YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/12856
KARAR NO : 2023/22714
KARAR TARİHİ : 17.10.2023
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2018/976 E., 2022/466 K.
SUÇLAR : Hakaret, kasten yaralama, tehdit
KARAR : Mahkûmiyet
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : İlgili kararın kanun yararına bozulması
Cumhurbaşkanına hakaret, hakaret, tehdit ve kasten yaralama suçlarından sanık …’ün, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 299 uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 62 nci maddesi uyarınca 11 ay 20 gün hapis cezası; 125 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi ve dördüncü fıkrası, 43 üncü ve 62 nci maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay 17 gün hapis cezası; 106 ncı maddesinin birinci fıkrası, 43 üncü ve 62 nci maddeleri uyarınca 6 ay 7 gün hapis cezası; 86 ncı maddesinin ikinci fıkrası ve üçüncü fıkrasının (c) bendi, 62 nci maddesi uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezaların 5237 sayılı Kanun’un 58 inci maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine dair Antalya 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.04.2022 tarihli ve 2018/976 Esas, 2022/466 Karar sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 04.07.2023 gün ve 2023/61351 sayılı Tebliğname’si ile dava dosyası Daireye gönderilmekle, gereği düşünüldü:
I. İSTEM
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin;
“Dosya kapsamında mahalle bekçisi olarak görevini ifa eden müştekiler … ile …’un, … isimli kişiye gbt sorgusu yaptıkları sırada sanığın müştekilerin yanına gelerek mahalle bekçilerinden …’yi bırakmalarını istediği, mahalle bekçilerinin de sanığın uzaklaşmasını istemeleri üzerine, sanığın müştekilere “sizi tek tek s.keceğim, siz adam mısınız, sizi görevden attıracağım, kahpesiniz, şerefsiz evladısınız, sizi öldüreceğim, amına koyduğumun bekçileri, kaç kuruşluk adamsınız, ben mafyayım, …’in yeğeniyim, yarın bütün bekçileri keleş ile tarayacağım, sizi bekçi yapan hükümetin 70 kere a. koyayım, götünüzden şırınga ile kaç çektireceğim, böyle devletin Allah belasını verin, …’ın da amına koyayım, size yetki veren …’nun da a. koyayım, Dışişleri bakanı …’nun da a. koyayım, sizi bekçi yapan emniyetin a. Koyayım” şeklinde sözler söylediği, müşteki …’e de saldırarak adli rapora göre basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaraladığı somut olayda;
1. Cumhurbaşkanına hakaret ve kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret suçları yönünden yapılan incelemede,
Sanık hakkında Cumhurbaşkanına hakaret ve zincirleme şekilde kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçlarından ayrı ayrı mahkumiyet kararı verilmiş ise de; sanığın bahse konu ifadelerini aynı suç işleme kararı içerisinde söylediğinden tek olan eyleminin bir bütün halinde iki ayrı suçu oluşturmasına karşın 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima kuralı gereğince bir fiil ile birden farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren sanığın bunlardan en ağır cezayı gerektiren ve meydana gelen suçların en ağırı olan Cumhurbaşkanına hakaret suçundan cezalandırılması ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden, ayrıca kamu görevlisine hakaret suçundan da hüküm kurulmasında,
2. Tehdit ve yaralama suçları yönünden yapılan incelemede,
Sanığın … isimli kişiye işlem yapıldığı sırada motosikleti ile gelip görevli bekçilere kişinin kız kardeşi olduğunu ve bırakmalarını istemesi üzerine müştekilerin sanığa da gbt sorgusu yapmalarını takiben sanığın olay yerinden uzaklaşması istenmesine rağmen ayrılmayıp müştekileri tehdit edip müşteki …’i de darp etmesi eyleminin kül halinde zincirleme şekilde görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturmasına karşın, sanık hakkında hem tehdit hem de basit yaralama suçlarından ayrı ayrı hüküm kurulmasında,
İsabet görülmemiştir.”
Şeklindeki gerekçeye dayandığı anlaşılmıştır.
II. GEREKÇE
1 Numaralı İstem Yönünden
Ceza Genel Kurulu’nun 18.10.2018 tarihli ve 2015/1-158 Esas, 2018/444 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Kanun hazırlanmasında “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonunun 03.08.2004 tarih ve 1/593-60 sayılı raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı Kanun’un “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununda aynı neviden fikri içtima ile farklı neviden fikri içtima tek madde halinde 79 uncu maddede düzenlenmiş iken, 5237 sayılı Kanunda bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı neviden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43üncü maddenin ikinci fıkrasında, farklı neviden fikri içtima ise Kanun’un 44 üncü maddesinde düzenlenmiştir.
Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanun’un 44 üncü maddesinde; “(1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
5237 sayılı Kanun’un 44 üncü maddesinde yer alan “bir fiil” ibaresi ve aynı Kanun’un 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun açıklanması gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. 5237 sayılı Kanun’un genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması hâlinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hâllerde bu kuralın uygulanması imkânı bulunmamaktadır. Nitekim, 5237 sayılı Kanun’un 212 inci maddesinde, sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması hâlinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir. Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir. Bu bağlamda “aynı suç” ile “farklı suç” kavramlarının da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. 5237 sayılı Kanun’un 44 üncü maddesinin gerekçesinde; “Bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışındaki suçlar, fikri içtima uygulamasında farklı suç olarak kabul edilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir. Buna göre, anılan maddede yer alan “farklı suç”tan kastedilen, bir suçun temel ve nitelikli şekilleri dışında kalan ve Türk Ceza Kanunu’nda ya da özel ceza kanunlarında yer alan, yani ceza hukuku mevzuatındaki diğer suç hükümleridir. Bunun yanında, bir suçun basit hâli ile nitelikli hâli ya da unsurları aynı olan suçlar aynı suç sayılacağı gibi, bir suçun teşebbüs hâlinde kalması ile tamamlanması veya olası kastla işlenmesi ile doğrudan kastla işlenmesi hâllerinde de aynı suç söz konusu olacaktır.
Bu kapsamda inceleme konusu dava dosyası değerlendirildiğinde; sanığın “sizi tek tek s.. keceğim, siz adam mısınız, sizi görevden attıracağım, kahpesiniz, şerefsiz evladısınız, sizi öldüreceğim, a… koyduğumun bekçileri, kaç kuruşluk adamsınız, ben mafyayım, …’in yeğeniyim, yarın bütün bekçileri keleş ile tarayacağım, sizi bekçi yapan hükümetin 70 kere a. koyayım, g…den şırınga ile kaç çektireceğim, böyle devletin Allah belasını verin, …’ın da a.. koyayım, size yetki veren …’nun da a. koyayım, Dışişleri bakanı …’nun da a. koyayım, sizi bekçi yapan emniyetin a. Koyayım” demek şeklinde gerçekleşen hakaret eyleminin tek eylem olması nedeniyle, sanığın hukukî durumunun 5237 sayılı Kanun’un 44 üncü maddesi uyarınca farklı nevi’den fikri içtima hükümleri kapsamında değerlendirilmesi ve fikri içtima hükümleri uyarınca da sanığın daha ağır hüküm içeren Cumhurbaşkanı’na hakaret suçundan cezalandırılması ve kamu görevlisine hakaret suçundan dolayı karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında ayrıca aynı Kanun’un 125 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendinden hüküm kurulması Kanun’a aykırı olup kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür.
2 Numaralı İstem Yönünden
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.04.2012 gün ve 10/438-141 sayılı kararında belirtildiği üzere, öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 309 ve 310 uncu maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 309 uncu maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 tarih ve 2/29-56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Bu kapsamda inceleme konusu dava dosyası değerlendirildiğinde; Mahkemece, deliller değerlendirilip, sanığın tehdit ve kasten yaralama suçlarını işlediği kabul edilerek mahkûmiyet hükümleri kurulduğuna göre, delil takdiri yapılarak verilen bu karar aleyhine, takdirde yanılgıya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
III. KARAR
2 Numaralı İstem Yönünden
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, kanun yararına bozma istemi doğrultusunda düzenlediği Tebliğnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 309 uncu maddesindeki koşulları taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNİN oy birliğiyle REDDİNE,
1 Numaralı İstem Yönünden
a. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin KABULÜNE,
b. Antalya 19. Asliye Ceza Mahkemesinin, 22.04.2022 tarihli ve 2018/976 Esas, 2022/466 Karar sayılı kararının 5271 sayılı Kanun’un 309 uncu maddesinin üçüncü fıkrası gereği, oy birliğiyle KANUN YARARINA BOZULMASINA,
5271 sayılı Kanun’un 309 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
17.10.2023 tarihinde karar verildi.