YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/35561
KARAR NO : 2016/2036
KARAR TARİHİ : 09.02.2016
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Tehdit, konut dokunulmazlığını ihlal
HÜKÜMLER : Mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1)Tehdit suçunun nitelikli hali olan silahla tehdidin kabulü için; silahın, tehdit suçunda bizzat mağdura yönelik olarak görüp hissedebileceği ve mağdurun üzerindeki etkisini artıracak biçimde teşhiri veya kullanılmasının yanında, mağdurun evi, arabası gibi daimi kullanımında olan eşyalarında hasar, iz, emare gibi belirtiler oluşturacak ve bu suretle tehdidin mağdurun üzerinde meydana getirdiği korkunun etkisini artıracak tarzda kullanılması gerekir. Bu nedenle, mağdurun yokluğunda gerçekleşen tehdit eyleminde, salt silah teşhir edilmiş olması, suçun nitelikli halinin oluşumu için yeterli sayılamayacaktır.
Mahkemece sanığın, mağduru yokluğunda silahla tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında, eyleminin TCK’nın 106/1. maddesinin 1. cümlesinde tanımlanan mağdurun hayatına yönelik bir saldırı gerçekleştirme niteliğinde olduğu gözetilmeden, suçun vasfında yanılgıya düşülerek, TCK’nın 106/2-a maddesinde düzenlenen silahla tehdit suçundan hüküm kurulması,
2)Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının uygulanması zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık …’ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 09/02/2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞIOY:
Sanığın, amcasına kızarak geceleyin evinin bahçesine girdikten sonra kurusıkı silahını çıkartıp mağdurun nerede olduğunu sorduktan sonra onu öldüreceğini söyleyerek gıyabında tehdit etmesi nedeniyle TCK’nın 106/2-a. maddesi uyarınca mahkumiyete hükmedilmiştir.
Mahkemenin tehdit suçuna ilişkin hükmü Dairemizce, silahın, mağdurun evinde arabasında veya eşyalarında iz ve emare gibi belirtiler oluşturacak tarzda kullanılmamış olması nedeniyle yoklukta silahla tehdit suçunun oluşmayacağı ve eylemin TCK’nın 106/1. maddesinde öngörülen temel tehdit suçunu oluşturacağı kanaatiyle bozulmuştur.
Bu noktada değerlendirilmesi gereken husus sanığın eyleminin 5237 sayılı T.C.K.’nın 106/2-a maddesi kapsamında kalıp kalmadığıdır. Kanun koyucunun tehdit suçunun silahla işlenmesini nitelikli hal saymasındaki amaç silahla tehdidin, kişinin iç dünyasında oluşturduğu korku kaygı ve tedirginliğin silahsız eyleme göre daha yoğun olmasına dayanmaktadır. Yoklukta tehdit eyleminde mağdur silahı bizzat görmemekte ise de, tehdit eyleminin, kişinin yokluğunda, ona iletilmek üzere ya da iletileceğini bilerek eylemin işlenebileceği de kabul edilmektedir. Bir kimsenin yokluğunda tehdit edilmesi halinde, tehditin gerçekleştirilmesi sırasındaki araç ve hareket biçimi de mağdur kişiye aynen aktarılıp iletileceğinden, silahın tehdit eyleminde araç olarak kullanıldığı sırada muhatabın orada bulunmaması, suçun vasfını değiştirmeyecektir.
Mağdur eylem sırasında orada faille yüzyüze bulunmasa bile, silahla öldürmeye ya da ölümle tehdide gelen kişinin, hazır bulunan üçüncü kişiye söylediği sözler ya da silahla gerçekleştirdiği davranışlar, failin hareket ve söylemleri aynen kendisine iletildiğinde, ileride gerçekleştirilmesi veya oluşması muhtemel zarara ilişkin tehlike olgusu mağdurun zihninde belirecek ve tehdit eyleminde araç olarak kullanılan silah, mağdurda oluşacak korkuyu objektif olarak arttıracağından TCK’nın 106/2. fıkrasının da söz konusu eyleme uygulanması gerekecektir.
106/2. maddenin uygulanmasında asıl olan, silahın mevcudiyeti vasıtasıyla tehdit eyleminin yüze karşı işlenmesi değil, silah vasıtasıyla yokluğunda kullanılmış olsa bile mağdurda oluşacak korkunun kuvvetlendirilmesidir. Muhatabın olay yerinde bulunmaması, söylem ya da tehdit içeren davranışların orada bulunanlar tarafından kendisine iletilmesine engel değildir ve silahla tehdit fıkrası uygulamasının, eylemin yüze karşı gerçekleştirilmesi gerektiği gibi bir koşula bağlanmasının da yasal dayanağı bulunmamaktadır. Kişiye telefonda kendisinin tüfekle ya da tabancayla öldürüleceğinden söz edilmesi halinde silahın henüz tehdit suçunun işlenmesinde araç olarak kullanılmamış olması dolayısıyla fail 106/2. madde hükmü uyarınca cezalandırılamayacak ise de, silahla mağdurun bulunduğu yere gidilip orada bulunmaması nedeniyle yüze karşı gerçekleştirilemeyen tehdit fiilinin ve zarar verilmek üzere icraya başlanılan hareketlerin tehlikesinin ciddiyeti ve mağdurda oluşturacağı korkunun, yüze karşı işlenenden daha ağır nitelikte olacağında kuşku bulunmamaktadır.
Ayrıca, 106. maddenin 2. fıkrasındaki “Birden fazla kişi tarafından birlikte ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak” tehdit eyleminin yoklukta işlenmesi durumunda nitelikli tehdit suçundan sanıkların mahkumiyetine karar verilirken, sadece silahla tehdidin yoklukta işlenebilmesinin, silahın suç yerinde veya mağdurun eşyalarında “iz ve emare oluşturma gibi..” delillere bağlanmasını anlamak mümkün olamayacağı gibi, aynı maddenin uygulanmasındaki çelişkileri açıklamak da mümkün olamayacaktır.
Sanığın mağdurun yokluğunda ateş etmesi halinde silahla tehditin kabul edilmesi ne ise, ateş edilmeden işlenen tehdit eyleminin de korkutuculuğu aynı derecede ve hatta işlenme biçimine göre daha ağır nitelikte olabilir. 2. Fıkranın uygulanmasında asıl olan tehditte silahın kullanılmış olmasıdır. Silahla tehdit sırasında mağdurun evine zarar verildiyse zaten 106. maddenin 3. fıkrasına göre mala zarar vermeden de ceza verileceğinden yoklukta silahla tehdit suçunun oluşmadığından söz edilemeyecektir. Buna karşın silahla oluşturulan “iz ya da emarenin” suçun unsuru olarak öngörülmemesi karşısında, silahla yoklukta mağdurun evinin önünde ateş ederek silahla tehdit eylemini, orada bulunan boş kovanlara, duvarda oluşan ize vb delillere bağlamak, sanık kovanları alıp gittiğinde ya da kovanlar bulunamadığında ya da mala zarar verilmediğinde suçun temel halinin oluşacağını kabul etmek, tanıkların ifadelerini ve mağdura silahla sanığın gelip kendisini tehdit ettiği yönündeki anlatımlarını yeterli delil kabul etmemek veya yoklukta sadece silahı göstermek suretiyle ölümle mağduru tehdit etme halinde suçun temel halinin oluşacağını düşünmek maddenin öngördüğü suç ve nitelikli halin düzenlenme amacıyla uyuşmamaktadır. Zira, bir kimsenin evinin önünde ona yöneldiği anlaşılan biçimde havaya ateş eden kişinin eyleminin TCK’nın 170. ve 106/2. maddelerine uyduğu, ancak 44. Maddede öngörülen fikri içtima kuralları nedeniyle yoklukta dahi olsa silahla tehdit suçunu oluşturduğu Dairemizin yerleşik kabulü olarak mevcudiyetini sürdürülmektedir. İz ve emarenin ateş edilen yerde bulunan kovanlar olduğunun kabulüyle yapılan uygulamanın, kovanlar bulunamadığında ya da kaybolduğunda mağdurun bu eylemden haberi olsa bile tehdidin silahla olmadığını ve TCK’nın 106/1. Maddesi uyarınca cezalandırmayı gerektirdiğini düşünmek, kendi içinde çelişkili ve kamuyu tatmin etmeyen ceza uygulamalarına yol açacaktır.
Nitekim Yargıtayın yerleşik uygulaması, son zamanlar dışında, 765 sayılı Kanun döneminden beri yoklukta silahla tehditin oluşabileceği yönündeki kabul üzerinden sürdürülmektedir.
Bu nedenlerle Mahkemenin kabulünün yerinde olduğunu ve eylemin yoklukta silahla tehdit suçunu oluşturduğunu düşündüğümden eylemin, 106/1. fıkra hükmüne uyduğu gerekçesiyle verilen bozma kararına ve sayın çoğunluğun düşüncesine katılamıyorum.