Yargıtay Kararı 4. Ceza Dairesi 2020/1356 E. 2020/10739 K. 07.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2020/1356
KARAR NO : 2020/10739
KARAR TARİHİ : 07.10.2020

Sair tehdit suçundan sanık …’nun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2.cümle, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 500,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/12/2015 tarihli ve 2014/509 esas, 2015/823 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 20/02/2020 gün ve 23595 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.
İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre,
1-Sanık müdafiince 26/10/2015 tarihli celsede, tanıklarının olduğunu ve dinletmek istediklerini, bu kişilerin daha önce emniyette dinlenmediklerini ancak olay yerinde yer alan tanıklar olduğunu, ayrıca duruşma salonu dışında hazır edilen tanığının da dinlenilmesi talebinin Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesince “bu aşamaya kadar dosyada ismi geçmeyen kişilerin daha sonradan dosyaya tanık olarak getirilmesi ve soruşturma aşamasında isimlerinin ve daha önceki celselerde bu konuda bir talebin bulunmaması karşısında dosyayı uzatmaya yönelik olduğu” gerekçesiyle reddedildiği, sanık müdafii sonradan tespit edilen tanıkların isimlerini yargılamanın hiçbir aşamasında dava dosyasına sunmamış ise de, 26/10/2015 tarihli celsede duruşma salonu dışında hazır edilen tanığın dinlenilmesine ilişkin talebin reddi kararından sonra esasa ilişkin savunmasını içeren 21/12/2015 tarihli dilekçesinde duruşma salonu dışında hazır edilen tanığın isminin … olduğunu belirttiği, adı geçen tanığın dinletilmek istendiği celse tarihinin 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunun 178. maddesine eklenen “…Ancak davayı uzatmak amacıyla yapılan talepler reddedilir” şeklindeki düzenlemenin yürürlük tarihinden önce olması nedeniyle Mahkemece bahsi geçen tanığın dinlenilmesi zorunluluğuna uyulmamasında;
2-Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/12/2015 tarihli kararında, sanığın tehdit eylemini “ben sana sorarım, ben sana yapacağımı bilirim, dua et hastama bişey olmasın” şeklindeki sözleriyle gerçekleştirdiğinin kabul edildiği, sanık müdafiinin 15/12/2014 tarihli dilekçesinde, doktor olarak görev yapan katılan ile tanıklar ve ambulans ekibi hakkında iftira, yalan tanıklık ve görevi ihmal suçlarından şikayette bulunulduğunun belirtildiği, 5237 sayılı Kanun’un 26, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ve 74. maddeleri kapsamında sanığın sarf ettiği sözlerin şikayet hakkının kullanılmasına yönelik olup olmadığının değerlendirilmesi açısından, iddia edilen şikayet başvurusunun yapılıp yapılmadığı araştırılıp, varlığının tespiti halinde bahsi geçen dosya yada dosyaları inceleyip ilgili belgelerin dosya arasına alınması gerektiğinin gözetilmemesinde;
3-Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın tehdit suçunun yanında kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan da cezalandırılmasına karar verildiği, kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 21/05/2018 tarihli ve 2016/10349 esas, 2018/7679 sayılı ilamı ile “sanığın, katılanın hastasına bakmayacağına yönelik beyanda bulunduğuna yönelik ifadesi ve tanık beyanları karşısında, olayın çıkış nedeni ve gelişmesi değerlendirilerek sonucuna göre 5237 sayılı Kanun’un 129. Maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması” gerekçesiyle hakaret suçu yönünden bozulmasına karar verilmesi karşısında, atılı tehdit suçu yönünden de haksız tahrik hükümlerinin tartışılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,
İsabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
1) “1” numaralı istem açısından yapılan değerlendirmede; Çağrılması reddedilen tanığın doğrudan mahkemeye getirilmesi hususunu düzenleyen CMK’nın 178. maddesi “Mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir. Bu kişiler duruşmada dinlenir. Ancak, davayı uzatmak amacıyla yapılan talepler reddedilir. (Ek cümle : 29.10.2016 – 676 S.K.H.K./4. md)(Aynen kabul: 1/2/2018-7070/4 md.)” biçimindedir.
2) “2” numaralı istem açısından yapılan değerlendirmede; TCK’nın 26. maddesinde “hakkını kullanan kişiye ceza verilmez” hükmü yer almaktadır. Anayasanın 36. maddesinde ise, herkesin yargı merciileri önünde iddia ve savunmada bulunma hakkının bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca, gerçek kişiler veya resmi mercilerin hukuka aykırı işlem ve eylemleri nedeniyle kişilerin şikayet hakları da hak arama özgürlüğü kapsamında bu madde içerisinde değerlendirilmektedir. Şikayet hakkının kullanılması, kişilerin veya kamu görevlilerinin yasaya uygun davranmadıkları iddiasıyla idare veya yargı makamlarınca denetlenmelerine olanak sağlamaktadır. Şikayet edilen kişinin suç işlediği için cezalandırılması veya kamu görevlisinin hukuka aykırı davranışı nedeniyle disiplin işlemine ya da yargılamaya tabi tutulması sair kötülüğe uğratılması anlamına gelebilecek ise de, yasal hakkın kullanılması nedeniyle kişi cezalandırılamaz. Hukuksuz bir muameleye maruz kalan kişinin bu haksızlığı icra eden sivil veya kamu görevlisi olan kişiye, hukuk önünde hesaplaşması anlamına gelen sözleri söylemesi tehdit olarak düşünülmemelidir. Zira bu halde Anayasayla güvence altına alınan (m.74) şikayet hakkının kullanımı söz konusudur. Bu kişinin ilgili makamlara müracaat etmesi de kendiliğinden hak alma ya da tehdit düşüncesiyle değil, şikayet hakkının kullanılması amacıyla hareket ettiğinin göstergesi olmaktadır.
3) “3” numaralı istem açısından yapılan değerlendirmede ise; TCK’nın 29. maddesinde; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç isleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” hükmüne yer verilmiştir.
İnceleme konusu somut olayda;
1) “1” numaralı istemle ilgili olarak; Sanık müdafii, 26.10.2015 tarihli celsede, tanıklarının olduğunu ve dinletmek istediklerini, bu kişilerin daha önce emniyette dinlenmediklerini ancak bunların, olay yerinde yer aldığını tespit ettikleri tanıklar olduğunu belirtmiş, yine, duruşma salonunun dışında hazır olan tanığın bulunduğunu ve dinletmek istediklerini talep etmiştir. Mahkemece, sanık müdafiinin talebi, “bu aşamaya kadar dosyada ismi geçmeyen kişilerin daha sonradan dosyaya tanık olarak getirilmesi ve soruşturma aşamasında isimlerinin bulunmaması, daha önceki celselerde bu konuda bir talebin bulunmaması karşısında dosyayı uzatmaya yönelik olduğu” şeklindeki gerekçeyle reddedilmiştir. Sanık müdafii, sonradan tespit ettikleri tanıkların isimlerini yargılamanın hiçbir aşamasında dava dosyasına sunmamış ise de, 26.10.2015 tarihli celsede, duruşma salonu dışında tanığın hazır olduğunu ve dinletmek istediklerini talep etmiş, talebinin reddi kararından sonra esasa ilişkin savunmasını içeren 21.12.2015 tarihli dilekçede, duruşma salonu dışında bekleyen tanığın isminin … olduğunu belirtmiştir. Adı geçen tanığın dinletilmek istendiği celse tarihinin, CMK’nın 178. maddesine eklenen “…Ancak, davayı uzatmak amacıyla yapılan talepler reddedilir” biçimindeki cümlenin yürürlük tarihinden önce olması nedeniyle, Mahkemece bahsi geçen tanığın dinlenilmesi zorunluluğuna uyulmadığı anlaşılmıştır.
2) “2” numaralı istemle ilgili olarak; Yerel Mahkemece, sanığın, tehdit eylemini “ben sana sorarım, ben sana yapacağımı bilirim, dua et hastama burada birşey olmasın” şeklindeki sözleriyle gerçekleştirdiği kabul edilmiştir. Sanık müdafiinin, 15.12.2014 tarihli dilekçesinde, doktor olarak görev yapan katılan ile tanıklar ve ambulans ekibi hakkında, iftira, yalan tanıklık ve görevi ihmal suçlarından şikayette bulunduklarını belirtmesi karşısında, iddia edilen şikayet başvurusunun akıbeti araştırılıp, varlığının tespiti halinde bahsi geçen dosya ya da dosyalar incelenip, ilgili belgelerin dava dosyasına alınması ve tüm bu hususlar birlikte değerlendirildikten sonra, sanığın sarf etmiş olduğu sözlerin TCK’nın 26, Anayasanın 36 ve 74. maddeleri kapsamında, şikayet hakkının kullanılmasına yönelik olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bozmayı gerektirmiştir.
3) “3” numaralı istemle ilgili olarak; kanun koyucu, olayın mahiyetine göre değerlendirme yaparak haksız tahrik altında suç işleyen sanık hakkında cezasında belirli oranlar arasında indirim yapmak üzere hakime takdir hakkı tanımıştır. Yerel Mahkemenin bu uygulamasına ilişkin kullandığı gerekçenin yerinde veya yeterli olup olmadığı, yine yasal sınırlar içinde yaptığı indirim oranı temyiz incelemesinde değerlendirilebilecekken, takdire müteallik konuların inceleme dışı bırakıldığı olağanüstü kanun yolu olan, kanun yararına bozma yoluyla bu hususlar denetlenemeyecektir. Ancak savunmada dile getirilmesine ve bir kısım kanıtlarla da bu iddiaların doğrulanmasına karşın haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmemesi ve tartışılmaması takdire ilişkin bir husus olmadığından, olağanüstü kanun yolu ile denetlenebilecektir.
Sanık hakkında müştekiye karşı hakaret ve tehdit suçlarını işlediği iddiasıyla dava açılmış, yapılan yargılama sırasında müşteki şikayetçi olduğunu beyan etmiş, sanık ise alınan savunmalarında, suçlamaları kısmen kabul etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama neticesinde, taraf beyanları, olay sonrasında tutulan tutanak ve tüm dosya kapsamı değerlendirilerek, sanığın kamu görevlisine hakaret suçundan 7.080 TL adli para cezası, tehdit suçundan ise 500 TL adli para cezası ile mahkumiyetine karar verilmiştir.
Sanığın hakaret suçundan verilen mahkumiyet hükmünü süresi içerisinde temyiz etmesi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 18. Ceza Dairesi’nin 21/05/2018 tarihli, 2016/10349 Esas ve 2018/7679 Karar sayılı ilamı ile, “Sanığın, katılanın hastasına bakmayacağına yönelik beyanda bulunduğuna yönelik ifadesi ve tanık beyanları karşısında, olayın çıkış nedeni ve gelişmesi değerlendirilerek sonucuna göre TCK’nın 129. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması” gerekçesiyle hakaret suçundan kurulan mahkumiyet hükmü bozulmuştur.
Tüm bu açıklamalar karşısında, sair tehdit suçundan kurulan hükümde haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması hukuka aykırıdır.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın düzenlediği tebliğnamedeki düşünce kısmen yerinde görüldüğünden,
1- Sair tehdit suçundan sanık … hakkında, Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/12/2015 tarihli ve 2014/509 esas, 2015/823 sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA;
2- CMK’nın 309/4-b maddesi gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 07/10/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.