Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2023/333 E. 2023/1639 K. 29.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/333
KARAR NO : 2023/1639
KARAR TARİHİ : 29.05.2023

MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1376 E., 2022/1588 K.
DAVA TARİHİ : 30.05.2018
KARAR : Davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Çorum Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2018/225 E., 2022/218 K.

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunu esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı; 15.12.2017 tarihinde şiddetli bel ve sağ bacak ağrısı şikayetleriyle Çorum Özel Hastanesinde çalışan davalı Dr. …’ya başvurması neticesinde yapılan muyane sonucu “lumbar ve diğer intervertebral disk bozuklukları, radikülopati ile” tanısı konulduğunu, 15.12.2017 tarihinde beyin cerrahi kliniğine yatışının yapıldığını, doktor … tarafından ameliyat edildiğini, 16.12.2017 tarihinde de taburcu edildiğini, ameliyat sonrası yaşadığı şiddetli ağrıları nedeniyle doktor tarafından yeşil reçeteli ilaçlar reçete edildiğini, görüşmeleri esnasında defaten ağrılarını dindireceği ifade edilerek içeriği ve etkisi bilinmeyen birtakım ilaçların elden verildiğini, ameliyat sonrası artan şikayetlerini davalı doktora bildirdiğini ancak doktorun bu tip ameliyatlardan sonra iyileşme sürecinin biraz zaman alabileceğini, bu nedenle herhangi bir tıbbi müdahaleye gerek olmadığını belirttiğini, başka hekimlere muayene olması sonucu ameliyatının hatalı yapıldığını, bu nedenle fıtığa yeniden müdahale yapılmazsa bu durumun geçmeyeceğini, felce bile sebebiyet verebileceğinin bildirildiğini, bunun üzerine doktor …’ya tekrardan başvurması üzerine, davalı doktorun ameliyatta hiçbir hata olmadığı ve halen iyileşmesinin uzun sürdüğü yönünde kendisini oyalamaya yönelik beyanlarda bulunduğunu, bunun üzerine son çare olarak İstanbulda bulunan Özel …Hastanesinde 09.01.2018 tarihinde yeniden ameliyat olduğunu, yapılan bu ikinci ameliyat sırasında daha önce geçirdiği ameliyatta yapılması gerekenlerin yapıldığını, ancak bu ameliyat sonrasında enfeksiyon kaptığını, bel ve ayak ağrıları tam anlamıyla düzelmediği gibi yara ve vücudunda oluşan enfeksiyondan ötürü tedavi gördüğünü ve yatağa bağımlı hale geldiğini, yurt dışında temizlik işinde bedeni gücünü kullanarak geçimini sağladığını, bu nedenlerle Çorum Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 300.000 TL manevi ve 300.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsilini istemiştir.

II. CEVAP
Davalılardan Çorum Sağlık Hiz. Yatırım A.Ş vekili; davacının şikâyetlerine ilişkin tüm muayene, tedavi ve operasyonda davalı müvekkil hastaneye ve doktora yüklenebilecek bir kusur veya ihmalin söz konusu olmadığını, tedavi sürecine ilişkin tüm işlemlerin tıp biliminin gereklerine, ilme, fenne uygun olarak azami dikkat ve ihtimamla yapıldığını, tedavi sonrası süreçte davacıda ortaya çıkan bir rahatsızlık, bedensel çalışma gücü kaybı veya azalması durumu varsa bile bu durumun doktor hatası, ihmali veya yanlış tedavisi ile doğrudan veya dolaylı ilişkilendirilebilecek bir durum olmadığını, kaldı ki tüm operasyon ve tedavilerin bünyesinde belli riskleri taşıdığını veya komplikasyon içerebildiğini, son dönemde ülke genelinde kötü niyetli bir kısım hasta ve yakınlarının ise maddi menfaat sağlamak amaçlı benzer maddi-manevi tazminat davaları açtıklarının ve sayılarının her geçen gün arttığının gözlemlendiğini, esasa ilişkin olarak yapılacak yargılama neticesi ve mahkemece resen göz önünde bulundurulacak sebeplerle haksız ve yersiz bu davanın esastan reddini istemiştir.

Davalılardan … vekili; davacıya 15.12.2017 tarihinde cerrahi tedavi önerildiğini, kendisinin kabul etmesi üzerine gerekli hazırlıklar ve tetkikler yapılarak cerrahi müdahale yapıldığını, davacının şikayetlerine ilişkin tüm muayene, tedavi ve operasyonda davalı doktora yüklenebilecek bir kusur veya ihmalin olmadığını, tedavi sonrası süreçte davacıda ortaya çıkan bir rahatsızlık, bedensel çalışma gücü kaybı veya azalması durumu varsa bile bu durumun doktor hatası, ihmali veya yanlış tedavi ile doğrudan veya dolaylı ilişkilendirilebilecek bir durum olmadığını, mahkemece davacının Adli Tıp Kurumunda muayenesinin yaptırılarak rahatsızlığın olup olmadığı, varsa da buna sebep olan veya olabilecek hususların detaylı olarak araştırılması gerektiğini belirterek haksız ve yersiz bu davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dosya kapsamına göre tedavi evraklarının getirtilerek ATK’den alınan raporda, lomber mikrocerrahi ile diskektomi ameliyatının endikasyon ve tekniğinin uygun olduğu, bu tip ameliyatlarda her türlü dikkat ve özene rağmen rezidül disk parçalarının olabileceği, bunun komplikasyon olarak değerlendirildiği, hekimin yaptığı kontrollerden önce medikal tedavi ile mevcut şikayetlerin giderilebileceği, ancak bunun yeterli iyilik sağlanmaması sonucu 3 hafta sonra çekilen kontrol MR tetkikinde rezidüel disk tespit etmesi ve hastaya yatış önermesinin biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, tüm bu bilgiler birlikte değerlendirildiğinde, Dr. …’nun uygulamalarına tıbbi hata atfedilemeyeceğinin belirtildiği, rapora itiraz üzerine ATK 7. İhtisas Kurulundan alınan raporda, ilk rapordaki hususlar tekrarlanmakla Dr. … ve Dr. …ın uygulamalarına tıbbi hata atfedilemeyeceği, hizmeti sağlık çalışanları aracılığı ile yürüten Çorum Özel Hastanesi ve Özel …Hastanesi idaresinin dosya içerisindeki mevcut belgelere göre görünür bir hatasının saptanmadığının bildirildiği, davacı vekilinin talebi üzerine üniversitelerin dava konusu ile ilgili anabilim dalında uzman bilirkişi heyetinden aldırılan raporda, her iki hekimin de gelişen komplikasyonları yönetirken izledikleri yol, yöntem ve uygulamaların, nöroşirürji pratiklerinde yeri olan doğru ve uygun uygulamalar olduğu, Op. Dr. … ve Op. Dr. …’in muayene, tedavi ve operasyonlarında taraflarına yüklenebilecek bir kusur veya ihmal söz konusu olmayıp belirtilen tedavi sürecine ilişkin tüm işlemlerin tıp biliminin gereklerine, ilme, fenne uygun olarak yapıldığı kanaatinde olduklarını bildirdikleri, alınan raporlarda davalı doktorun yapmış olduğu ameliyatta tıbben hata olmadığının belirtildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; davacının ameliyat sonra bel ve ayak ağrıları geçmek bir yana giderek arttığını, bu şiddetli ağrıları kesmek amacıyla davalı Dr. …’nun ilaç reçete ettiğini, bunlara ilaveten de içeriği ve etkisi bilinmeyen birtakım ilaçları elden verdiğini, reçete suretlerinin ilgili eczaneden istenmesine rağmen verilmediğini, akabinde taraflarınca reçete ile ilgili bilgiye ulaşmalarının kısıtlandığını, müvekkilinin ameliyat sonrası artan şikayetlerini davalı Dr. …’ya bildirdiğinde, davalının bu tip ameliyatlardan sonra iyileşme sürecinin biraz zaman alabileceğini, bu nedenle herhangi bir tıbbi müdahaleye gerek olmadığını belirttiğini, davalı Dr. …’nun hastasını yanlış yönlendirerek verdiği uyuşturucu nitelikteki ilaçlarla hastanın ağrılarını dindirmeye çalışarak yaptığı yanlışlığın üzerini kapatmak istediğini, müvekkilinin bir süre iyileşmeyi beklediğini, ancak ameliyattan yaklaşık 3 hafta geçmesine rağmen iyileşmek bir yana ağrılarının artarak devam etmesi nedeniyle davalı doktor haricindeki başka doktorlara da muayene olmak zorunda kaldığını, müvekkilinin son çare olarak İstanbul’da bulunan davalı Özel …Hastanesine başvurduğunu, davalı …’a muayene olduktan ve gerekli tetkikler yapıldıktan sonra yeniden ameliyat edilmesi gerektiğinin kendisine anlatıldığını ve müvekkilinin ilk ameliyatından 25 gün gibi kısa bir süre sonra 09.01.2018 tarihinde Özel …Hastanesinde tekrar operasyon geçirdiğini, ilk ameliyatta bir tedavi yapılmadığını, halk arasında “açma-kapama” denilen ameliyat yapıldığını söyleyen …’ın müvekkilini ameliyat etmek istediğini, yeniden ameliyat olmak zorunda kalmasının kendisini gerek maddi yönden gerekse manevi yönden yıpratıcı bir sürece sürüklediğini, ikinci ameliyat sonrasında müvekkilinin daha da elzem bir durumla karşı karşıya kaldığını, henüz iyileşmemiş ameliyat yarasına gerekli hijyenik önlemler alınmayarak ve olası riskler göz ardı edilerek yapılan ikinci müdahale nedeniyle, müvekkilinin bünyesinde ve yara bölgesinde sürekli artan bir enfeksiyona sebebiyet verildiğini, müvekkilinin kan zehirlenmesi olarak tabir edilen septik şokla karşılaştığını, şikayetlerinin arttığını, yüksek olan CRP değerlerinin düşürülemediğini, müvekkilinin bel ve ayak ağrıları tam anlamıyla düzelmediği gibi hayatının alt üst olduğunu, bu sorun nedeniyle Avustralya’ya dönmesinden sonra günlerce hastanede yatan müvekkilinin işinden ayrılmak zorunda kaldığını, anne ve eşine karşı ailevi sorumluluklarını yerine getiremeyecek duruma düştüğünü, taraflarınca sunulan uzman mütaalası ve…hastanesi raporlarının mahiyetinin bilirkişi incelemesi olduğunu ve ilk derece mahkemesinin kararının dayanağı olan 10.03.2022 tarihli bilirkişi raporu ve diğer raporlarla çelişkili olduğunu, bilirkişi raporunda 43 yaşındaki müvekkilinin yanlış tıbbi uygulamalar mevcut değil ise hangi sebeple iş göremez duruma düştüğüne dair açıklamalar bulunmadığını, bu konudaki çelişkinin giderilmesi adına farklı bilirkişi ve üniversite hastaneleri dahil hastanelerden rapor alınması gerektiğini, 10.03.2022 tarihli 65 sayfalık bilirkişi heyeti raporunun tamamının davadaki tüm belgelerin kopyalanıp yapıştırılmasından ibaret olduğunu, raporda gerekçelendirme inceleme olmadığını, Yargıtay’ın genelde bu konuda Üniversite Hastanelerinden oluşturulan bir heyetin rapor vermesini gerekli gördüğünü belirterek yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olmadığını belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; yerel mahkemenin 04.10.2018 tarihli duruşmasının 1 nolu ara kararı gereğince … ile Özel …Hastanesi aleyhine açılmış davaların HMK’nun 167’nci maddesi gereğince tefrikine ve ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verildiğinin görüldüğü, dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara, birbirini teyit eder nitelikteki ATK Raporları ile Bilirkişi Heyet Raporuna ve dairemizce de benimsenen gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, birbirini teyit eder nitelikteki hükme esas alınan bilirkişi raporlarının yeterli açıklıkta bulunduğu, bu nedenle inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf taleplerini tekrarlayarak, ameliyattan sonra yara enfeksiyonu ve interspace enfeksiyon gerçekleştiğini, bu nedenle hastanın hala yaşadığı ülkede paranteral antibiyotik tedavisi gördüğünü ve yatağa bağımlı olup işine dönemediğini, hatalı bir ameliyattan 10-15 gün gibi kısa bir süre sonra düzeltmeye yönelik ikinci bir ameliyat sonrası enfeksiyon gelişme riski önceki ameliyata göre çok daha fazla olduğu için hastanın şikayetleri tamamen geçse bile hastanın hemen taburcu edilmemesi gerektiğini, ağızdan verilecek bir ilaç ile kesinlikle yetinilmemesinin gerektiğini, hastaya 15.12.2017 tarihinde düzeltme ameliyatı yapan, ancak ameliyat sonrası enfeksiyon riskine karşı ciddi bir önlem almadan hastayı ameliyatın ertesi günü taburcu eden İstanbul Özel …Hastanesi beyin ve sinir cerrahisi uzmanı Op.Dr.M. …’ın kusurlu olduğunu, raporlarda müvekkilin sakatlığının sebebinin açıklanmadığını, ikinci ameliyatın gerekliliğinin dayanak ve gerekçesinin gösterilmediğini, taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli düşünce içermeyen davaya konu olayla ilgili alanında uzman ve akademik kariyere sahip olmayan kişilerce hazırlanmış bir rapor olan 10.03.2022 tarihli bilirkişi raporunun mütaalasına dayanılarak hüküm kurulamayacağını, Üniversite hastanelerinin doktorlarından oluşan heyete rapor tanzim ettirilmek üzere bilirkişi raporu alınmadığını ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, davalı özel hastane ve doktorun vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1- Davanın temeli vekalet sözleşmesidir. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.)

2- Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (TBK’nın 400 üncü maddesi). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.

3- Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK’nın 510 uncu maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.

3.Değerlendirme
Temyizen incelenen karar; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine ve özellikle diğer davalı doktor ve hastane yönünden açılmış davanın tefrik edilmiş olmasına, dosya kapsamında alınan birbiriyle uyumlu bilirkişi raporlarında dava konusu olayda davalı hastane ve doktora atfı kabil bir kusurun olmadığının tespit edilmiş olmasına göre usul ve kanuna uygun olup, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

29.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.