Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2023/1966 E. 2023/1651 K. 30.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/1966
KARAR NO : 2023/1651
KARAR TARİHİ : 30.05.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/102 E., 2022/1343 K.
DAVA TARİHİ : 22.04.2015
KARAR : Davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 6. Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2015/925 E., 2019/387 K.

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’in gebelik nedeniyle davalı şirketin işlettiği Özel Erdem Hastanesine başvurduğunu, doğumun yaklaşması üzerine hastanede son tetkiklerin yapıldığını ve doğumun davalı doktor tarafından 27.03.2013 tarihinde gerçekleştirildiğini, müvekkillerinin müşterek çocuğu olan ….’in dünyaya geldiğini, doğumdan sonra hastane hekimlerinin çocukta herhangi bir sorun olmadığını, sağlık durumunun iyi olduğunu belirttiklerini, ancak bebeğin sağ kolunu hareket ettiremediğini ve omzunda morluklar olduğunu fark ettiğini, bunu hastane hekimlerine bildirdiğini, hastane hekimlerinin bu durumun olağan bir durum olduğunu, sorunun birkaç gün sonra kalmayacağını müvekkillerine söylediğini, ertesi gün 28.03.2013 tarihinde bebeğin taburcu edildiğini, müvekkillerinin endişesi üzerine bebeğin yeniden muayenesi için 29.03.2013 tarihinde aynı hastaneye başvurduğunu, alınan raporda “asimetrik moro” sağda negatif ibarelerinin yer aldığını, 09.04.2013 tarihinde yeniden bebeğin muayeneye getirilerek rapor aldırıldığını, müvekkillerinin bundan sonra fizyoterapist …’a başvurduğunu, fizyoterapist raporunda bebeğe “doğumsal brakiyal plexus paralizisi (kol felci)” tanısının konulduğunu, aynı raporda bebeğin sadece sol kolunun parmaklarını oynatabildiği, kolun sinirlerinin doğumda zarar gördüğünün belirtildiğini, müvekkillerinin bebeği, tedavisi için pek çok kurum ve kişiye götürdüklerini, ancak tedavi konusunda olumlu sonuç alamadıklarını, davalı doktor ve hastanenin gerekli tıbbi özeni göstermediğini, hastane ve hekim tarafından bilgilendirme, aydınlatılma yapılmadığını, operasyon sonrası oluşan zarar konusunda müvekkilerine bilgi verilmesi, bu durumun düzeltilmesi konusunda ne gibi girişimler olduğu, olabileceği, bundan sonra ne gibi önlemler alınabileceği konusunda herhangi bir adım atılmadığını, hastanenin doğum yaralanması olmasına rağmen hiçbir risk yokmuşçasına bebeği ve ailesini taburcu ettiğini ve bu konuda herhangi bir bilgilendirme yapmadığını, müvekkillerinde çalışma gücünün geçici ve sürekli kaybının bulunduğunu belirterek, çalışma gücünün geçici ve sürekli kaybı için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000 TL, tedavi giderleri ve diğer masraflar için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 1.000 TL maddi tazminat ile bebek Mehmet Bera için 300.000,00 TL, anne … için 100,000,00 TL, baba … için 100.000,00 TL olmak üzere toplam 500.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 27.03.2013 tarihinden itibaren ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı … cevap dilekçesinde özetle; tecrübeli bir doktor olduğunu, yaşanan olayda herhangi bir kusurunun bulunmadığını, davacının da belirtmiş olduğu gibi, 27.03.2013 tarihinde sancı ve su gelişi şikayetiyle hastaneye başvurduğunu, hastanın gebelik öncesi takiplerinin de kendisince yapılmış olup herhangi bir anormallik tespit edilmediğini, omuz takılması riskini artıran risk faktörleri özellikle de gestasyonel diabet saptanmadığını, yatışında tarafından servikal açıklık 3-4 cm kemik pelvis normal doğum için müsait baş gelişi olarak muayene edildiğini, yapılan ultrasonografide fetal ağırlığın yaklaşık 3600 +/- 500 gram ölçüldüğünü ve hastanın normal doğuma onayının yazılı ve sözlü olarak alındığını ve tıbbi olarak da sezaryen gerektiren bir durum saptamaması nedeniyle normal doğum yatışı yapıldığını, hastaya olası risklerin anlatıldığını ve komplikasyonlar konusunda bilgilendirilerek normal doğum onamı alındığını, açıklık tam olunca hastanın doğumhaneye alındığını, fetal başın inişi ve çıkışında hiçbir zorluk yaşanmadığını ancak omuz çıkışında zorlanma olduğunu, omuz takıldığı sırada suprapubik baskı ve omuz çıkarma manevraları yapıldığını ve hastanedeki diğer kadın doğum uzman doktorlarından o an müsait olan Op Dr. Sevil Ateş Eren’in doğumhaneye çağrıldığını, çok kısa bir sürede önce arka omuz (sol) sonra ön omuzun (sağ) çıkarıldığını, bu sırada yapılan manevraların usulüne uygun kitabi bir şekilde uygulandığını, dava dilekçesinde belirtildiği gibi özensiz davranılmadığını, bu müdahalenin fetüsün oksijensiz kalmasını önlemek adına hızlı ve başarılı şekilde yapıldığını ve bebeğin oksijensiz kalmasının önüne geçildiğini, bebeğin doğduktan sonra hemen hazır bulunan çocuk doktoruna teslim edildiğini ve ilk muayenesinin takibi ve tedavisinin yenidoğan çocuk uzmanları tarafından yapıldığını, kusurunun olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı Çakmak Özel Sağlık Hiz. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı doktorun uzun yıllardır kadın doğum uzmanı olarak çalıştığını, son derece başarılı bir hekim olduğunu, doğumda herhangi bir kusurunun olmadığını, omuz takılması durumunda bunun en öngörülebilir durum olduğunu, hatalı doğumun söz konusu olmadığını, olayın komplikasyon olarak nitelendirilebileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; ”hasta ile doktor arasındaki ilişkinin vekalet akdinden ibaret olduğu, tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; dosyadaki Adli Tıp raporu, kadın doğum ve çocuk anabilim eğitim dallarıyla tıp hukuku alanında uzman bilirkişi heyetinden alınan bilirkişi raporlarında davalı doktorun kusurunun bulunmadığı yönünde tespit ve görüşe yer verilmesi karşısında davacıların iddialarına itibar etmenin mümkün olmadığı, ayrıca doktorun kusuru olmadığından dolayı adam çalıştıran diğer davalı hastanenin de sorumluluğundan söz edilemeyeceği” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hastane ve hekim tarafından gerekli aydınlatmanın yapılmadığını, davanın başından beri dosyanın içinde tıp hukuku uzmanı bir heyete gönderilmesini talep ettiklerini, nitekim bu talebin 16.05.2016 tarihli dilekçelerinde de görüleceğini, 28.06.2016 tarihli 4.celse 1 no.lu ara kararda bu talebin kabul edildiğini ancak, kalem tarafından dosya bilirkişiye gönderilirken bu önemli hususun dikkatlerden kaçtığını ve içinde tıp hukuku uzmanı olmayan başka bir heyete dosyanın gönderildiğini, gelen raporun ise bilimsellikten uzak, özensiz, hangi kurumda ve hangi uzmanlıklara sahip oldukları belli bile olmayan heyet tarafından yazılmış bir rapor olduğunu, mahkemeye sunulan bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya elverişli olmadığını beyan ederek davanın reddi kararının kaldırılmasını ve davanın tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; ”iddia, savunma, dosya kapsamı, alınan bilirkişi raporları, olayın meydana geliş şekli hep birlikte değerlendirildiğinde; davacı …’in doğumunda davalı doktor ve hastanenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı, olayın komplikasyon olarak değerlendirildiği, alınan ATK ve bilirkişi raporlarının da bu şekilde olduğu anlaşılmakla mahkemece yazılı şekilde davanın reddine ilişkin karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle, davacıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz başvuru dilekçesinde özetle; istinaf başvuru dilekçesinde yer alan itirazlarını tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekilin özen yükümlülüğüne aykırı davranmasından kaynaklı maddi manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme
” kenar başlıklı 506 ncı maddesi şöyledir: “ Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.”

2. 6098 Kanun’un “Hesap verme” kenar başlıklı 508 nci maddesi ise; “Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür. Vekil, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlüdür. ” şeklindedir.

3.”Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. O nedenle sağlık memuru ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özelliklerinin gözönünde tutulması, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılması ve en emin yolun seçilmesi gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, (doktordan) tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, 6098 Sayılı Kanun’un 510/1 inci maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.” (Dairemizin 13.12.2022 tarihli, 2022/6760 E., 2022/9419 K. sayılı kararı.)

4. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266 ncı maddesinin birinci fıkrası gereği; ”Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.”

3. Değerlendirme
Davacılardan …’in 27.03.2013 tarihinde vajinal doğum yoluyla davalı hastanede, diğer davalı Doktor Kadriye Şener’in yönetiminde Mehmet Bera Şimşek’i dünyaya getirdiği, anne ve bebeğin doğumdan bir gün sonra 28.03.2013 tarihinde taburcu edildiği, ailenin 29.03.2013 tarihinde tekrar davalı hastaneye başvurduğu ve burada çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının düzenlediği raporda ”asimetrik moro, sağda negatif” ibarelerinin yer aldığı, ailenin 09.04.2013 tarihinde fizyoterapiste başvurduğu ve burada bebeğe ”doğumsal brakiyel plexus paralizisi (kol felci)” tanısının konulduğu anlaşılmıştır.

Somut olayda bebekte komplikasyon (doğumsal brakiyel plexus paralizisi) geliştikten sonra, koldaki sinir zedelenmesi tespit edilerek davalı hastanede tedavi sürecinin başlatılıp başlatılmadığı, bu süreçle ilgili yapılanlarda davalı hastanenin bir kusurunun olup olmadığı, davalı hastanenin kusurlu olduğunun tespit edilmesi durumunda, kusurun sonuca etkili olup olmadığının belirlenmesi amacıyla konusunda uzman bilirkişi heyetinden yeniden rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı İstinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

30.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.