Yargıtay Kararı 4. Ceza Dairesi 2015/10519 E. 2015/35096 K. 08.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/10519
KARAR NO : 2015/35096
KARAR TARİHİ : 08.10.2015

Tebliğname No : KD – 2011/90752

Tehdit suçundan sanık A.. Ö.. hakkında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine dair, Kastamonu Sulh Ceza Mahkemesince verilen 25.11.2010 gün ve 2008/793 esas, 2010/1403 karar sayılı hükmün o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 26.03.2015 gün ve 2013/10533 esas, 2015/25410 karar sayılı kararıyla;
“Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Mesajla tehdit eylemlerinin çok kısa aralıklarla işlenmiş olması karşısında, TCK’nın 43. maddesinin uygulanmaması yerinde görülmüş ve tebliğnamedeki bozma öneren düşünceye iştirak edilmemiştir.
Sanığa yükletilen tehdit eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından sanık A.. Ö..’ün ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA ” karar verilmiştir.

I- İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07/05/2015 gün ve 2011/90752 sayılı yazısı ile;
” İtiraza konu uyuşmazlığın, sanığın kısa zaman aralığında katılana yönelik göndermiş olduğu mesajların, TCK 43/1 maddesinde yazılı zincirleme suç hükümleri kapsamında bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Zincirleme suç TCK’nun 43. maddesinin ilk fıkrasında; “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için,
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi
Gerekmektedir. Maddenin açıklığı karşısında, öğretide zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre “suç işleme konusunda tek kararı” olmayıp, ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız
suç olarak kabul edilecek ve zincirleme söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına ilişkin olan bu gereklilik sübjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkan sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir.
Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173-145, 08.07.2003 gün ve 189-207, 13.10.1998 gün ve 205-304, 20.03.1995 gün ve 48-68 ile 02.03.1987 gün ve 341-84 sayılı kararlarında “aynı suç işleme kararı” kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.
Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza hukuku, Beta Basım Yayım, 14. bası, İstanbul, 1997, s.528 vd), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Mütesessil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. bası, Ankara, 2013, s. 490), kanunda kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011, s.507), zincirleme suç halinde failin somut fiile ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 475), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. bası, Ankara, 2013, s. 553), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlal etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s. 645-646) görüşleri ileri sürülmüştür.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermez. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilir.
Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılacaktır. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Yukarıda açıklanan nedenler gözönüne alındığında,
Maddi olayda, Katılan, İ.. A..’un mal sahibi sıfatıyla, sanık A.. Ö..’e evini kiraladığı, sanığın, katılana ait evin kira parasını ödemediği bu nedenle taraflar arasında husumet bulunduğu, katılan İzzet Orhan’ın sanık hakkında kira alacağıyla ilgili icra takibi yapması üzerine, sanığın bu duruma tepki göstererek, katılanın cep telefonuna kısa zaman aralığında “sen bittin oğlum,seni vurmadan yatağa girersem insan değilim”,”herkes şahit olsun seni bitireceğim” ve “seni evinden çıkamaz hale getiririm,beni Kastamonu’ya getirmek zorunda bırakma” içerikli üç adet mesaj göndermek şeklindeki eyleminde;
Sanığın, üzerine atılı bulunan tehdit suçunu, kısa zaman aralığında birden fazla işlediği ve eyleminin, zincirleme suç hükümleri kapsamında bulunduğu dosya kapsamından anlaşıldığı nedenle, sanık A.. Ö.. hakkında TCK 43/1 maddesince uygulama yapılarak ceza artırımına gidilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla,Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 26/03/2015 gün ve 2013/10533 Esas, 2015/25410 Karar sayılı onama kararının kaldırılarak sanık hakkında üzerine atılı bulunan suçun TCK nun 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç kapsamında bulunduğu ve TCK 43/1 maddesince uygulama yapılarak hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden hükmün bozulmasına karar verilmesi, istemiyle anılan karara itiraz edilmiştir.
Sonuç ve istem: Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya kapsamına göre,
1- İtirazımızın KABULÜNE,
2-Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 26/03/2015 gün ve 2013/10533 Esas, 2015/25410 Karar sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Kastamonu Sulh Ceza Mahkemesinin 25/11/2010 tarih ve 2008/793 Esas, 2010/1403 Karar sayılı kararının BOZULMASINA,
4- İtirazımız yerinde görülmediği takdirde, dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi,
İtirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, sanık A.. Ö.. hakkında tehdit suçundan verilen mahkumiyet hükmünün onanmasına dair, Dairemizin 26.03.2015 tarihli kararına ilişkin olup, karar itiraza konu edilen zincirleme suç konusunun değerlendirilmesi amacıyla yeniden ele alınmıştır.

III- KARAR
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz gerekçeleri, iddianamedeki anlatımda ve yerel mahkemenin kabulünde, tehdit eyleminin değişik tarihlerde hem mesaj göndermek hem de telefon açmak suretiyle gerçekleştirildiğinin açıklanması karşısında yerinde görülmekle, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle eklenen 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinin 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE,
Dairemizce verilen 26.03.2015 gün ve 2013/10533 esas, 2015/25410 karar sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
Kastamonu Sulh Ceza Mahkemesince verilen 25.11.2010 gün ve 2008/793 esas, 2010/1403 karar sayılı hükmün yeniden incelenmesi sonucu:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-İddianamedeki anlatımda ve yerel mahkemenin kabulünde, tehdit eyleminin değişik tarihlerde hem mesaj göndermek hem de telefon açmak suretiyle gerçekleştirildiğinin açıklanmasına karşın, TCK’nın 43. maddesinin tartışılmaması,
2-Sanığın, 25.10.2010 tarihli savunmasında lehe olan hükümlerin uygulanmasını talep etmesine karşın, TCK’nın 50/1. maddesinde düzenlenen seçenek yaptırımların uygulanma imkanının değerlendirilmemesi,
Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden itiraz yazısına uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 08.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.