Yargıtay Kararı 4. Ceza Dairesi 2013/14242 E. 2013/22956 K. 19.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/14242
KARAR NO : 2013/22956
KARAR TARİHİ : 19.09.2013

Tehdit suçundan sanık …’un, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1. cümle, 29, 50/1-a ve 52/1-2. maddeleri uyarınca 1.800,00 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına dair, (ANTALYA 1. SULH CEZA) Mahkemesinin 18/04/2007 tarih ve 2007/47 esas, 2007/509 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından yasa yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 01/04/2013 gün ve 101641 sayılı istem yazısıyla, Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.
İstem yazısında; “Sanık hakkında hükmolunan cezanın adli para cezası olması, isnat olunan suçtan dolayı dosyaya yansıyan herhangi bir maddi zararın olmaması ve sabıka kaydının da bulunmaması karşısında, 5728 sayılı Kanun’la değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca, sanık hakkında kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunda bir değerlendirme yapılmamasında isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Tehdit suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonucunda, Antalya 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 18.04.2007 tarihli kararı ile 1800 TL adlî para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kararın sanık tarafından süresinden sonra temyizi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 10/12/2012 tarihli kararı ile, temyiz isteminin reddi kararının onanmasına karar verildiği, kararın kesinleşmesi üzerine infaz aşamasında Kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun koşullarının oluşmasına karşın, kararda tartışılmamasına yönelik hukuka aykırılığa ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir.( Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarih ve 2/29-56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Kanun yararına bozma istemine konu edilen 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için öncelikle;
– Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,
– Suçun CMK’nın 231. maddesinin 14. fıkrasında yazılı suçlardan olmaması,
– Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
– Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itiraz etmemesi,
– Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesine ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Anılan bu objektif koşullar ile birlikte “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasına” ilişkin takdire dayalı subjektif koşulun da gerçekleşmesi halinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanması olanağı bulunmaktadır.
İnceleme konusu somut olayda; adli sicil kaydı bulunmayan sanık hakkında tehdit suçundan adli para cezası verildiği ve kararda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tartışılmadığı anlaşılmaktadır. Ancak sanığın yargılandığı nitelikli tehdit suçu şikayete bağlı olmadığından hüküm tarihi itibariyle CMK’nın 231. maddesi kapsamında bulunmamaktadır.
Hüküm tarihi olan 18.04.2007 tarihinde, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikler henüz yürürlüğe girmemiş bulunduğundan ve ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 15.11.2005 gün ve 132/128, 11.10.2005 gün ve 97/111, 20.09.2005 gün ve 99/103 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere yasa yararına bozma, kesinleşen hükümde, verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, sonradan gerçekleşen yasa değişikliklerine dayanılarak bu olağanüstü Kanun yoluna başvurulamayacağı gibi, Yargıtay’ca da, sonraki yasa değişiklikleri Kanun yararına bozma gerekçesi yapılamayacaktır.
Ayrıca Kanun koyucu CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmaması hususunda mahkemeye takdir hakkı tanımıştır. Objektif koşulların oluşmasına karşın koşullu bir düşme nedeni olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun tartışılmamasına yönelik mahkeme uygulamasının yerinde veya yeterli olup olmadığı temyiz incelemesinde değerlendirilebilecekken, takdire müteallik konuların inceleme dışı bırakıldığı olağanüstü kanun yolu olan, Kanun yararına bozma yoluyla denetlenemeyecektir.
IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, Kanun yararına bozma isteminin takdire ilişkin olması ve kararın hüküm tarihindeki düzenlemelere uygun olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 19.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.