 7201 sayılı Kanun’a göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun’un 21/2 nci maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından tebligata 7201 sayılı Kanun’un 23/1-8 ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2 nci maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu’nun 21/2 nci maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerektiği nazara alındığında,
Somut olayda, üzerinde basit yargılama usulüne ilişkin ihtarat yazılı olan ve içinde iddianamenin yer aldığı davetiyenin “mernis şerhi” düşülmek suretiyle sanığın bilinen son adresine doğrudan 7201 sayılı Kanun’un 21/2 nci maddesi uyarınca tebliğ edildiği anlaşılmakla, sanığın bilinen son adresine öncelikle “mernis adresi olduğu belirtilmeksizin” anılan Kanun’a göre normal tebligat çıkarılması ve bu tebligatın “iade gelmesi halinde” ise bu kez aynı Kanun’un 21/2 nci maddesine göre tebliğ yapılması gerektiği halde, doğrudan mernis adresine tebliğ işlemi yapılması sebebiyle anılan tebliğin usulsüz olduğu, böylelikle sanığın savunma hakkının kısıtlanması suretiyle mahkumiyetine karar verilmesinde, isabet görülmemiştir.” Şeklindeki gerekçeye dayandığı anlaşılmıştır.
II. GEREKÇE
A. “1” Numaralı İstem Yönünden,
5271 sayılı basit yargılama usulü başlıklı CMK’nın 251 inci maddesinde;
“(1) Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.
(2) Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde mahkemece iddianame; sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenir. Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususu da belirtilir. Ayrıca, toplanması gereken belgeler, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep edilir.
(3) Beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, Türk Ceza Kanunu’nun 61 inci maddesi dikkate alınmak suretiyle, 223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.
(4) Mahkemece, koşulları bulunması hâlinde; kısa süreli hapis cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya hapis cezası ertelenebilir ya da uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
(5) Hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçları belirtilir.
(6) Mahkemece gerekli görülmesi hâlinde bu madde uyarınca hüküm verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca yargılamaya devam edilebilir.
(7) Basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz.
(8) Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uygulanmaz.,
hükmü yer almaktadır.
İnceleme konusu somut olayda, sanığın 5237 sayılı Kanun’un 125 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi, dördüncü fıkrası, 62 nci maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verildiği, dolayısıyla alenen işlenen hakaret suçunun cezasının üst sınırının iki yıl üstü olduğunu ve basit yargılama usulü kapsamında olmadığı anlaşıldığından kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
B. “2” Numaralı İstem Yönünden,
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/2 nci madde ve fıkrasının, “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsenmiş olması karşısında, önce bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise MERNİS adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, Tebligat Kanunu’nun 21/1 inci maddesine göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun’un 21/2 nci maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından, tebligata, Tebligat Kanunu’nun 23/1-8 ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2 nci maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması.” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerekmektedir.
İnceleme konusu somut olayda, üzerinde basit yargılama usulüne ilişkin ihtarat yazılı olan ve içinde iddianamenin yer aldığı davetiyenin “mernis şerhi” düşülmek suretiyle sanığın bilinen son adresine doğrudan 7201 sayılı Kanun’un 21/2 nci maddesi uyarınca tebliğ edildiği belirlendiğinden, doğrudan mernis adresine tebliğ işlemi yapılması sebebiyle anılan tebliğin usulsüz olduğu anlaşıldığından kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
III. KARAR
1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin KABULÜNE,
2. Yerel Mahkeme kararının 5271 sayılı Kanun’un 309 uncu maddesinin üçüncü fıkrası gereği, oy birliğiyle KANUN YARARINA BOZULMASINA,
3. Aynı Kanun maddesinin 4-b fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre hüküm verilirken, önceki hükümle belirlenmiş cezadan daha ağır olamayacağının gözetilmesine,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
16.10.2023 tarihinde karar verildi.