Yargıtay Kararı 4. Ceza Dairesi 2019/1084 E. 2019/5993 K. 03.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2019/1084
KARAR NO : 2019/5993
KARAR TARİHİ : 03.04.2019

Silahla tehdit suçundan sanık …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a, 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 51. maddesi gereğince cezasının ertelenmesine ve sanığın 1 yıl 8 ay süre ile denetime tâbi tutulmasına, sanık hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine takdiren yer olmadığına dair Keşan Asliye Ceza Mahkemesinin 12/05/2009 tarihli ve 2008/428 esas, 2009/228 sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 30/01/2019 gün ve 94660652-105-22-7664-2018-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07/02/2019 gün ve 2019/12092 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun tanıklıktan çekinme başlıklı 45. maddesinde; “… Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu…Tanıklıktan çekinebilecek olan kimselere, dinlenmeden önce tanıklıktan çekinebilecekleri bildirilir. Bu kimseler, dinlenirken de her zaman tanıklıktan çekinebilirler.” ve
anılan Kanun’un tanıklıktan çekinebilecek kimsenin çekinmemesi başlıklı 51. maddesinde yer alan, “45 inci madde gereğince tanıklıktan çekinebileceklere yemin verip vermemek hâkim veya mahkemenin takdirine bağlıdır. Ancak, tanık yemin etmekten çekinebilir.Bu hususun kendisine bildirilmesi gereklidir.
” şeklindeki düzenlemeler karşısında, beyanı hükme esas alınan ve sanığın kayınvalidesi olan tanık …’ın, 04/03/2009 tarihinde talimat yoluyla ifadesi alınırken, tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkının hatırlatılması gerektiğinin gözetilmemesinde,
2- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 266. maddesinin “Görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun işlenmesi sırasında kullanan kamu görevlisi hakkında, ilgili suçun tanımında kamu görevlisi sıfatı esasen göz önünde bulundurulmamış ise, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.” şeklindeki düzenleme karşısında, gümrük muhafaza memuru olan ve hazırlık beyanında silahın kendisine çalıştığı kurum tarafından verildiğini beyan eden sanığın, söz konusu silahı tehdit suçunda kullandığının kabul edilmesine karşın, anılan Kanun’un 266. maddesi uyarınca cezada artırıma gidilmeyerek eksik ceza tayin edilmesinde,
3- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde yeralan; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklindeki düzenleme ile, haksız tahrikin ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmış olduğu cihetle, sanığın aşamalarda, olay sırasında mağdurla tartıştıklarını savunması ve mahkeme tarafından da bu hususun kabul edilmesi karşısında, olayın çıkış sebebi ve gelişimi üzerinde durularak sonucuna göre, sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesinde,
4- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/02/2009 tarihli ve 2008/11-250 esas, 2009/13 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5271 sayılı Kanun’un 6. fıkrasının (c) bendinde belirtilen zararın, maddî zarar olduğu, manevî zararı kapsamadığı, ancak söz konusu maddî zararın da hâkimin basit bir araştırma ile saptayabileceği zarardan ibaret bulunduğu, manevî zarar ile fazlaya ilişkin maddî
zararlar için hukuk mahkemesinde dava açmanın mümkün bulunduğu, tehdit suçunda doğrudan tazmini gereken maddî bir zarar olmaması karşısında, 5271 sayılı Kanun’un 6. fıkrasının (c) bendinde belirtilen zararın tazmini şartının somut olayda aranmaması gerektiği nazara alındığında, bu gerekçe ile sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair karar verilmesinde,
isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Silahla tehdit suçundan sanık …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a, 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 51. maddesi gereğince cezasının ertelenmesine ve sanığın 1 yıl 8 ay süre ile denetime tâbi tutulmasına, sanık hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine takdiren yer olmadığına dair Keşan Asliye Ceza Mahkemesinin 12/05/2009 tarihli ve 2008/428 esas, 2009/228 sayılı kararının, beyanı hükme esas alınan ve sanığın kayınvalidesi olan tanık …’ın, 04/03/2009 tarihinde talimat yoluyla ifadesi alınırken, tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkının hatırlatılması gerektiğinin gözetilmemesinde, gümrük muhafaza memuru olan ve hazırlık beyanında silahın kendisine çalıştığı kurum tarafından verildiğini beyan eden sanığın, söz konusu silahı tehdit suçunda kullandığının kabul edilmesine karşın, TCK’nın 266. maddesi uyarınca cezada artırıma gidilmeyerek eksik ceza tayin edilmesinde, sanığın aşamalarda, olay sırasında mağdurla tartıştıklarını savunması ve mahkeme tarafından da bu hususun kabul edilmesi karşısında, olayın çıkış sebebi ve gelişimi üzerinde durularak sonucuna göre, sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesinde, manevî zarar ile fazlaya ilişkin maddî zararlar için hukuk mahkemesinde dava açmanın mümkün bulunduğu, tehdit suçunda doğrudan tazmini gereken maddî bir zarar olmaması karşısında, 5271 sayılı Kanun’un 6. fıkrasının (c) bendinde belirtilen zararın tazmini şartının somut olayda aranmaması gerektiği nazara alındığında, bu gerekçe ile sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçeleriyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Silahla tehdit suçundan sanık …’ın, TCK’nın 106/2-a, 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 51. maddesi gereğince cezasının ertelenmesine ve sanığın 1 yıl 8 ay süre ile denetime tâbi tutulmasına, sanık hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine takdiren yer olmadığına dair Keşan Asliye Ceza Mahkemesinin 12/05/2009 tarihli ve 2008/428 esas, 2009/228 sayılı kararında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da
hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14/11/1977 günlü ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29-56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kesinleşen bu karar veya hükümlerdeki aykırılıklar başka suretle giderilmesi mümkün olmadığı takdirde, ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yasa yoluna konu edilebilecektir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ile 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden ve şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan, bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin altıncı fıkrasına, 25/07/2010 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” cümlesi eklenmiş, yine maddenin sekizinci fıkrasına birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 28/06/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 5739, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b-Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c-Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d-Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
e-Sanık hakkında daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmemiş olması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hakim tarafından her olayda re’sen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkan verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.
CMK’NIN “Tanıklıktan Çekinme” başlıklı 45. maddesinin birinci fıkrasının c bendinde; şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyunun tanıklıktan çekinme hakkının bulunduğu belirtilmiş, anılan Kanun’un tanıklıktan çekinebilecek kimsenin çekinmemesi başlıklı 51. maddesinde; 45. madde gereğince tanıklıktan çekinebileceklere yemin verip vermemenin hâkim veya mahkemenin takdirine bağlı olduğu, ancak, tanığın yemin etmekten çekinebileceği ve bu hususun tanığa bildirilmesinin gerekli olduğu hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun birinci kitap, ikinci kısımda, “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Veya Azaltan Nedenler” başlıklı ikinci bölümde yer alan “haksız tahrik” 29. maddede; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır. 5237 sayılı TCK’da tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’da yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur
yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır. 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir. Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı, bu fiil haksız olmalı, fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı, failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı ve haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır. Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için kanunda bir zaman sınırlaması mevcut olmayıp, aradan uzunca bir zaman geçse bile önceki olayın etkisiyle suç işlenmişse tahrik hükümleri uygulanmalıdır. Öte yandan haksız tahrik, haksız bir fiilden etkilenen failin ruhsal durumundan dolayı kusurunun azaldığı görüşüne dayanmakta olup, buna göre müşterek failler yahut fail ve şerikler arasında yalnızca şahsında bu koşullar gerçekleşen fail bakımından uygulanmalıdır.
Kanun koyucu, olayın mahiyetine göre değerlendirme yaparak haksız tahrik altında suç işleyen sanık hakkında cezasında belirli oranlar arasında indirim yapmak üzere hakime takdir hakkı tanımıştır. Yerel Mahkemenin bu uygulamasına ilişkin kullandığı gerekçenin yerinde veya yeterli olup olmadığı, yine yasal sınırlar içinde yaptığı indirim oranı temyiz incelemesinde değerlendirilebilecekken, takdire müteallik konuların inceleme dışı bırakıldığı olağanüstü kanun yolu olan, kanun yararına bozma yoluyla bu hususlar denetlenemeyecektir. Ancak savunmada dile getirilmesine ve bir kısım kanıtlarla da bu iddiaların doğrulanmasına karşın haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmemesi ve tartışılmaması takdire ilişkin bir husus olmadığından, olağanüstü kanun yolu ile denetlenebilecektir.

TCK’nın “Kamu Görevine Ait Araç Ve Gereçleri Suçta Kullanma” başlıklı 266. maddesi; “Görevi gereği olarak elinde bulundurduğu araç ve gereçleri bir suçun işlenmesi sırasında kullanan kamu görevlisi hakkında, ilgili suçun tanımında kamu görevlisi sıfatı esasen göz önünde bulundurulmamış ise, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.” şeklindedir.

İncelenen dosyada;
Suç tarihi itibariyle sabıkasız olan sanık … hakkında, eşi mağdur Zeynep Olcay’a yönelik olan ve iddianamede “Müşteki ile yukarıda açık kimliği yazılı şüphelini yaklaşık 10 yıldır evli oldukları olay tarihinde tartıştıkları, şüphelinin görev silahını ağzına mermiyi verip bulundukları odadaki masanın üzerine koyarak ‘ konuşun bakayım’ dediği herhangi bir şekilde silahı şikayetçiye doğrutlmadığı, olaya şikayetçinin annesi … ın tanık olduğu ve şikayetçinni iddialarını doğruladığı, şüphelinin daha sonra çocuklarını ve eşyalarını alarak evde gittiği, şikayetçinin şüpheli hakkında şikayetçi olduğu anlaşılmıştır. Şüphelinin alınan savunmasında çalıştığı kurumdan kendisine verilen tabancasının belinde olduğunu, çıkarmak için yatak odasına doğru gittiğini silahı emniyete almak için koridorda doldur boşalt yaptığını ağzından mermiyi çıkartıp silahını emniyetli hale getirdikten sonra yatak odasına koyduğunu ve daha sonra oturma odasında oturduğunu, masaya silahı koyarak eşini tehdit etmediğini beyanla suçlamaları kabul etmediği, şüphelinin böylece üzerine atılı silahla tehdit suçunu işlediği, yukarıda belirtilmiş olan deliller ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış olmakla,” biçiminde tanımlanan eylemi nedeniyle TCK’nın 106/2-a maddesi uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı, yargılama sonucunda Keşan Asliye Ceza Mahkemesinin 12/05/2009 tarihli ve 2008/428 esas, 2009/228
sayılı kararıyla “Müşteki ile sanığın yaklaşık 10 yıldır evli oldukları olay tarihinde tartıştıkları, sanığın görev silahını ağzına mermiyi verip bulundukları odadaki masanın üzerine koyarak “hadi bakalım ne konşacaksan konuşun” diyerek tehdit ettiği herhangi bir şekilde silahı şikayetçiye doğrutmadığı, olaya şikayetçinin annesi … ın tanık olduğu ve şikayetçinin iddialarını doğruladığı, sanığın daha sonra çocuklarını ve eşyalarını alarak evde gittiği, şikayetçinin beyanı, olayın tek görgü tanığı …’ın beyanı ve tüm dosya kapsamından sabit olduğundan…” biçimindeki gerekçeyle sanığın, TCK’nın 106/2-a, 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 51. maddesi gereğince cezasının ertelenmesine ve sanığın 1 yıl 8 ay süre ile denetime tabi tutulmasına, zarar tazmininden söz edilemeyeceğinden yasal şartların oluşmadığı gerekçesiyle sanık hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine takdiren yer olmadığına karar verildiği, hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Yargılama sırasında mağdur Zeynep Olcay’ın şikayetçinden vazgeçtiği, sanığın kendisini tehdit etmediğini, sanıkla anlaşamadığını, sanığın kendisine silah çekmediğini, hazırlık aşamasındaki ifadesini sinirle verdiğini ve mahkeme ifadesinin doğru olduğunu beyan ettiği, tanık …’ın aşamalarda sanığın görev silahının ağzına mermiyi verip bulundukları odadaki masanın üzerine koyarak “konuşun bakayım” dediğini beyan ettiği, sanığın atılı suçlamayı kabul etmediği, silahı emniyete almak için ağzında olan mermiyi çıkarmak amacıyla koridorda doldur boşalt yaptığını, ağzından mermiyi çıkarıp silahını emniyetli bir hale getirdiğini, eşiyle sorunlarının kaynağının kayınvalidesi olduğunu beyan ettiği, sanığın kayınvalidesi olan tanık …’ın 04/03/2009 tarihinde talimat yoluyla ifadesi alınırken tanıklığa engel halinin bulunmadığının belirtildiği, adı geçen tanığın beyanının hükme esas alındığı, yine kararda sanığın olay sırasında görev silahını kullandığının ve taraflar arasında tartışma olduğunun kabul edildiği, gümrük muhafaza memuru olan sanığın hazırlık beyanında silahın kendisine çalıştığı kurum tarafından verildiğini beyan ettiği görülmüştür.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın, 19/05/2008 tarihinde işlediği kabul edilen tehdit suçu nedeniyle dosyaya yansıyan ve talep edilen somut maddi bir zarar bulunmamakta, manevi zarar ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel oluşturmamaktadır. Sanığın işlediği kabul edilen suç, niteliği ve hükmolunan ceza süresi itibariyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında bulunmaktadır. Sanık sabıkasızdır. Mahkeme tarafından sanığın duruşmadaki tutum ve davranışları nazara alınarak takdiri indirim uygulanmış, yine sanığın sabıkasız oluşu ve kişiliği dikkate alınarak bir daha suç işlemeyeceğine dair olumlu kanaate varılıp hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine karar verilmiştir. Buna karşın, mahkemece “…zarar tazmininden bahsedilemeyeceğinden yasal şartlar oluşmaması sebebiyle…” biçimindeki gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair karar kurulmuştur. Sanığın tehdit suçu nedeniyle dosyaya yansıyan ve talep edilen somut maddi bir zarar bulunmaması, manevi zararın ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel oluşturmaması, sanığın duruşmadaki tutum ve davranışları nazara alınarak takdiri indirim uygulanması, yine sanığın sabıkasız oluşu ve kişiliği dikkate alınarak bir daha suç işlemeyeceğine dair olumlu kanaate varılıp hükmolunan hapis cezasının ertelenmesi karşısında, CMK’nın 231/6. maddesi uyarınca, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği konusunda bir değerlendirme yapıldıktan sonra, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasıyla ilgili bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden,”…zarar tazmininden bahsedilemeyeceğinden yasal şartlar oluşmaması sebebiyle…” şeklindeki kanuni olmayan gerekçeyle, CMK’nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Ayrıca, beyanı hükme esas alınan ve sanığın kayınvalidesi olan tanık …’ın, 04/03/2009 tarihinde talimat yoluyla ifadesi alınırken, tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkının hatırlatılmadığı, tanıklığa engel halinin bulunmadığının belirtildiği ve bu suretle de yasaya aykırı davranıldığı anlaşılmıştır.
Yine, gümrük muhafaza memuru olan ve hazırlık beyanında silahın kendisine çalıştığı kurum tarafından verildiğini beyan eden sanığın, söz konusu silahı tehdit suçunda kullandığının kabul edilmesine karşın, TCK’nın 266. maddesi uyarınca cezada artırıma gidilmeyerek eksik ceza tayin edildiği belirlenmiştir.
Son olarak da, kanun koyucu, olayın mahiyetine göre değerlendirme yaparak haksız tahrik altında suç işleyen sanık hakkında cezasında belirli oranlar arasında indirim yapmak üzere hakime takdir hakkı tanımıştır. Yerel Mahkemenin bu uygulamasına ilişkin kullandığı gerekçenin yerinde veya yeterli olup olmadığı, yine yasal sınırlar içinde yaptığı indirim oranı temyiz incelemesinde değerlendirilebilecekken, takdire müteallik konuların inceleme dışı bırakıldığı olağanüstü kanun yolu olan, kanun yararına bozma yoluyla bu hususlar denetlenemeyecektir. Ancak savunmada dile getirilmesine ve bir kısım kanıtlarla da bu iddiaların doğrulanmasına karşın haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmemesi ve tartışılmaması takdire ilişkin bir husus olmadığından, olağanüstü kanun yolu ile denetlenebilecektir. Somut olayda; sanığın aşamalarda olay sırasında mağdurla tartıştıklarını savunması ve mahkeme tarafından da bu hususun kabul edilmesi karşısında, olayın çıkış sebebi ve gelişimi üzerinde durularak sonucuna göre, sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması hukuka aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle; silahla tehdit suçundan sanık …’ın, TCK’nın 106/2-a, 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 51. maddesi gereğince cezasının ertelenmesine ve sanığın 1 yıl 8 ay süre ile denetime tâbi tutulmasına, sanık hakkında CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine takdiren yer olmadığına dair Keşan Asliye Ceza Mahkemesinin 12/05/2009 tarihli ve 2008/428 esas, 2009/228 sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.

IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1)Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden, Keşan Asliye Ceza Mahkemesinin 12/05/2009 tarihli ve 2008/428 esas, 2009/228 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2)Bozma nedenine göre sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-b maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine,
3)Bozulan hükmün, sanık aleyhine kanun yoluna konu edilmeksizin kesinleşmesi nedeniyle, 5271 sayılı CMK’nın 309/4-b maddesi uyarınca, yeniden hüküm kurulurken, Keşan Asliye Ceza Mahkemesinin 12/05/2009 tarihli ve 2008/428 esas, 2009/228 sayılı kesinleşen kararındaki cezanın gözetilmesine,
03/04/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.