YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2018/7274
KARAR NO : 2018/20683
KARAR TARİHİ : 29.11.2018
Tehdit ve basit yaralama suçlarından sanık … hakkında yapılan yargılama sonunda, sanığın üzerine atılı suçlardan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına, anılan Kanun’un 57/1. maddesi uyarınca koruma ve tedavi altına alınmasına dair Çorlu 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/03/2018 tarihli ve 2017/218 esas, 2018/195 sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 15/10/2018 gün ve 94660652-105-59-7363-2018-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22/10/2018 gün ve 2018/84569 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32. maddesi kapsamında davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış olduğunun mahkemece kabul edilmiş olması karşısında sanık hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150/2. maddesi uyarınca zorunlu müdafii görevlendirilmeden, savunma hakkının kısıtlanması suretiyle karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Tehdit ve basit yaralama suçlarından sanık … hakkında yapılan yargılama sonunda, sanığın üzerine atılı suçlardan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına, anılan Kanun’un 57/1. maddesi uyarınca koruma ve tedavi altına alınmasına dair Çorlu 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/03/2018 tarihli ve 2017/218 esas, 2018/195 sayılı kararının, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32. maddesi kapsamında davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış olduğunun mahkemece kabul edilmiş olması karşısında sanık hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150/2. maddesi uyarınca zorunlu müdafii görevlendirilmeden, savunma hakkının kısıtlanması suretiyle karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi kapsamında akıl hastalığı bulunan sanıkla ilgili yapılan yargılamada, CMK’nın 150/2. maddesindeki amir hükme aykırı olarak, müdafii görevlendirilmemesine yönelik hukuka aykırılığa ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf
./..
.2.
veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Buna göre hâkim veya mahkemece verilen karar veya hükümlerin kanun yararına bozma konusu yapılabilmesi için istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın “müdafiin görevlendirilmesi” başlıklı 150. maddesinde; “(1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.
(2)Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir…” hükümleri yer almaktadır.
Öğretide ağırlıklı olarak kabul edildiği üzere, denetim muhakemesi yoluna gidebilmek için, şüpheli ve sanığın yargılanma yeteneğine sahip olması yeterli olup, yaşı veya medeni hakları kullanma yeteneğine sahip olup olmamasının önemi bulunmamaktadır. Diğer bir deyişle sanığın kanun yoluna başvurmanın anlamını ve başvurduğu kanun yolunun amacını ve işlevini kavrayabilmesi ve kendisini yeterli ölçüde savunabilme yeteneğine haiz olması gerekir. Bu yeteneğe sahip olmayan kişiler yönünden kanun yoluna müdafii veya yasal temsilcisi başvurabilecektir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150/2. maddesinde düzenlenen zorunlu müdafilik sistemi, kendisini hiç veya yeterli düzeyde savunamayan şüpheli veya sanıklar için öngörülen ve onların haklarının her düzeyde savunulabilmesi için ihdas edilen, isteme bağlı olmayan bir düzenlemedir. Dolayısıyla yargılama safhasında zorunlu müdafi atanmasının unutulduğunu fark eden mahkeme, karar verildikten sonra bu hususu fark ettiğinde, CMK’nın 150/2. maddesi uyarınca sanığa zorunlu müdafi atanması için gerekli yazışmaları yapabilecek ve kanun yoluna başvuru yapılıp yapılmayacağının değerlendirilmesi için, gerekçeli kararı atanan zorunlu müdafiye tebliğ edecektir. Ceza Muhakemesi Hukukunda karardan sonra zorunlu müdafi atanamayacağına dair bir düzenleme yer almadığı gibi, bu kurumun ihdas nedeni, savunma hakkının önemi, adil yargılanma ilkesi ve usul ekonomisi ilkeleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde de bu sonuca ulaşmak hakkaniyete uygun olacaktır.
Karardan sonra atanan zorunlu müdafinin hükme yönelik kanun yolu talebinde bulunması durumunda, olağan kanun yolları olan temyiz ya da istinaf süreci işleyecek ve hüküm her yönüyle denetlenebilecektir. Zorunlu müdafii atanması yoluna gidilmemiş veya atanan müdafii karara karşı olağan kanun yollarına müracaat etmemiş ise, kesinleşen bu karara karşı ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yoluna başvurulması da mümkündür.
./..
.3.
İncelemeye konu dosyada;
Sanık …’in tehdit ve kasten yaralama suçlarından cezalandırılması talebiyle kamu davasının açıldığı, yargılama sırasında aldırılan raporda, sanığın TCK’nın 32/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin ve cezai sorumluluğunun bulunmadığının belirtildiği, yargılama neticesinde Çorlu 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/03/2018 tarihli ve 2017/218 esas, 2018/195 sayılı kararıyla sanık hakkında, üzerine atılı suçlardan TCK’nın 32/1. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına, anılan Kanun’un 57/1. maddesi uyarınca koruma ve tedavi altına alınmasına dair hükümler kurulduğu, hükümlerin sanığın mahkemede bildirdiği adreste yakını imzasına tebliğ edildiği ve kanun yoluna konu edilmeksizin kesinleştiği, yargılama sırasında sanığa müdafii atanmadığı anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Yargılama sırasında sanığın akıl hastası olduğunun ve cezai sorumluluğunun bulunmadığının anlaşılmasına karşın, CMK’nın 150/2. maddesi uyarınca müdafii atanmadığı dikkate alındığında, gerekçeli kararın yukarıda açıklandığı biçimde görevlendirilecek olan zorunlu müdafiiye tebliğinin gerektiği anlaşıldığından, sanığın mahkeme adresinde yakını imzasına tebliğ edilmesi nedeniyle tebligatın hukuken geçerli olduğundan ve hükümlerin yöntemince kesinleştiğinden bahsedilemeyeceğinden, bu hükümlerin kanun yararına bozma yoluyla incelenmesi de mümkün olmayacaktır.
IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, hükmün henüz kesinleşmemiş olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE,
2)Dosyanın, gerekçeli kararın yukarıda açıklandığı biçimde görevlendirilecek zorunlu müdafiiye usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi, kanun yoluna başvurulması halinde gereğine tevessül edilmesi, kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde ise; yeniden kanun yararına bozma isteminde bulunulmak üzere Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesi için, mahkemesine iadesine, 29/11/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.