Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2023/318 E. 2023/1768 K. 05.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/318
KARAR NO : 2023/1768
KARAR TARİHİ : 05.06.2023

MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/461 E., 2022/447 K.
DAVA TARİHİ : 01.10.2015
KARAR : Davanın kısmen kabulü
İLK DERECE MAHKEMESİ : Balıkesir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2015/969 E., 2021/22 K.

Taraflar arasındaki vekalet sözleşmesinden doğan maddi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde; davalı avukat ile Burhaniye Belediye Başkanlığı tarafından yıktırılan taşınmazlarının tazmini konusunda dava açmak üzere anlaştığını, davalının bu davaya ilişkin masraf olarak 4.500 TL aldığı halde açması gereken davayı açmadığını, bu konu hakkında şikayeti üzerine Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/157 E. ve 2011/202 K. sayılı ceza dava dosyası ile yargılama yapılarak davalının cezalandırılması şeklinde hüküm kurulduğunu, yıkım kararına konu taşınmazların bulunduğu arsa hakkında yapılan imar değişikliğine ait belediye kararı hakkında Balıkesir İdare Mahkemesinin 2007/202 E. sayılı dava dosyası ile iptal kararının verildiğini, davalının almış olduğu masrafa rağmen belediye aleyhine tam yargı davası ikame etmeyerek ve yine daha sonra ikame ettiği davada da eksiklikleri yapılan tebligata rağmen gidermeyerek zamanaşımı süresini geçirdiğini, tam yargı davasına konu edilecek olan tazminatın kaybına sebep olduğunu, Burhaniye Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/12 E. sayılı D.İş dosyası üzerinden yapılan tespite göre dava konusu yapılacak taşınmazların yıkım tarihindeki değerinin hayvan damı olarak 96.082,35 TL, tavuk kümesi için de 67.561 TL olarak ve toplamda 163.643 TL olarak tespit edildiğini, kusurlu davranışı ile davalının bedel kaybına sebep olduğunu belirterek 163.643 TL’nin 29.11.2006 vekalet tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı cevap dilekçesinde; davada yetkili mahkemenin Bursa Mahkemeleri olduğunu, zamanaşımı itirazının olduğunu, gerek vekalet aktinden doğan 5 yıllık gerekse genel tazminat davası için gerekli olan 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini, davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacı tarafından tarafına tam yargı davası açmak üzere vekalet verildiğini ve yargılama gideri avansı olarak da 4500 TL para verildiğini, ancak daha sonra tam yargı davası açma süresinin geçtiği gözönüne alınarak iptal davasının sonuçlanmasından sonra dava açılmasına karar verildiğini, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (2577 sayılı Kanun) 12 ve devamı maddeleri gereğince tam yargı davalarının iptal davası ile birlikte veya iptal davası sona erdikten sonra açılabileceğini, davacının kendisine vekalet verip dava açmasını söylediği zaman iptal davasının açılmış olduğunu öğrendiğini, kendisine de iptal davası sonuçlanmadan dava açamayacaklarını ve süresinde dava açılmaması nedeniyle kaybettikleri takdirde masraf ve vekalet ücreti yükünün ağır olacağını izah ettiğini, ancak ısrarları karşısında Balıkesir İdare Mahkemesinde tam yargı davası açtığını, davacının daha sonra kendisini azlederek dosyayı başka avukata verdiğini ve kendisini şikayet ettiğini, davacının kendisini azledip başka avukatı yetkilendirdiği tarihte henüz zamanaşımı süresinin dolmadığını, yeniden dava açabileceğini ya da eksiklik nedeniyle red olunan davanın eksikliklerini tamamlayabileceğini, zira 2577 sayılı Kanun gereğince iptal davası sonuçlandıktan sonra tam yargı davası açabileceğini veya idareye doğrudan başvuruda bulunabileceğini, davacıya doğrudan tam yargı davası açma süresini kaçırdığı için yeni bir süre kazandırmış olmasına rağmen kendisini sorumlu tuttuğunu, davacının kasten dava açmayarak zararını kendisinden tazmin etme yoluna gittiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davanın vekalet sözleşmesinde vekilin özen borcuna aykırılık nedenine dayalı maddi tazminat istemine ilişkin olmasına; derecattan geçerek kesinleşen ve hukuk hakimi yönünden de artık bağlayıcı nitelik taşıyan ceza yargılamasında tespit edilen maddi vakıalar bağlamında davacı vekil edenin Burhaniye ilçesi Şarköy köyünde bulunan taşınmazı üzerindeki yapıların yıkılmasına dair Burhaniye Belediyesinin eylem ve işlemlerine karşı dava açmak için Avukat Ahu Aydınlıgil ile anlaşmasına; vekaletname vererek bu avukat tarafından Bursa 3. İdare Mahkemesine 19.06.2006 tarihinde iptal davası açılmasına; Bursa 3. İdare Mahkemesinin 24.07.2007 tarihli ve 2006/1971 E., 2007/1165 K. sayılı yetkisizlik kararı sonrasında dosyanın Balıkesir İdare Mahkemesinin 2007/202 E. sırasına kaydedilmesine; devamında bu dosyada Avukat Ahu Aydınlıgil’in vekillikten istifa etmesine ve davacı vekil edenin, dava dışı vekiller Avukat Zafer Kırelli, Avukat Çağdaş Karabaş ve Avukat … Türkal’a vekalet vererek davaya devam ettirmesine; Bursa İdare Mahkemesinde davanın açılmasından sonra davacı ile davalı arasında vekalet sözleşmesi kurulmasına ve Burhaniye Noterliğinin 29.11.2006 tarihli ve 11308 yevmiye nolu işlemiyle vekaletname tanzim edilmesine; böylelikle davalının, davacının vekilliğini üstlenmesine; taraflar arasında davacı vekil edenin Şarköy ilçesindeki taşınmazında bulunan yapının Burhaniye Belediyesi tarafından yıkılmasına yönelik oluşan zararın tazmini amacıyla idari yargı yerinde dava açılması hususunda vekaletin kapsamının belirlenmesine; davalı vekilin 4.500 TL vekalet ücreti ve masraf adı altında davacı vekil edenden para almasına; vekil edenin hesap verme yükümlülüğü gereğince davacıya dava açtığını söyleyerek 2 yıl kadar oyaladıktan sonra Balıkesir İdare Mahkemesinde 2008/818 E. sayılı dosyasına dilekçe vererek dava açmasına ancak dilekçedeki eksiklikler nedeniyle dilekçenin reddedilerek davalı vekile 30 gün içinde eksikliklerin giderilmesi için süre verilmesine; bunun üzerine davalı tarafından 03.08.2008 tarihinde dosyaya yeniden dilekçe sunulmasına; dilekçedeki eksikliklerin giderilmesine dair ibraz edilen dava dilekçesi sonrasında dosyanın Balıkesir İdare Mahkemesinin 2008/1095 Esasına kaydedilmesine ve fakat bu dilekçede de eksiklikleri tam olarak gidermediğinden bahisle dilekçenin reddedilerek 30 günlük süre verilmesine; bu kararın davalıya tebliğine rağmen davalı vekilin tekrar dilekçe sunmayarak davanın reddine sebep olmasına; söz konusu eylemi nedeniyle davalı vekil edenin görevi kötüye kullanma suçundan mahkum olmasına ve söz konusu hükmün temyiz denetiminden geçerek kesinleşmesine; bilirkişi heyeti raporu uyarınca davacı vekil edenin zarar miktarının seçenekli olarak saptanmasına ve söz konusu bilirkişi raporunun somut olayla uyumlu, ayrıntılı ve denetime elverişli olmasına; idare tarafından yapının haksız yıkılmasına dayalı tam yargı davasında Balıkesir İdare Mahkemesinin 20.08.2008 tarihli ve 2008/1095 E., 2008/982 K. kararıyla bildirilen eksiklikler tamamlanarak usulüne uygun biçimde yeniden dava açılmak üzere dava dilekçesinin reddine karar verilmesine; söz konusu usulden ret hükmünün kesin hüküm teşkil etmemesine ve davacı tarafça süresinde yeniden tam yargı davası açılmasının mümkün olmasına; bu sebeple halen tam yargı davası açmak için süre ve hukuki imkanının bulunmasına karşın bu yola tevessül etmeyen davacı vekil edenin meydana gelen zararın artmasında kusuru bulunmasına ve hükmedilecek maddi tazminattan indirim yapılması gerekmesine; öte yandan tam yargı davalarının idari işlemin iptali davasından bağımsız olarak müstakilen açılabileceği gibi, iptal davasının sonucu beklenmek suretiyle süresi içerisinde daha sonra da açılabilmesine; bu halde iptal kararının tebliğinden itibaren idari dava açma süresinin işlemeye başlayacağına; eldeki olayda iptal davası niteliğindeki parselasyon uygulama işleminin iptal edilmesi talebine yönelik Balıkesir İdare Mahkemesinin 2007/202 E., 2009/1598 K. sayılı kararıyla iptale hükmedilmesine ve iş bu hükmün temyiz denetiminden geçerek kesinleşmesine; Danıştay onama kararının davacı tarafa 12.08.2014 tarihinde usulünce tebliğ edilmesine; bu kapsamda davacının, daha öncesinde işleyen süre bulunmadığından işbu tarihten itibaren 60 gün içerisinde tam yargı davası açmasının söz konusu olmasına ve davalı yönünden temerrüdün ise bu sürenin tamamlandığı tarihte başlamasına göre davanın kısmen kabulü ile 37.191,94 TL’nin temerrüt tarihi olan 14.10.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı; ceza yargılaması sonucunda davalı hakkındaki ihmal suretiyle görevini kullanma suçunun sabit olduğunu, delil tespiti dosyası ile davacının zararının 163.643 TL olarak tespit edildiğini, ancak dava dosyasında alınan bilirkişi raporlarının zararı tam ve gerçeğe uygun bir şekilde yansıtmadığını, delil tespiti raporunda 2006 yılı imalat maliyet bedellerine göre tüm inşai kalemlerin teker teker metrajları çıkartılarak maliyet hesabı yapıldığını ve yıkılan yapının belediyece verilmiş yapı ruhsatı bulunduğunun, bu haliyle imar parseli durumunda olduğunun belirtildiğini, olay yerinde çekilen resimlerle her şeyin ayrıntılı olarak tek tek izah edildiğini, ancak bu davada alınan bilirkişi raporunda neredeyse bu rapora hiç değinilmediğini, “17.08.2015 tarihli inşaat mühendisi Erol Ablak tarafından hazırlanan 2006 yılı Bayındırlık Bakanlığı rayiç bedelleri baz alınarak yapılan hesaplamalara katılmıyoruz” denilerek hangi noktalarda bu raporun kabul edilmediği, hangi mevzuat veya uygulamaya aykırı olduğu, kabul edilmeme sebeplerinin ne olduğu açıkça belirtilmeyerek gerçek zararın 1/4’ü oranında bir zarar tespit edildiğini, bunun kabulünün mümkün olmadığını, mülkiyet hakkına halel gelmiş olduğunu, ayrıca mahkemenin zarardan %50 oranında indirim yapılabilmesi konusundaki takdir hakkının tamamını aleyhine kullanmasının da hakkaniyete aykırı olduğunu, hukukçu olmaması nedeniyle hukuki süreleri bilmesinin beklenmeyeceğini, tek bildiği avukatının davayı zamanında açmamış olduğu olduğunu, tazminatın yarı oranında indirilmesinin doğru olmadığını, mahkemenin faiz konusunda da hatalı karar verdiğini, vekaletname verme tarihi 29.11.2006 olduğu için, faizin bu tarihten itibaren işlemesi gerekirken 14.10.2014 tarihinin temerrüt tarihi kabul edildiğini, kararın usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; kesinleşen ceza mahkumiyeti kararı ile davalının davacıya ait taşınmaz üzerindeki yapıların yıkılmasına dair belediyenin eylem ve işlemleri nedeniyle uğranılan zararın tazmini için tam yargı davası açılması yönünden üstlendiği vekalet görevinde mesleğinin gerektirdiği özen borcuna aykırı davrandığı sabit olduğu, davalının vekaletname tarihinden itibaren yaklaşık 2 yıl boyunca bu davayı açmadığı, açtıktan sonra da dava dilekçesindeki eksiklikleri gidermemesi ve bu konuda davacıyı bilgilendirmiş olduğunu ispatlayamaması karşısında davacının tam yargı davası açılması için kanunda öngörülen süreyi kaçırmasında kusurlu olduğu, nitekim bu hususun mahkemenin kabulünde olduğu ve hükmün davalı tarafça istinaf konusu edilmediği, dolayısıyla olayda tazminat davasının koşullarının gerçekleştiği, davalının açtığı tam yargı davası üzerine idare mahkemesince verilen kararın usulüne uygun biçimde yeniden dava açılmak üzere dava dilekçesinin reddi yönünde olduğu, söz konusu kararın usuli bir karar olduğu, davacı tarafça süresinde yeniden tam yargı davası açılmasının mümkün olduğu, davalı tarafça bu aşamada kendisinin azledildiğini ispatlayamadığı, 2010 yılında davalı hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunan davacının bu tarih itibariyle davalının kusurlu eyleminden haberdar olduğu, idare mahkemesi kararının 2008 tarihli olduğu, öte yandan idari işlemin iptaline ilişkin davanın 2014 yılında kesinleşmiş olduğu, yaklaşık 6 yıllık sürede davacının da açılan tam yargı davasının akıbetini araştırması veya azledilmemiş ise vekilinden bilgi alması gerektiği, 2014 yılında kesinleşen ve davacıya tebliğ edilen iptal kararından sonra ise 2577 sayılı Kanun’un 12 inci maddesi uyarınca yine süresinde tam yargı davası açabileceği, bu yolu kullanmayan davacının da zararın artmasına neden olduğu, davalı ile eşit derecede kusurlu olduğu, davacının davalının kusuru nedeniyle uğradığı zarar miktarının tespiti için bilirkişi raporu alındığı, raporda delil tespiti raporunda hesaplamanın 2006 yılı Bayındırlık Bakanlığı rayiç bedelleri baz alınarak yapılmış olması nedeniyle hesaplamaya katılmadıkları ve hesaplamanın mülga Bayındırlık ve İskan Bakanlığının mimarlık ve mühendislik hizmet bedellerinin hesabında kullanılacak 2006 yılı yapı yaklaşık birim maliyetleri hakkında tebliği uyarınca hesaplama yapılması, aşınma paylarına ilişkin oranları gösteren cetvelinin yığma kargir binaların yıpranma oranlarının baz alınmasının daha uygun olacağı belirtilerek yapıların değerinin hesaplandığı, davacının tebliğe göre grup tespitinin hatalı olduğu yönündeki itirazları ise ek raporda “tebliğde açıkça belirtilen ahır ve kümes yapıları için II-B ve I-B gruplarının dikkate alındığı, ahır yapısının III-A ve kümes yapısının II-B gruplarından maliyetinin hesaplanamayacağı, konut grubundan değerlendirme yapılamayacağı” şeklindeki açıklama ile karşılandığı, davacı tarafın raporun yetersiz olduğu yönündeki istinaf sebeplerine de itibar edilmediği, idari işlemin davacıya tebliğinden itibaren yasal tam yargı davası açma süresinin dolduğu tarih itibariyle davacı zararı oluştuğu, davalı yönünden temerrüdün ise zararın meydana geldiği tarihten itibaren oluşacağı gerekçesiyle, başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı; tazminat miktarının tespiti konusunda Burhaniye Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/12 D.İş sayılı dosyasının tazminatı çok ayrıntılı bir raporla 163.643 TL olarak hesapladığını, dava dosyasındaki raporla arada bulunan fahiş farkın nereden kaynaklı olduğuna dair tatmin edici bir hukuki ve teknik tespit bulunmadığını, itirazların ek raporda genel geçer ifadelerle geçiştirildiğini, istinaf mahkemesince de bunun değerlendirilmesinin yapılmadığını, dava dosyasındaki bilirkişi raporunda “17.08.2015 tarihli inşaat mühendisi Erol Ablak tarafından hazırlanan 2006 yılı Bayındırlık Bakanlığı rayiç bedelleri baz alınarak yapılan hesaplamalara katılmıyoruz” denilerek hangi noktalarda bu raporun kabul edilmediği, hangi mevzuat veya uygulamaya aykırı olduğu, kabul edilmeme sebeplerinin ne olduğu açıkça belirtilmediğini, alelusul bir rapor verildiğini, gerçek zararın çok çok altına bir zarar tespit edildiğini, mülkiyet hakkına halel geldiğini, zarardan %50 oranında indirim yapılabilmesi konusundaki takdir hakkının tamamının aleyhine kullanmasının da hakkaniyete aykırı olduğunu, hukukçu olmadığını, hukuki süreleri bilmesinin beklenemeyeceğini, tek bildiğinin avukatının davayı zamanında açmamış olduğunu, faiz konusunda da hatalı karar verildiğini, vekaletname verme tarihinin 29.11.2006 olduğu için faizin bu tarihten itibaren işlemesi gerektiğini, yasal faiz oranının artan enflasyon oranı karşısındaki güçsüzlüğü ile de tamamen komik bir rakama düştüğünü ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekilin özen borcuna aykırılığı dolayısıyla uğranılan maddi zararın tazmini istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun İptal ve Tam Yargı Davaları başlıklı 12 nci maddesi şöyledir:
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) Vekâletin kapsamı başlıklı 504 üncü maddesi
“Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir.
Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar.
Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.” şeklindedir.

3. 6098 sayılı Kanun’un Genel olarak başlıklı 506 ncı maddesi “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.

4. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.03.2015 tarihli ve 2013/13-1471 E., 2015/888 K. sayılı ilamında; “Vekilin sorumluluğuna dayanan davalarda üstlenilen görevin ihmali sonucu zararın doğup doğmadığının ve davalar açılsaydı ve görev ihmal edilmeseydi elde edilecek menfaat belirlenerek zararın tespitiyle görevi ihmal ile zarar arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığının saptanması gerektiği” belirtilmiştir.

3.Değerlendirme
Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere ve özellikle davacı tarafından davalıya 29.11.2006 tarihinde tam yargı davası açılması için 4.500 TL masraf ödemesi de yapılarak vekaletname verildiği, söz konusu hususun davalının da kabulünde olduğu, ancak davalı tarafından 12.06.2008 tarihinde açılan tam yargı davasında dilekçede eksiklik nedeniyle dilekçenin reddine karar verildiği, dilekçenin reddine ilişkin usuli kararın 03.09.2008 tarihinde kesinleştiği, bunun üzerine davacının davalının özen borcuna aykırılığı nedeniyle 24.11.2008 tarihinde Savcılığa şikayet dilekçesi verdiği, Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.03.2016 tarihli ve 2016/48 E., 2016/57 K. sayılı ilamıyla davalı hakkında 2 ay 15 gün hapis cezasının ertelenmesine kararı verildiği, kararın kesinleştiği, söz konusu ceza davasında ve yıkım kararının iptali davasında davacının davalı dışında vekil Avukat Çağdaş Karabaş tarafından temsil edildiği, yıkım kararının iptaline ilişkin Danıştay onama ilamının vekil Avukat Çağdaş Karabaş’a 12.08.2014 tarihinde tebliğ ediliği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usuli Kanunu’nun 12 nci maddesine göre iptal kararından sonra 60 gün içerisinde tam yargı davası açma hakkının olduğu, davacının kendi kusuru ile iptal ve ceza davasında da davalı haricinde vekille temsil edilmesine rağmen tam yargı davasını süresinde açmayarak zararın artmasına sebebiyet verdiği, davacının müterafik kusurunun bulunduğu, takdiri indirim oranın yerinde olduğu, süresinde tam yargı davası açılamaması nedeniyle zararın 14.10.2014 tarihinde doğduğu, 14.10.2014 tarihinden itibaren faizin işletilmesinin yerinde olduğu, 21.08.2019 tarihli bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu, 2015/12 D.İş dosyasında yer alan tespitlere katılamama sebebinin 21.08.2019 tarihli bilirkişi raporunda ve 03.03.2020 tarihli ek raporda açıkça belirtildiği, davacının itirazlarını karşılar nitelikte olduğu anlaşılmakla davacının temyiz sebeplerinin reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

05.06.2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.