Yargıtay Kararı 4. Ceza Dairesi 2021/16109 E. 2023/22599 K. 16.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/16109
KARAR NO : 2023/22599
KARAR TARİHİ : 16.10.2023

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2015/260 E., 2016/395 K.
SUÇLAR : Görevi yaptırmamak için direnme, hakaret
HÜKÜMLER : Mahkûmiyet
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama

Sanık hakkında kurulan hükümlerin; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükümleri temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir sebeplerin bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Finike Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 265 inci maddesinin birinci fıkrası, 43 üncü, 62 nci, 50 nci ve 52 nci maddeleri uyarınca neticeten 3.740,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hakaret suçundan; 5237 sayılı Kanun’un 125 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi ve dördüncü fıkrası, 43 üncü, 62 nci ve 52 nci maddeleri uyarınca neticeten 8.840,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, karar verilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanığın temyiz isteğinin; kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna, suçun yasal unsurlarının oluşmadığına, alkollü olduğundan olayı hatırlamadığına, alkollü bir kişinin jandarmaya hakaret edip direnmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğuna, kastının bulunmadığına ve resen gözetilecek nedenlerle kararın bozulmasına yönelik olduğu belirlenmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
Alkollü olan ve etrafı rahatsız eden sanığın, olay yerine gelen asayişin sağlanması ile görevli mağdur jandarmaları itekleyerek, “Sizi buradan süreceğim, sizi ve bu karakolu tarayacağım” dediği ve ayrıca hakaret ettiği iddia ve kabul olunmuştur.
IV. GEREKÇE
Sanığa yükletilen görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanun’a uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanun’da öngörülen suç tiplerine uyduğu,
Cezaların kanuni bağlamda uygulandığı anlaşıldığından,
Sanığın temyiz sebepleri ve sair yönlerden yapılan incelemede hukuka aykırılık görülmemiştir.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Yerel Mahkemenin kararında sanık tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden temyiz sebeplerinin reddiyle HÜKÜMLERİN, Tebliğname’ye uygun olarak, hakaret suçundan oy birliğiyle, görevi yaptırmamak için direnme suçundan oy çokluğuyla ONANMASINA,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
16.10.2023 tarihinde karar verildi.

(Muhalif)
K A R Ş I O Y

Alkolün etkisiyle çevrede bulunanlara karşı rahatsız edici davranışlarda bulunan sanığın, kendisine engel olmak isteyen görevlilere karşı tehdit içerikli sözler söylemek suretiyle direndiğinden bahisle görevi yaptırmamak için direnme suçundan dolayı TCK’nın 265/1 inci maddesi ile mahkûmiyet kararı verilmesinde sayın çoğunluk ile aramızda herhangi bir uyuşmazlık bulunmamasına karşın, sanığın aynı olayda birden fazla görevliye direndiğinden bahisle TCK’nın 43/2 nci maddesinin uygulanması hususunda sayın çoğunluk ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümü için öncelikle görevi yaptırmamak için direnme suçunu müeyyide altına alan 765 sayılı TCK’nın 258/1 inci maddesi ile buna karşılık olarak düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın 265/1 inci maddesinin birlikte irdelenerek her iki düzenlemede suç ile korunan hukuki değer açıklanarak, anılan suçun düzenlendiği bölümün de dikkate alınması suretiyle suçun konusunun tek olup olmadığı tespit edilip “zincirleme suç” hükümleri açıklandıktan sonra yargılamaya ve dolayısıyla hükme konu edilen eylemden dolayı TCK’nın 43/2 nci maddesinde tanımlanan koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin doktrinde benimsenen görüşlerden yararlanılarak Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu ve çeşitli dairelerin tarihsel süreç içerisindeki benzer olaylardaki içtihatları ışığında belirlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı TCK’nın 258/1 inci maddesinde suç oluşturan fiil, “Bir memura veya ona yardım edenlere memuriyetine ait vazifeleri ifa sırasında cebir ve şiddet veya tehdit ile mukavemet edilmesi şeklinde tanımlanmış, buna karşılık olarak düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın 265/1 inci maddesinde ise suçu oluşturan fiil, “Kamu görevlisine karşı, görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanılması” şeklinde tanımlanmıştır.
TCK m. 265’in bulunduğu bölüm “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar”dır. Söz konusu suç ise içeriği itibarıyla genel olarak kamu görevlisinin görevini yerine getirmesini engelleyen fiilleri konu edinmektedir. Suçun yalnızca cebir veya tehditle işlenebilen bir suç olması sebebiyle, vücut bütünlüğü ve kişi özgürlüğü de bu suçla korunan hukuki yararlardan bazılarıdır. Tam da bu ayrım noktasında Yargıtay; eski tarihli bir kararında suçla korunan hukuki değeri; “Kamu idaresinde sürekliliği güvence altına almak” olarak nitelendirmiştir. Daha yeni tarihli bir kararında ise buna ek olarak “…kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır…” ifadelerine yer vermiştir. 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü sırasında Ceza Genel Kurulunun 26.11.2002 tarihli ve 279-406 sayılı kararında; “Bu suç ile korunan hukuki yarar, kamu idaresi organlarının görevlerini herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan yapmasını sağlamak suretiyle kamu idaresinde sürekliliği güvence altına almaktır.” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır.
5237 sayılı TCK’na hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 nci (bileşik suç), 43 üncü (zincirleme suç) ve 44 üncü (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümüne katkısı bakımından zincirleme suç ile aynı neviden fikri içtimaya dahil edilen suçların bağımsızlığını koruyup korumadığı, suçun konusunun aynı olması halinde suç çokluğunun söz konusu olup olamayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Prof.Dr. Türkan Yalçın SANCAR:
Sonuç olarak zincirleme suç bir faraziyedir. Sadece Kanun’da belirtilen üç halde yani, zamanaşımının başlangıcı, cezanın ve yetkili mahkemenin belirlenmesi bakımından farazi bir birlik teşkil eder, Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde her suç bağımsızlığını korur. Bir suç, af, zamanaşımı vb. nedenlerle ortadan kalksa da, diğer suçların varlığı etkilenmez.

Yar.Doç.Dr. Murat DÜLGER
Suçun konusuna müşterek ya da iştirak halinde malik olunması halinde failin tek eylemiyle birden fazla kişiye karşı suç işlenmesi durumu söz konusu olmayıp suçun konusunun tek olması nedeniyle tek suçun varlığı söz konusu olacaktır. Dolayısıyla farklı neviden fikri içtimaın söz konusu olabilmesi için suçun konusunun da farklı olması gerekir. Örneğin müşterek mülkiyet halinde malikleri bulunan bir arabanın çalınması halinde mağdur sayısının birden çok olmasına rağmen suçun konusunun bir araba olması nedeniyle yalnızca bir suç vardır.
Yargılamaya konu edilen görevi yaptırmamak için direnme suçunda; 2009 yılına kadar mağdur sayısının birden fazla olması durumunda TCK’nın 43/2 nci maddesinin uygulanamayacağına dair teoride ve uygulamada herhangi bir duraksama yaşanmamasına karşın, yasada hiçbir değişiklik olmadan 2009 yılının sonlarından itibaren Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesi tarafından içtihat değişikliğine gidilmiş, ancak uygulamada mağdur sayısının fazla olması durumunda TCK’nın 43/2 nci maddesinin uygulanacağına dair önceki içtihatlarla çelişen içtihatlar öğretide desteklenmeyerek aşağıda açıklandığı üzere tamamen önceki içtihatlar doğrultusunda (TCK’nın 43/2 nci maddesinin uygulanamayacağına dair) görüşler ileri sürülmüştür.
KAMU HUKUKU TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI-Enes Gültekin- Tez Danışmanı- Prof. Dr. Mehmet Emin ARTUK;
Görevi yaptırmamak için direnme suçunun seçimlik hareketli bir suç olması sebebiyle, bu suçun oluşması için kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla cebir veya tehdit fiillerinden birinin kullanılması yeterli olmasına rağmen her iki fiilin kullanılmasıyla da tek suç oluşacaktır. Aynı veya farklı türdeki hareketlerin (kısa aralıklarla önce yumruk vurulması, sonra bıçaklanması gibi) aynı göreve karşı koymak amacıyla tekrarlanması durumunda yine tek suç oluşacaktır. Ayrıca görevi yaptırmamak için kullanılan cebir veya tehdidin birden fazla kamu görevlisine karşı yönelmesi halinde de tek suç oluşacaktır. Nitekim görevi yaptırmamak için direnme suçunda, belirli bir görevin yerine getirilmesini engellemeye yönelik hareketin veya mağdur (kamu görevlisi) sayısının çokluğu birden fazla suçun gerçekleşmesine yol açmamaktadır. Çünkü burada önemli olan, tek bir görevin yerine getirilmesine engel olmaktır. Bu bakımdan görevi yaptırmamak için direnme suçunda, görevini yerine getiren kamu görevlisi sayısının çokluğu birden fazla suçun gerçekleşmesine yol açmayacağından burada zincirleme suç hükmü (TCK m. 43/2) yani aynı neviden fikri içtima uygulanamayacaktır.
Prof.Dr. Veli Özer ÖZBEK-Doç. Dr. Koray DOĞAN-Dr. Öğretim Üyesi Pınar BACAKSIZ-Arş. Gör. İlker TEPE-Türk Ceza Hukuku –(Özel Hükümler-13. Baskı-Sayfa: 1360);
Görevi yaptırmamak için cebir ve tehdidin birden fazla kamu görevlisine karşı yönelmesi halinde tek suç oluşacaktır. Kanun koyucu kamu idaresinin işleyişine karşı bir suç ihdas ettiğinden, burada esas olan görevin icrasına engel olmaktır. Görevi yerine getiren kamu görevlisinin sayısı önemli değildir. Kamu görevlisinin sayısının birden fazla olması suç çokluğuna yol açmayacağından burada zincirleme suç hükmü (TCK’nın 43) de uygulanamayacaktır.
Prof. Dr. Mahmut KOCA-Prof. Dr. İlhan ÜZÜLMEZ; (Türk Ceza Hukuk Genel Hükümler-9. Baskı-Sayfa: 522-523)
Konunun tek olduğu hallerde, bununla ilgili birden fazla şahıs bulunsa dahi birden fazla suçun işlendiğinin kabulü mümkün değildir. Örneğin birden fazla kişiye ait bir taşınıra kaşı işlenen hırsızlık suçunda, suçun konusu tektir. Birden fazla kişinin mağdur olması, aynı neviden fikri içtimaın kabulü için yeterli değildir. Bunun için tek fiille farklı konular üzerinde aynı suçun işlenmiş olması gerekmektedir.
Aynı şekilde ihaleye fesat karıştırma suçunun konusunu ihale oluşturmaktadır. Bir kamu kurumumun yaptığı ihaleye, TCK’nın 235 inci maddesinin 2 nci fıkrasındaki seçimlik hareketlerden birinin veya bazılarının uygulanması suretiyle ihaleye katılma yeterlik ve koşullarına haiz birden fazla kişinin ihaleye katılması engellenebilir. Hatta ihaleye katılan kişilerden birine cebir kullanmak, diğerini tehdit etmek suretiyle ihaleye fesat karıştırılabilir. Bu gibi hallerde, ihaleye katılmasına engel olunan şahıslar suçun doğrudan mağdurudurları ve sayıları birden fazladır. Buna rağmen suçun konusu tek olduğu ve bu konuyla bağlantılı olarak icra edilen tek fiille farklı kişilerin mağduriyetine yol açıldığı için aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanmaz.
Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin 14.12.2009, 2008/6372 Esas 2009/20286 Karar sayılı kararıyla görevliye karşı direnme suçunda TCK’nın 43/2 nci maddesinin uygulanabileceğine dair kararı aynı yazarlar tarafından aşağıdaki şekilde eleştirilmiştir.
Görevi yaptırmamak için direnme suçunun konusu, kamu görevlileri tarafından ifa edilecek kamu güvenidir ve somut olayda suçun konusu tektir. Dolayısıyla bu konuyla bağlantılı olarak iki veya daha fazla sayıda kamu görevlisine karşı cebir veya tehdit kullanılması, bir fiil ile birden fazla kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi anlamına gelmez. Bu konuyla bağlantılı olarak bu suç tek fiille ancak bir kere işlenebilir. Dolayısıyla karara konu olayda, aynı nevi fikri içtimadan bahsedilemez ve dolayısıyla zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Görevi yaptırmamak için direnme kapsamında birden fazla kamu görevlisine karşı cebir ve tehdit kullanılması, suç için tayin edilecek cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi kapsamında göz önünde bulundurulabilir.
Bu açıklamalar ışığında, TCK’nın 43/2 nci maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtimadan söz edebilmek için öncelikle birden fazla bağımsız suçun, yasada belirtilen istisnai durumlarda bir araya gelmesinin, zorunlu bir ön koşul olarak karşımıza çıktığı görülmektedir.
Somut olayımızda, görevi yaptırmamak için direnme suçunun hukuki konusunun tek olması (İfa edilmek istenen görev) nedeniyle bir kez işlenebilen bir suçtur. Zira nasıl ki kişilerin en önemli haklarından olan yaşama hakkını güvence altına almak amacıyla müeyyide altına alınan adam öldürme suçunun hukuki konusunun canlı insan olması nedeniyle canlı bir insanın hayatına son vermek için doğal anlamda ne kadar hareket yapılırsa yapılsın sonuç itibariyle aynı kişiye karşı adam öldürme suçu bir kez işlenebiliyorsa, aynı göreve karşı farklı hareketlerle de olsa birden fazla direnilmesi asla mümkün olmayacaktır. Görevi yerine getirmek isterken maddi ya da manevi cebire maruz kalan görevliler uygulama ve öğretide görüş birliği olmamasına karşın ister suçun mağduru isterse doğrudan doğruya zarar göreni olsun incelemeye konu suç açısından eylemin tekliği konusunda sonuca etkili olamayacağından, mağduriyetleri temel cezanın tayini sırasında dikkate alınsa dahi, aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması mümkün olamayacaktır. Zira 5237 sayılı TCK’nın 43/2 nci maddesinde aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanabilmesi için birden fazla bağımsız suçun yasada düzenlenen istisnai durumlarda bir araya gelmesinin zorunlu olması aranırken, ancak aynı göreve karşı bir kez işlenmesi mümkün olan görevin yaptırılmaması için direnme suçu nedeniyle sırf birden fazla görevlinin zarar gördüğünden bahisle anılan suçu fikri içtima kapsamına dahil etmek, Türk Ceza Hukukunun kabul etmediği kıyas yöntemini hem de sanık aleyhine hüküm doğuracak şekilde Ceza Hukukuna dahil etmek olur ki, bunun kanun koyucunun iradesine aykırı olacağı açıktır. Zira Kanun koyucu, genel gerekçede iradesini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle sanık aleyhine getirilen hükümlerin hiç bir tereddüte yer vermeyecek şekilde Kanun’da açıkça belirtilmesi gerekir. Bu kural Türk Ceza Kanun’un 2 nci maddesi ile hüküm altına alınan ve Anayasa hükümleri arasında da yer bulan suçların kanuniliği prensibinin doğal bir sonucudur.
Benzer bir olayda, gerek daha önce icra ceza mahkemelerinden verilen kararların temyiz incelemesini yapan Yargıtay Yüksek 16. Hukuk Dairesi ile Yargıtay Yüksek 11. Ceza Dairesi, gerekse 2015 yılından itibaren icra ceza mahkemelerinden verilen kararların temyiz incelemesini yapan Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesi tarafından, aşağıda örnek olarak açıklandığı üzere, ticareti terk suçunun bir kez işlenebilen suçlardan olması nedeniyle, müşteki sayısı fazla olsa dahi TCK’nın 43/2 nci maddesinin uygulanamayacağına dair kararları mevcuttur.
Yargıtay Yüksek 16. Hukuk Dairesinin 30.06.2014 gün, 2014/9307 K. sayılı ilamında;
Zincirleme suç halinde aynı suçun aynı kişiye karşı birden fazla işlenmiş olması ve bu suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmesi, bir başka anlatımla bu suçlar arasında subjektif bir bağ bulunması gerekmekte olup ticareti terk hükümlerine muhalefet suçunun da aynı sanık tarafından aynı iş yeri ile ilgili olarak ancak bir kez (ticaret terk edilebileceği) işlenebileceğinden, zincirleme suç olarak işlemesi mümkün değildir. O halde ticareti terk suçundan dolayı hükmedilen temel hapis cezasının TCK’nın 43/1-2 nci maddeleri gereğince artırılmasına karar verilmesi isabetsiz, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün istem gibi BOZULMASINA,
Yargıtay Yüksek 19. Ceza Dairesinin 12.11.2015 gün, 2015/7112 K, 31.03.2016 gün, 2016/14243 Karar sayılı ilamlarında özet olarak;
2004 sayılı İİK’nın 337/a maddesindeki ticareti usulüne aykırı terk etmek suçunun maddede gösterilen icra hareketlerinden birinin işlenmesi ile oluşan tek bir suç olması ve suçtan zarar görenlerin birden çok olmasının bu sonucu değiştirmeyeceği cihetle; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 43 üncü maddesi gereğince zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, ancak Antalya 3. İcra Ceza Mahkemesinin 2014/487 ve 2014/1313 Esas sayılı dosyalarında İİK’nın 337/a maddesi uyarınca yargılanıp ceza aldığı anlaşılan sanık hakkındaki söz konusu davaların birleştirilmesi ve tek ceza verilmesi gerekirken her dosya için ayrı ayrı mahkûmiyet hükmü kurulduğundan bahisle yerel mahkemece verilen mahkûmiyet kararlarının BOZULMASINA, karar verilmiştir.
Yargıtay Yüksek 11. Ceza Dairesinin 10.04.2014 gün, 2014/6980 K. sayılı ilamında;
( Ticareti usulüne aykırı terk etmek suçunun, icra takip dosya sayısı birden fazla olsa dahi, aynı iş yeri ile ilgili olarak ancak bir kere işlenebileceği cihetle…)
Somut olayımızla ilgili olarak 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, görevli memura mukavemet suçunun bir kez işlenebileceği, hatta mukavemet esnasında hakaret içerikli sözler söylense dahi bunun kül halinde görevli memura mukavemet suçunun içerisinde eriyeceğine dair gerek uygulamada, gerekse öğretide herhangi bir duraksama yaşanmamış, 5237 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra da Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesi tarafından aynı içtihatlar 2009 yılına kadar sürdürüldükten sonra bu hususta herhangi bir yasal değişiklik olmadan içtihattan dönülerek aynı konuda daha önceki içtihatlarla çelişkiye düşülmesi suretiyle kanaatimizce hukuki güvenlik ilkesi sanık aleyhine hüküm doğuracak şekilde ihlal edilmiştir.
Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin 2006/15513 K. sayılı ilamında; (Kamu idaresinin güvenirliğine ve işleyişine karşı işlenen suçlardan olan görevliye etkin direnme suçunda, uygulanma olanağı bulunmayan 5237 sayılı TCY.’nın 43/2 nci maddesi ile cezanın artırılması suretiyle fazla ceza verilmesi,)
Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin 2007/10858 K., 2007/6710 K. sayılı ilamlarında da TCK’nın 43/2 nci maddesinin uygulanamayacağı dolaylı olarak vurgulanmıştır.
Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin aşağıda örnek olarak gösterilen içtihatlarında ise görevliye etkin direnme suçunda mağdur sayısının çokluğunun TCK.’nın 43/2 nci maddesinin uygulanmasını gerektirmeyeceği açıkça belirtilmiştir.
2008/15246 Karar sayılı ilam; (Kamu idaresinin güvenirliğine ve işleyişine karşı işlenen suçlardan olan görevliye etkin direnme suçunda mağdur sayısının çokluğunun 5237 sayılı TCY.’nın 43/2 nci maddesinin uygulanmasını gerektirmeyeceği gözetilmeden anılan madde ile cezanın artırılması suretiyle fazla ceza verilmesi,)
2008/22786 Karar sayılı ilam; (Kamu idaresinin güvenirliliğine ve işleyişine karşı işlenen suçlardan olan görevliye etkin direnme suçunda, uygulanma olanağı bulunmayan 5237 sayılı TCY.’nın 43/2 nci maddesi ile cezanın artırılması suretiyle fazla ceza verilmesi.)
2009/1061 Karar sayılı ilam; (Kamu görevinin herhangi bir engellemeyle karşılaşılmadan yerine getirilmesini sağlama amacıyla kamu idaresinin sürekliliği ve saygınlığını koruma altına alan görevi yaptırmamak için direnme suçunda asıl zarar görenin kamu yönetimi olması ve görevlilerin birden çok bulunması karşısında 5237 sayılı TCY.’nın 43/2 nci maddesinin uygulanamayacağı gözetilmeden, sanık … hakkında hükmolunan cezanın, zincirleme suç hükmüyle artırılması,)
Suç konusunun tek olduğu durumlarda; suç çokluğundan söz edilmesi mümkün değildir. Örneğin, sahte bir senedin düzenlenmesi ya da kullanılması durumunda, senette alacaklı olarak birden fazla kişi gösterilse dahi, suç konusu senedin tek olması nedeniyle, alacaklı olarak gösterilen kişilerin tamamının suçtan doğrudan doğruya zarar görmesine karşın, tek sahtecilik suçunun, yine 10 kişi üzerine kayıtlı olan bir aracın bilinerek çalınması halinde, tek hırsızlık suçunun, 10 kişi tarafından yazılan bir kitabın, bandrolsüz olarak satılması ya da usulsüz olarak çoğaltılması halinde tek suçun, oluşacağı hususunda gerek öğretide gerekse uygulamada herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Böyle durumlarda uygulamada suç çokluğunun olamayacağı hususunda herhangi bir tartışmanın yaşanmaması nedeniyle Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kuruluna intikal eden herhangi bir uyuşmazlık bulunmamasına karşın, aynı eşyanın hem mala zarar verme hem de hırsızlık suçuna konu edilip edilemeyeceği hususundaki tartışmalara Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından, 2014/19 Karar sayılı ilam ile suçun konusunun tek olması nedeniyle sadece hırsızlık suçunun oluşacağına hükmedilerek bu husustaki tartışmalar bitirilmiştir.
Uyuşmazlığa konu görevi yaptırmamak için direnme suçunda suç çokluğunun söz konusu olmadığı gibi suçun başka bir şekilde parçalara ayrılarak işlenmesi de mümkün değildir. Uygulamada TCK’nın 43/2 nci maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtima, ancak her mağdur ya da müştekiye karşı tek tek ayrı ayrı işlenmesi mümkün olan suçların, tek hareketle aynı anda birden fazla mağdura karşı işlenmesi halinde uygulanma olanağı bulunan sanık lehine getirilmiş bir müessesedir. Örneğin, topluluk içerisinde bulunan herkese hakaret ya da tehdit içerikli sözler söyleme olanağı bulunan sanığın, topluluğa karşı hakaret ve tehdit içerikli sözleri aynı anda söylemesi, birden fazla kişiyi tek tek bir yere kapatarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlemesi mümkün olan sanığın, birden fazla kişinin bulunduğu odanın kapısını kapatarak dışarıya çıkmalarına engel olması gibi. Örneklerde açıklandığı üzere, TCK’nın 43/2 nci maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtimanın, mağdur adedince ayrı ayrı her mağdura karşı işlenmesi mümkün olan suçların, tek hareketle aynı anda bütün mağdurlara karşı tek hareketle işlenmesi halinde uygulanma olanağı bulunan bir müessese olduğu, gittikçe istikrar kazanan ve yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlardan çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Suçunun konusunun tek olması nedeniyle Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin 2009 yılının sonlarına kadar TCK’nın 43/2 nci maddesinin uygulanamayacağına dair yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlarından yasada hiçbir değişiklik olmaksızın vazgeçilerek sanık aleyhine olacak şekilde görevli memurların birden fazla olması durumunda TCK’nın 43/2 nci maddesinin uygulanması gerektiği yönündeki değişen kararları, YCGK.’nın 2010/47 Karar sayılı ilamı ile de (Somut olayda, sanığın suçun yasal tanımında yer alan ve hukuksal anlamda tek bir fiili oluşturan davranışları, görevini ifa eden altı kamu görevlisine karşı görevlerine yıptırmamak için gerçekleştirmiş olması nedeniyle aynı nev’iden fikri içtimaın koşulları gerçekleşmiş bulunduğundan, sanık hakkında 5237 sayılı TCY.’nın 43/2 nci maddesinin uygulanması gerekmektedir.) desteklenerek bütün çağdaş Anayasalar’da temel bulan hukuki güvenlik ilkesi kanaatimizce ihlal edildiği gibi ayrıca 2010/47 Karar sayılı ilamda bir taraftan suçun hukuki konusunun tek olduğu kabul edilirken, diğer taraftan sırf mağdur sayısının fazla olduğundan bahisle direnilen görevin tek olması nedeniyle suç çokluğundan söz edilemeyeceği için TCK.’nın 43/2 nci maddesinin uygulama olanağının bulunmadığı gözetilmeyerek anılan maddenin uygulanmasına karar verilerek, benzer olaylardaki içtihatlar bir yana kararın kendi içerisindeki gerekçesi ile sonucu arasında dahi çelişkinin doğmasına sebebiyet verilmiştir. Prof. Dr. Kemal Gözler’in deyimiyle; hukuk, ancak Öklid’in teoremleri misali, doğruluğu apaçık olan ilkelerin geliştirildiği ve bu ilkelerin bütün hukukçular tarafından benimsenip standart olarak uygulandığı gün “bilim” olma sıfatını hak edecektir. İşte ancak o gün, hukuk problemleri bütün hukukçular tarafından aynı şekilde çözümlenecektir. Böyle bir sistemde Mahkeme kararları da önceden doğru olarak tahmin edilebilecektir. İşte ancak böyle bir sistemde, hukuk güvenliği ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesi gerçekleşmiş olacaktır.
Sonuç itibariyle;
Bölünmesi, parçalara ayrılması mümkün olmayan ve ancak bir kez işlenmesi mümkün olan görevin yaptırılmaması için direnme suçunda, gerek zincirleme suçun gerekse fikri içtimanın olmazsa olmazını teşkil eden suç çokluğundan söz edilemeyeceği hususunda herhangi bir duraksamanın bulunmamasına karşın, Yargıtay Yüksek 4. Ceza Dairesinin sayın çoğunluğunun, hukuki düzenlemelere ve yerleşik uygulamalara aykırı olduğu gibi kendi önceki tarihli içtihatlarına da aykırı olacak şekilde; birden fazla müştekinin zarar gördüğünden bahisle TCK’nın 265/1, 43/2 nci maddeleri ile uygulama yapan Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün, TCK’nın 43/2 nci maddesinin koşullarının oluşmadığından bahisle bozulması gerekirken onanmasına, dair kararına yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir.