Yargıtay Kararı 4. Ceza Dairesi 2012/28165 E. 2013/23789 K. 26.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2012/28165
KARAR NO : 2013/23789
KARAR TARİHİ : 26.09.2013

Görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarından sanık … hakkında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine dair, Gündoğmuş Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13/12/2007 tarih ve 2007/53 esas, 2007/72 karar sayılı hükümlerin sanık tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 19.03.2012 gün ve 2010/6498 esas, 2012/6386 sayılı kararıyla;
” Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve TCY.nın 7/2 madde ve fıkrası uyarınca sanık yararına olan 5728 sayılı Yasanın 562.maddesinin 1.fıkrası ile CYY.nın 231/5 madde ve fıkrasında öngörülen, hükmolunan cezanın geri bırakılması sınırının iki yıla çıkarılması ve söz konusu 562.maddesinin 2.fıkrası ile de CYY.nın 231/14 madde ve fıkrasındaki, suçun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olması koşulunun kaldırılması karşısında, sanığın adli sicil kaydında yer alan ilamın silinme koşullarının da araştırılarak, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının tartışılması zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş ve sanık …’in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA,” karar verilmiştir.
I- İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/07/2012 tarihli kararı ile Dairemize gönderilen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04/05/2012 gün ve 2008/95487 sayılı yazısı ile;
” CMK tasarısının “Hükmün geri bırakılması, denetimli serbestlik” başlıklı 233. maddesinin gerekçesinde de vurgulandığı gibi, önce Anglo-Sakson hukukunda ortaya çıkan ve özellikle 1950’li yıllardan sonra Kara Avrupası hukukunu etkileyerek ceza kanunlarına girip bugün hemen bütün Doğu Avrupa ve Batı ülkelerinin ceza mevzuatında yer alan bir kurum olarak ceza sistemlerindeki yerini almıştır. Nitekim Fransız hukukunda bu kurum, ilk önce 2.2.1945 tarihli Kanunla çocuk suçlular hakkında uygulanmaya başlanmış, daha sonra 1975 yılında yapılan değişiklikle yetişkinleri de kapsamına almıştır. Belçika’da aynı kurum 29.6.1964 tarihli bir Kanunla hukuk sistemine getirilmiştir. Bu örneği, Hollanda, Japonya, Polonya, İsviçre gibi ülkelerde de görmek mümkündür.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu Anglo-Sakson hukuk sisteminde yargılanması tamamlanmış olan sanığın belli bir süre denetim altında tutulması “probation” esasına dayanır. Hâkim, sanığın suçluluk ve kusurluluğunu saptamakla beraber cezaya hükmetmeyi geri bırakmakta ve onu belirli bir süre içinde denetim altında tutmaktadır. Davranışları, tâbi tutulduğu denetim süresi içinde olumlu bulunduğu takdirde suçlu için bir mahkûmiyet kararı verilmemektedir. Böylece deneme süresini başarıyla geçirmiş olan suçlu, damgalama süreci dışına çıkarılmakta, bir yargı kararına muhatap olmamaktadır. Bu kurum, çağdaş ceza hukukunun amaçlarından biri olan kişiyi mümkün olduğu kadar damgalamamayı ve toplum ile uyum sağlanmasını gerçekleştirici bir uygulama niteliğindedir.
Batılı ülke kanunlarında uzun yıllardır mevcut hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez 03.07.2005 tarih ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun (ÇKK) 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de yetişkinler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır
Belirtmek gerekir ki, kurum 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) alınırken Çocuk Koruma Kanunu’nda mevcut olandan daha zor şartlara bağlanmış ve bu surette kurumun uygulama alanı daraltılmak istenmiştir.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu müessese Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonucunda mahkeme tarafından sanığın suçluluğu yönünde karar verilmekle birlikte belli bazı şartların oluşması halinde mahkemenin sanık hakkında verdiği mahkûmiyet kararını yine ileriye yönelik belli bazı şartların sanık tarafından gerçekleştirilmesi halinde açıklamaması anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, sanık hakkında yargılama tamamlanmakta, sanığın suçlu olduğu hakkında mahkemede kanaat gelmekte ve fakat mahkeme sanığa hiç yargılanmamış sayılması için bir olanak daha tanımakta, sanığın belirli şartlara uyması halinde ona bir şans daha vermektedir. Böylece sanık belirlenen yükümlülüklere uyduğu takdirde hüküm hukuki bir sonuç doğurmayacaktır. Sanığı mümkün oldukça damgalamamak ve özelikle çocuk suçlular bakımından onları topluma sağlıklı ve normal bireyler olarak tekrar kazandırmak kurumun en temel amacıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması sanık bakımından bir hak değildir. Bu konuda hâkimin tam bir takdir yetkisi vardır. Hükmolunan cezanın süresi, önceden mahkûmiyet olmaması gibi objektif şartlar sanık bakımından oluşmuş olsa da; “mahkemece sanığın bir daha suç işlemeyeceği yönünde kanaat de getirilmesi” gerekmektedir. Bu da mahkemenin takdir yetkisini açıkça ortaya koymaktadır. CMK m. 231/5’de “…karar verilebilir…” şeklindeki ifade de şartların oluşması halinde kurumun uygulanmasının zorunlu olmadığını göstermekte, kurumun ihtiyari(=Takdiri) niteliğini açıkça ortaya koymaktadır. Kurum kriminal profile sahip olan kimseler bakımından uygulanamaz; zira söz konusu kimselerin önceki adli sicilleri kurumdan faydalanmalarına olanak tanımaz. HAGB, ilk defa suça karışmış, kriminal bir yapıya sahip olmayan ve bir daha suç işlemeyeceği izlenimi uyandıran kişiler için getirilen büyük bir olanaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/02/2009 tarihli ve E.2009/4-13,2009/12 K.sayılı kararında da ifade edildiği üzere, “Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir.” Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararında da bu husus; “Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Müessesenin yargılama yasasında düzenlenmiş bulunması da onun karma niteliğini değiştirmez” denilmek suretiyle de açıkça vurgulanmıştır.
II.SANIĞIN DAHA ÖNCE KASITLI BİR SUÇTAN MAHKUM OLMAMASI KOŞULU
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinin altıncı fıkrasının (a) bendinde “olumsuz koşul” olarak öngörülen “Daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamaktan” anlaşılması gereken husus, mahkûmiyetin kasıtlı bir suçtan doğmasıdır. Anılan bendde hükmolunan ceza yönünden herhangi bir ayrım gözetilmediğinden,Sanığın kasıtlı suçu sonucunda aldığı cezanın adli para veya hapis cezası olması önemli olmadığı gibi sanığa önceden verilen ceza ertelenmiş olsa bile HAGB imkanından yararlanmasına engel teşkil edecektir. Sanığın sabıkasına konu cezayı infaz etmiş olmasının da bir önemi yoktur. Maddenin amacı ilk kez suç işleyen kişilere yeni bir şans tanımak olduğu için cezasını infaz eden kişinin ikinci suçundan dolayı verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması imkanı yoktur.
Ancak yasa koyucu, mahkûmiyetle ilgili olarak başkaca bir ölçü getirmediğinden, adli sicilden silinen mahkûmiyetler, ertelenmiş ve vaki olmamış sayılan mahkûmiyetler, üzerinden çok uzun sürelerin geçmesi nedeniyle tekerrüre esas oluşturmayan mahkûmiyetler de hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına engel oluşturup oluşturmayacağı temel bir sorun olarak karşımızda bulunmaktadır. Bu konularda gerek yasa metninde gerekse gerekçede herhangi bir açıklık bulunmamaktadır.Yasa koyucu herhangi bir düzenleme getirmediğine göre, bu hükmü mutlak şekilde yorumlamanın, adalet ilkesiyle bağdaşıp bağdaşmayacağı ya da yasa koyucunun gerçek muradının bu olup olmadığı da göz önüne alınmalıdır.
Sabıkasına konu hükmün infaz edilmiş olması nedeniyle yeni Adli Sicil Kanununa göre sabıka kaydının silinip arşive alınması da bu anlamda sanık hakkında HAGB na engel oluşturacaktır. Zira maddede sanığın kasıtlı suçtan dolayı aldığı cezayı ne zaman aldığı konusunda bir sınırlama getirilmemiştir. Daha önceden işlediği suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen kişi yeni bir suç işlediğinde daha önceden kasıtlı suçtan mahkum olan kişi durumunda değildir ancak kişinin ikinci suçu hakkında da HAGB’na karar vermek takdirde hata olarak nitelendirilebilecek bir uygulama yönünden, 5237 sayılı TCK’nın tekerrür hükümlerinin uygulanması için 58. maddesinde öngörülen sürelerin nazara alınması ve bu sürelerin geçmiş olduğu hallerde önceki mahkûmiyetin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşularının değerlendirilmesi yönünden engel oluşturmayacağının kabulü adalet ve hakkaniyete uygun olacaktır.
O halde, 01.06.2005 tarihinden önce işlenen suçlar yönünden, önceki mahkûmiyetin 765 sayılı TCK’nın 95/2. maddesi uyarınca esasen vaki olmamış sayılacağı haller veya 3682 sayılı Adli Sicil Yasasının 8 ve 5352 sayılı Adli Sicil Yasasının geçici 2. maddesi hükümleri uyarınca silinme koşulları oluşan önceki mahkûmiyetler, adli sicilden silinmiş olup olmadığına bakılmaksızın; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenen suçlardan dolayı mahkûm edilen sanıklar yönünden ise, 5237 sayılı TCK’da tekerrür hükümlerinin uygulanması için 58. maddesinde öngörülen sürelerin geçmiş olduğu haller, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarının değerlendirilmesinde olumsuz koşul olarak belirtilen engel bir neden olarak kabul edilemeyecektir. Ancak, yasal engel oluşturmayan bu mahkûmiyetlerin yargılama mercilerince, subjektif koşulun ele alınmasında sanığın suç işleme eğilimi açısından değerlendirmeye esas alınmasına da bir engel bulunmamaktadır.
Somut olayda; sanığın adli sicil kaydında mahkumiyete esas 10/03/2003 tarihinde kesinleşmiş bulunan 765 sayılı TCK’nın 456/4 ,19 ve 647 sayılı Kanunun 6. maddeleri uygulanması ile Ceza Kararnamesi ile de verilmeyen 142.365.600 TL ağır para cezasının, kasıtlı bir suça ilişkin olması ve suç tarihi itibarıyla da mülga 3628 sayılı Yasanın 8. maddesine göre adli sicilden silinme koşulları taşımaması, ayrıca sanığın erteli bu mahkumiyetinden sonra deneme süresi içerisinde yeni bir ikinci suç işlemesi nedeniyle ilk mahkumiyetinin 765 sayılı TCK’nın 95/2. maddesi uyarınca vaki olmamış sayılamayacağı dikkate alınarak CMK’nın 231/5. maddesinin uygulanmasına engel bir mahkumiyet olduğunun Özel Dairece gözetilmemesi yasaya aykırıdır.
Yargıtay 4.Ceza Dairesi’nin Bozma kararının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün ONANMASINA karar verilmesi,
İtirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü:
II- KARAR
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz gerekçeleri yerinde görülmekle, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle eklenen 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinin 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE,
Dosyanın incelenmesinde, sanığın dosya içerisinde bulunan 20.07.2007 tarihli adli sicil belgesinde yer alan, Gündoğmuş Sulh Ceza Mahkemesinin 29.05.2002 tarih ve 2001/28 esas, 2002/63 sayılı kararı ile yaralama suçundan 765 sayılı TCK’nın 456/4. ve 647/6. maddeleri ile verilen erteli adli para cezasına ilişkin ilamı ile ilgili olarak, karar tarihi üzerinden 765 sayılı TCK’nın 95/2. maddesinde yer alan 5 yıllık sürenin geçmiş olması nedeniyle silinme koşullarının araştırılması için hükümlerin bozulmasına karar verildiği, ancak Yargıtay savcılığınca sanığın yeniden çıkarılan 23.04.2012 tarihli adli sicil belgesine göre, deneme süresi dolmadan önce işlediği kasıtlı suç nedeniyle erteli ilamının aynen infazına karar verildiği ve söz konusu bu ilamın 28.06.2010 tarihinde infaz edilerek daha sonra adli sicil belgesine işlendiği, bu nedenle silinme koşullarının oluşmadığı ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil ettiği anlaşıldığından,
Dairemizce verilen 19.03.2012 gün ve 2010/6498 esas, 2012/6386 karar sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
Gündoğmuş Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13/12/2007 tarih ve 2007/53 esas, 2007/72 karar sayılı hükmün yeniden incelenmesi sonucu;
Sanığa yükletilen görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı; böylece olaylara ilişkin sorunlarda gerekçenin yeterli bulunduğu,
Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,
Cezaların kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından sanık …’in ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA, 26.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.