Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/8535 E. 2023/1367 K. 09.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/8535
KARAR NO : 2023/1367
KARAR TARİHİ : 09.05.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/2689 E., 2022/1240 K.
DAVA TARİHİ : 25.02.2016
KARAR : Davanın kabulüne
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2017/824 E., 2019/971 K.

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı; gayrimenkul danışmanlığı yaptığını, davaya konu taşınmazın satın alınması hususunda davalı ile 14.05.2015 tarihli gayrimenkul tellallık sözleşmesi imzaladığını, sözleşme ile taşınmazın, davalı tarafça veya davalının ortağı ya da idarecisi bulunduğu şirket, şirketin ortak olduğu kuruluşlar ya da kan ve sıhri hısımlarınca satın alınması halinde 50.000 USD+KDV komisyon ücreti ödeneceğinin kararlaştırıldığını, ancak davalı tarafından kendisi saf dışı bırakılarak, taşınmazın davalının ortağı ve idarecesi bulunduğu … Nakliyat Paz. San. Tic. Ltd. Şti. tarafından 15.10.2015 tarihli sözleşme ile satın alındığını, davalının söz konusu tellallık sözleşmesi uyarınca kendisine 59.000 USD hizmet bedeli ödemekle yükümlü olduğunu, buna rağmen sözleşmeye aykırı davranıp edimini yerine getirmediğini, çekmiş olduğu ihtarnameye de olumlu cevap vermediğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000 USD’nin temerrüt tarihi olan 30.12.2015 tarihinden itibaren işleyecek Devlet bankalarının Amerikan Doları ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş; 13.03.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 59.000 USD’ye yükseltmiştir.

II. CEVAP
Davalı; davacı ile imzaladığı tellallık sözleşmesine konu taşınmazın kendisi tarafından değil ortağı olduğu şirket tarafından satın alındığını, her ne kadar tellallık sözleşmesinde, taşınmazın, ortağı veya idarecesi olduğu şirket tarafından satın alınması halinde komisyon ücreti ödemekle yükümlü olduğu kayıt altına alınmış ise de, bu kayıtların genel işlem koşulu olduğunu, yazılmamış sayılması gerektiğini, kaldı ki dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğini, sözleşmenin bir an için geçerli olduğu varsayılsa bile, 59.000 USD olarak kararlaştırılan komisyon ücretinin fahiş olduğunu, hakkaniyet gereği indirilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; taraflar arasında imzalanan 14.05.2015 tarihli ve ” satılık/kiralık yer gösterme ve hizmet bedeli formu ” başlıklı sözleşmenin simsarlık sözleşmesi olduğu, işbu sözleşme uyarınca, sözleşmeye konu taşınmazın davalı tarafça veya davalının ortağı ya da idarecisi olduğu şirket, şirketin ortak olduğu kuruluşlar ya da kan ve sıhri hısımlarınca satın alınması halinde, davalının satış bedelinin %3 + KDV’sini davacıya hizmet bedeli olarak ödeyeceğini taahhüt ettiği, nitekim sözleşme içeriğinde “…’e alıcı … Nakliyat Ltd. Şti. veya … tarafından 50.000 USD + KDV komisyon ödenecektir, satış fiyatı pazarlıksızdır. ” kaydına yer verildiği, taşınmazın satışının gerçekleştirildiği, dolayısıyla davacının simsarlık sözleşmesiyle kararlaştırılan komisyon ücretine hak kazandığı, taşınmazın değeri dikkate alındığında, komisyon ücreti üzerinden hakkaniyet indirimi yapılmasına yer olmadığı, davaya konu komisyon ücretinin ödenmesi yönünde davacı tarafından davalıya çekilen ihtarname ile davalının 30.12.2015 tarihinde temerrüde düşürüldüğü gerekçesiyle, davanın kabulü ile KDV dahil toplam 59.000 USD’nin 30.12.2015 tarihinden itibaren işleyecek devlet bankalarının USD ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili; davaya konu taşınmazın 01.04.2012 tarihinde ortağı olduğu dava dışı şirket tarafından kiralandığını, davacının taşınmazın kiralanmasına aracılık ettiğini, taşınmaz kiralanırken davalıya imzalattırılan formun davacı tarafça sonradan doldurulduğunu, davacının taşınmazın satışına aracılık etmediğini, kötü niyetli olduğunu, 2015 yılında verilen herhangi bir aracılık hizmetinin bulunmadığını, kaldı ki yer gösterme formunda asli unsurlardan olan süreye dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğini, sözleşmenin geçersiz olduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, mahkemece dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarının hatalı değerlendirildiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, yabancı para alacağının borcun muaccel hale geldiği 15.10.2015 tarihi itibariyle TL karşılığının hüküm altına alınması gerektiğini ileri sürerek; İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; taşınmaz satışına dair taraflar arasında imzalanan 14.05.2015 tarihli simsarlık sözleşmesinin geçerli olduğu, sözleşme ile dava konusu taşınmazın davalı veya davalının ortağı ya da idarecisi olduğu şirket veya şirketin ortak olduğu kuruluşlar ya da kan ve sıhri hısımlarınca satın alınması halinde, davacının satış bedelinin % 3+ KDV’si kadar komisyon ücretine hak kazanacağının kararlaştırıldığı, sözleşmede herhangi bir süre şartına yer verilmemiş olmasının sözleşmenin geçerliliğine halel getirmeyeceği, her ne kadar davalı tarafça 22.03.2019 tarihli beyan dilekçesinde, davaya konu yer gösterme formunun davacı tarafından sonradan doldurulduğu, belgede tahrifat yapıldığı, davanın zamanaşımına uğradığı belirtilmiş ise de, dilekçeler teatisi aşamasından sonra ileri sürülen tahrifat iddiasının ve zamanaşımı itirazının, iddianın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı kapsamında dikkate alınamayacağı, davacının da savunmanın genişletilmesine muvafakatinin bulunmadığı, davalı tarafça bu yönde herhangi bir delil de sunulmadığı, sözleşmeye konu taşınmazın davalının ortağı olduğu şirket tarafından 28.10.2015 tarihinde tapuda satın alındığı, taraflar arasında bu hususta uyuşmazlık bulunmadığı, gerek dava dilekçesinde gerekse ıslah dilekçesinde alacağın yabancı para olarak aynen tahsilinin talep edildiği, bu nedenle taleple bağlı kalınarak karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili;davaya konu taşınmazın 01.04.2012 tarihinde ortağı olduğu dava dışı şirket tarafından kiralandığını, davacının taşınmazın kiralanmasına aracılık ettiğini, taşınmaz kiralanırken davalıya imzalattırılan formun davacı tarafça sonradan doldurulduğunu, davacının taşınmazın satışına aracılık etmediğini, kötü niyetli olduğunu, 2015 yılında verilen herhangi bir aracılık hizmetinin bulunmadığını, kaldı ki yer gösterme formunda asli unsurlardan olan süreye dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğini, sözleşmenin geçersiz olduğunu, USD üzerinden hüküm tesisinin hatalı olup TL üzerinden hüküm kurulması gerektiğini ileri sürerek; kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taşınmaz tellallığı sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1.Taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlenen ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazanan kişi olarak tanımlanan (Türk Hukuk Lûgatı, Ankara 2021, C. 1, s. 991) simsarlık, sözleşme tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 520 ve devam maddelerinde düzenlenmiştir.

2. Kanun koyucu 520 nci maddede simsarlık sözleşmesini “simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşme” olarak tanımlamış, maddenin ikinci fıkrasında bu sözleşmelere kural olarak vekâlete ilişkin hükümlerin uygulanacağını, üçüncü fıkrada ise taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmayacağını belirlemiştir.

3. Kanun’un 521 ve devamı düzenlemelerine göre, simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi aranır:
a) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi (vekâlet veren) ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak reddetmesi hâlinde de gerçekleşmiş sayılmalıdır. Fakat asıl sözleşmenin geçerli olarak kurulması lazım ve yeterli olup ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekmez. Geciktirici şarta bağlı olarak yapılmış sözleşmelerde, şartın gerçekleşmesi beklenmelidir. Bu düzenlemeyi getiren 6098 sayılı Kanun madde 521/1 hükmü, emredici nitelik taşımaz. Taraflar, asıl sözleşme kurulmamış olsa bile, ücret ödenmesini kararlaştırabilecekleri gibi ücretin, sözleşmenin ifa edilmesi hâlinde ödeneceğini de kararlaştırabilirler.
b) Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. 6098 sayılı Kanun’un 521 inci maddenin birinci fıkrasında bu şart, “yaptığı faaliyet sonucunda” sözleriyle ifade edilmiştir. Bu şartın aksi de kararlaştırılabilir.
c) Kanun’un 523 üncü maddesinde düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerekir.

4. Kanun’un ” Ücretin belirlenmesi ” başlıklı 522 nci maddesine göre, ” Ücret, belirlenmemişse tarifeye, tarife yoksa teamüle göre ödenir.”

5. Anılan mevzuat hükümlerinde kanun koyucu tellallık sözleşmesinin genel hatlarını çizmiş olup tarafların sözleşme serbestisi ilkesi gereği bu sınırlar dâhilinde hukukî ilişkilerini şekillendirebileceklerdir (Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2018 tarihli ve 2017/13-621 E., 2018/1929 K. sayılı kararı).

6. Öte yandan, 6100 sayılı Kanun’un “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141 inci maddesi 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanun’un 15 inci maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hâliyle; “ Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” hükmünü taşımakta iken; değişiklik sonrası ise “ Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklinde yeniden düzenlenme yapılmıştır.

7. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 99 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre kural olarak “Konusu para olan bir borç Ülke parasıyla ödenir”. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ise; bu kuralın aksinin kararlaştırılması yani Ülke parası dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması konusunda anlaşma bulunması hâlinde “sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla ödenebilir”. Maddenin üçüncü fıkrasında ise borcun ödeme gününde ödenmemesi hâlinde alacaklının “aynen veya vade yada fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini” isteyebileceği hükme bağlanmıştır.

3. Değerlendirme
1. Tarafların iddia ve savunmaları kapsamında yapılan incelemede; davacı simsar ile davalı arasında ” Satılık Kiralık Yer Gösterme ve Hizmet Bedeli Formu ” başlıklı 14.10.2015 tarihli simsarlık sözleşmesinin imzalandığı, sözleşme ile davalıya gösterilen taşınmazın davalı, davalının ortağı ya da idarecisi olduğu şirket veya şirketin ortak olduğu kuruluşlar ya da kan ve sıhri hısımları tarafından satın alınması halinde, satış bedelinin % 3 oranında hizmet bedelinin alıcı şirket veya davalı tarafından davacı simsara ödeneceğinin kararlaştırıldığı, taşınmaz satış bedelinin 3.800.000 USD, simsarlık ücretinin ise 50.000 USD + KDV olarak belirlendiği, akabinde söz konusu taşınmazın davalının ortağı olduğu şirket tarafından satın alındığı, sözleşmedeki imzanın davalıya ait olduğu hususunda çekişme bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda, davaya konu simsarlık sözleşmesi geçerli olup, tarafların serbest iradeleri ile belirledikleri sözleşme hükümlerinin tarafları bağlayacağının, davacı simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi ile üçüncü kişi arasında kurulması ile davacının ücret alacağına hak kazandığının, mahkemece, taleple bağlı kalınarak yabancı para alacağının aynen tahsiline hükmedilmesinde kanuna aykırılık bulunmadığının kabulü gerekir.

2. Her ne kadar davalı, istinaf aşamasında, davacının davaya konu taşınmazın satışına değil kiralanmasına aracılık ettiğini, taşınmaz kiralanırken kendisine imzalattırılan formun davacı tarafça sonradan doldurulduğunu ileri sürmüş ise de; iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilemeyeceği yasağı kapsamında, dilekçeler teatisi aşamasından sonra ileri sürülen yeni vakıaların dikkate alınamayacağı kuşkusuzdur. Nitekim bu hususta davacı tarafın açık muvafakati bulunmadığı gibi usulünce yapılmış bir ıslahtan da söz edilemeyecektir.

3.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirmesi ile yukarıda yer verilen hukuk kurallarına, dava şartlarına, temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

09.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.