Yargıtay Kararı 4. Ceza Dairesi 2010/3111 E. 2012/4969 K. 05.03.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 4. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2010/3111
KARAR NO : 2012/4969
KARAR TARİHİ : 05.03.2012

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Yargı görevi yapanı etkileme
HÜKÜM : Hükümlülük

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansılan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak:
Esasa etkili işlemlerin yapıldığı; esas hakkındaki mütalaanın verildiği, hüküm fıkrasının bulunduğu 21.11.2007 tarihli duruşma tutanağının 1 ve 2. sayfalarının katip tarafından imzalanmaması suretiyle CMK.nun 219. maddesine aykırı davranılması.
Yasaya aykırı sanık …’in temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden sair yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN BOZULMASINA, kazanılmış hakkın gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 05.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

KARŞI OY:

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinde; “..Bölge Adliye Mahkemelerinin kurularak Resmi Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar CMUK’nun temyize ilişkin (322/4-5-6. fıkraları hariç olmak üzere) 305 ila 326. ncı maddelerinin uygulanacağı..” öngörülmüştür.
Temyiz hükümleri yönünden halen yürürlükte bulunan 1142 sayılı CMUK’nun ‘Temyiz Sebebi’ başlıklı 307. maddesinin 1. fıkrasında “temyiz, ancak hükmün kanuna aykırı olması nedenine dayanır”, 2.fıkrasında “bir hukuk kuralının uygulanmaması yahut yanlış uygulanması kanuna aykırılıktır”, ‘Duruşma Tutanağı’ başlıklı 264. maddesinde; “duruşma için tutulan tutanak….mahkeme
Başkanı(özürü bulunursa üyelerin en kıdemlisi) ile zabıt katibi tarafından imzalanır” hükümleri (5271 sayılı CMK’nun 288/1-2, 219/1-2. maddeleri de paralel düzenlemeler öngörmektedir) genel olarak düzenlenmiş (eksik kalan imzanın hakim mi yoksa zabıt katibi imzası mı? olduğu, bu duruşmadaki işlemlerin esaslı olup olmadığı! hususlarında hiç bir ayırım yapılmamış),
‘Kanuna muhalefet halleri’ başlıklı 308. maddesinde “8 bend halinde (5271 sayılı CMK’nun 289/1. maddesinde ise, ilk cümlede belirtildiği üzere temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da paralel olarak a’ dan i’ ye kadar 9 bend halinde) olmak üzere sınırlı sayılan nedenlerin varlığı halinde….hukuka kesin aykırılık/ kanuna mutlaka muhalefet edilmiş varsayılacağı..” ise buyurucu olarak öngörülmüş bulunmaktadır.
Bu nedenler arasında, gerekçeli kararlarda veya dosyamızda olduğu gibi duruşma tutanağında kime ait olursa olsun imza eksikliğinin bulunması halleri sayılmamıştır. Bu bağlamda, yerleşen uygulama ve literatürde sadece “imza noksanlığı” olarak ifade edilen bu eksiklikler, yeniden yargılamayı gerektiren, bu nedenle de yerel mahkeme kararının bozulmasını zorunlu kılan kanuna kesin aykırılık hallerinden değildir.
Bu haller ile bir tutulmasını gerektiren dosyaya özel bir gereklilik de yoktur. Şöyle ki, imza noksanlığına konu 21/11/2007 tarihli duruşmada taraflardan hiç birinin hazır bulunmadığı, savunma ve beyan tespiti sözkonusu olmadığı, sonrasında da sanık tarafından duruşma tutanağına geçirilen hususların sıhhatine yönelik bir iddia ileri sürülmediği gibi, dosyanın (mahkumiyet yönünde) karara çıkması sonrasında hükmü temyiz eden sanığın temyiz dilekçesinde de imza eksikliğine değinilmemiş, duruşma tutanağının içeriği yönünden sıhhati ihtilaf konusu edilmemiştir. Temyiz talebi esas olarak ‘.mahkumiyet kararının esası.’ hususuna yönelmiştir. Yargıtay incelemesi, ihtilafsız konular hariç tutulmak suretiyle sadece temyiz dilekçe kapsamına göre yapılmalıdır.
Diğer yandan,
Dosyanın UYAP sorgulaması yapıldığında, arasında bu oturumun da bulunduğu duruşmaların Bilgisayar Ağı üzerinden yapılmış, UYAP’ta kayıtlı ve temyiz incelemesi esnasında Yargıtay dairemiz paylaşımına dahil olup dosya içindeki aynı hali ile görünmektedir. 23/01/2004 yayımı tarihinden 6 ay sonra 23/07/2004 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 5. maddesinde; “güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur.”buyurucu hükmü getirildiği gibi,
5271 sayılı CMK’nun 190/1. maddesinde; “duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek….. ancak zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette ara verilerek hüküm verileceği” hükmü yer almakta olup ‘yargılamanın hızlılığı(kesiksizliği) ve usul ekonomisi’ Anayasa’nın da kabul ettiği bir ilkedir. Nitekim, Anayasanın 141/4. maddesinde; “davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir” düzenlemesi ile ifade edilmiştir. Yargılamanın uzaması, ‘usul ekonomisi’ kuralına aykırılık teşkil edeceği gibi, mağdur ve sanık haklarını da zedeler. Gecikmiş adalet, kamuoyu nezdinde yapılan yargılamanın haklılık duygusunun azalmasına neden olur. Bu suretle, uzun süren yargılamalar ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde ifadesini bulan ‘adil yargılanma hakkı’nın bir sonucu olan ‘makul sürede yargılanma hakkı’nın ihlali anlamına gelir(AİHM kararı).
Bozma konusu yapılmak istenen (21/11/2007 tarihli duruşma tutanağının 1 ve 2. sayfalarındaki katip imzası) eksikliği, noksan ikmali yoluyla birkaç ay gibi kısa bir sürede gidertilmesi mümkündür. Sadece bu nedenle bozma halinde, 04/12/2006 tarihli suça ilişkin 21/11/2007 karar tarihi ile verilen ve zaten yaklaşık 4 yıl’dan bu yana temyiz aşamasında bulunan dosyanın yerel mahkemece yeniden esasa kaydı – taraf teşkili – yeniden yargılama ve karar ile tebliği – ikinci defa/ mükerrer
işleyecek temyiz süreci şeklinde yargılamanın gereksiz yere mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılamaması suretiyle ‘adil yargılanma hakkı ihlali’ne, neticede bir çok davanın zamanaşımına uğramasına neden olunacaktır.
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargılamanın gereksiz uza tılmaması için gereken tedbirlerin alınması; yukarıda belirtilen usul hükümleri ve ilkeleri ile özellikle Anayasa maddesinin buyurucu hükmü gereği yargının görevi olup, bulunduğumuz Yargıtay denetimi aşaması itibarıyla da temyiz incelemesini yapan yargı mercii olan Yüksek Daire’mizin görevidir.
Buna göre, Yüksek Dairece Yargıtay incelemesi dilekçe kapsamına göre yapılmalı, eksik imza yönünden ise ya “imza noksanlığının mahallinde tamamlanması mümkün bulunduğu” sadece eleştiri konusu edilerek giderilmesi olanağı tanınmalı, veya şayet temyiz incelemesi için öncelikle belgenin sıhhati yönünden imza noksanlığının tamamlatılması gerekli görülmekte ise “temyiz isteği hakkında bir karar verilmeye yer olmadığına ve dosya incelenmeksizin noksan ikmali için mahalline gönderilerek imza eksikliği giderildikten sonra esastan temyiz incelemesi için yeniden Yüksek Daireye yollanılması” sağlanmalıdır.
Bu gerekçelerle, davanın zamanaşımına uğraması kuvvetle muhtemel olacak şekilde yerel mahkeme kararının sadece bu nedenle bozulmasına dair sayın çoğunluk görüşüne muhalifim.