Yargıtay Kararı 4. Ceza Dairesi 2013/30650 E. 2015/39875 K. 14.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/30650
KARAR NO : 2015/39875
KARAR TARİHİ : 14.12.2015

Tebliğname No : 4 – 2011/403109
MAHKEMESİ : Dalaman (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 26/07/2011
NUMARASI : 2010/253 (E) ve 2011/131 (K)
SUÇ : Tehdit

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Eyleme, yükletilen suça ve sübuta yönelik temyiz iddialarının isabetli olmadığı,
Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.
Ancak,
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/5 ve CMK’nın 327/2. maddeleri uyarınca, beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hükmedilecek maktu avukatlık ücretinin Hazine aleyhine hükmolunması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, katılan Ö.. Ö.. vekilinin temyiz iddiaları bu nedenle yerinde ise de, bu aykırılık, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktası tebliğnameye aykırı olarak, hüküm fıkrasının vekalet ücreti ile ilgili kısmındaki “ katılandan” ibaresi çıkartılarak yerine “Hazineden” ibaresinin yazılması biçiminde DÜZELTİLMEK ve başkaca yönleri Kanuna uygun bulunan hüküm, bu bağlamda ONANMAK suretiyle 5320 sayılı Kanunun 8/1. madde ve fıkrası aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi uyarınca davanın esasına, 14/12/2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:

Dairemizin 14/12/2015 tarih ve 2013/30650 Esas-2015/39875 Karar sayılı ilamıyla, Dalaman Sulh Ceza Mahkemesi’nin 26/07/2011 tarih ve 2010/253 Esas ve 2011/131 sayılı kararının DÜZELTİLEREK ONANMASI’ na dair ilamına, hükmün esastan BOZULMASI gerektiği kanaatinde olduğum için karşı oy kullanmış bulunmaktayım. Şöyle ki:
Temyize konu olayda, servis şoförü olan sanığın; aynı işyerinde çalışan ve servisi kullanan/kullanabilen müştekiye iletilmek üzere, “kesinlikle otobüse binmesin, arabaya binerse kavga ederiz, yolcuların içerisinde kavga ederiz” diyerek tehdit etmesi üzerine müştekinin servis aracına binmekten vazgeçtiği ve şikayetçi olduğundan bahisle TCK’nın 106/1.maddesinin 2. cümlesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
Sanığa yüklenen eylemin sübutunda bir ihtilaf yoktur. Yerel mahkemece de bu sözlerin sanık tarafından söylendiği kabul edilmiştir. Ancak, anılan sözlerin tehditten çok bir uyarı niteliğinde bulunduğunu benimseyen Yerel Mahkeme ve aynı doğrultuda karar veren Dairemiz Sayın çoğunluğu ile aramızda, eylemin vasıflandırılmasında görüş ayrılığı ortaya çıkmıştır.
Dairemizin müstakar içtihatlarına göre; tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku meydana getirebilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez. Yine tehdit suçunun manevi öğesi genel kasıttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur. Keza, kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilir ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir.
Görüşülen dosyada sanığın, aralarında husumet bulunan katılana iletilme kastıyla söylediği “kesinlikle otobüse binmesin, arabaya binerse kavga edeceğiz, yolcuların içerisinde kavga etmeyelim” şeklindeki sözlerinin, yukarıda açıklandığı üzere objektif olarak korkutuculuk boyutunda ve ciddi nitelikte bulunması karşısında, sair tehdit suçunun oluştuğunun kabulü gerekirken, anılan sözlerin uyarı niteliğinde bulunması nedeniyle suçun manevi unsurunun oluşmadığı biçimindeki yasal olmayan gerekçeler ile beraat kararı verilmesi, Kanuna ve Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğundan hükmün bozulması gerekmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere, sair tehdit eyleminden dolayı sanığın TCK’nın 106/1. maddesinin ikinci cümlesi uyarınca cezalandırılması ve böylece yerel mahkeme kararının BOZULMASI kanaatinde olduğum için sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edemiyorum.

Muhalif Üye