Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/8360 E. 2023/1377 K. 10.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/8360
KARAR NO : 2023/1377
KARAR TARİHİ : 10.05.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/9 E., 2022/1054 K.
DAVA TARİHİ : 28.12.2016
KARAR : Davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2017/315 E., 2020/238 K.

Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı; davalı tarafından aleyhine başlatılan takibe özel sorunları nedeniyle itiraz süresini kaçırdığını, davalıya borcu bulunmadığını, takibe dayanak “Yetki Belgesi” başlıklı 05.08.2015 tarihli belgenin elle yazıldığı ve belirsiz hükümler içerdiğini, Avukatlık Kanunu ve Yargıtay kararlarına göre de geçerli bir avukatlık ücret sözleşmesi olmadığını, zira o tarihlerde ortak olduğu şirketin ekonomik olarak zor durumda olduğunu, hacizler ve borçlar nedeniyle yaşanılan sıkıntılardan dolayı içeriği tam olarak anlaşılmadan ve irdelenmeden, 29.06.2015 tarihli belge ile aynı mahiyette olduğu düşünülerek imzalandığını, sözleşmede kararlaştırılan kişi başı 150.000 TL’nin hangi hizmet karşılığı ödeneceğinin belirsiz olduğunu, kaldı ki böyle bir hizmetin de verilmediğini, dava konusu sözleşmenin dayanağının 29.06.2015 tarihli sözleşme olduğunu, kök sözleşmenin gereğinin de yerine getirilmediğini ileri sürerek; icra takibi nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, takip tutarının %20’si oranında tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı; davacı … ile kardeşleri olan, Mustafa ve Akın’ın dava dışı Özmedane şirketinin ortakları olduklarını, 03.09.2015 tarihinde taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin sonlandığını, sözleşmeden kaynaklı alacağın tahsiline dair 28.01.2016 tarihinde çekilen ihtarnameye davacı tarafça cevap verilmediğini, hak düşürücü süre bakımından davanın reddini, davacının tacir olduğunu ve sözleşmeye de el yazısı ile okudum yazarak sözleşmeyi imzaladığını, sözleşmede imzası bulunanların birlikte baskı altında kalmaksızın sözleşmeyi imzaladıklarını, 05.08.2015 tarihli sözleşmenin 29.06.2015 tarihli sözleşmenin yenilenmesi niteliğinde olduğunu, ilk sözleşmenin yapılma aşamasında dava dışı ortak Mustafa’nın davacıyı ve eşini şirkete sokmadığını ve sözleşmenin de bu açıdan çözümü içeren kalemler içerdiğini, bu kapsamda çekilen ihtarların sonuç doğurduğunu ve anlaşma ortamı sağlandığını, ancak bundan sonra Mustafa’nın piyasayı dolandırarak ortadan kaybolduğunu, davacı ve diğer ortak kardeşlerin borçlarla ve alacaklılarla karşı karşıya kaldıklarını, bu kapsamda da fabrikanın gerçek değerinde satılabilmesi için davaya konu sözleşmenin imzalanarak şirketin gerçek değerinde satılabilmesi amacıyla borçlularla görüşülerek fabrikanın haciz ve muhafaza ile çalışamaz hale gelmesinin önüne geçildiğini, alacaklılarla protokoller imzalandığını, çalışanların işten çıkmaması sağlanarak işlerin ve üretimin devam ettirildiğini, borçların ödenmesi amacıyla BARTER firmaları (zor durumdaki şirketleri takas sistemi ile mallarını satın almak suretiyte kurtaran finans şirketleridir) ile görüşülüp ön sözleşmeler hazırlandığını, finans kaynaklarının yaratılması ve satım görüşmelerinin yapılmasına yönelik çalışmalar yapıldığını, 31.07.2015-03.09.2015 tarihleri arasında hizmetini, yeni yetki ve sözleşmedeki edimlere uygun şekilde yerine getirerek fabrikayı yönettiğini, yine Özmedane A.Ş.’nin Migros’taki haklarını satarak, borçların peşinen ödenmesi ve şirketin ayakta kalmasının sağlanması düşünülerek bu amaç doğrultusunda, Migrosa girmek isteyen müşterilerle görüşmeler ve pazarlıklar yapıldığını, satışın gerçekleşmesi halinde imzalanmak üzere ön sözleşme de hazırlandığını, son görüşülen firmalardan Ezgi Unlu Mamülleri Şirketi ile anlaşmaya varıldığını ancak imza günü telefonlarına cevap verilmeyerek sözleşmenin yokluğunda imzalandığını, Özmedane A.Ş.’nin Migros A.Ş.’deki haklarının dava dışı Ezgi Unlu mamulleri şirketine satıldığını, sözleşme konusu işlerin layıkıyla yerine getirildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu sözleşmenin 29.06.2015 tarihli sözleşmenin tadili ve yenilenmesi niteliğinde olduğu, davacının sözleşmenin imzalanması sırasında aldatıldığına dair delil bulunmadığını, basiretli bir iş insanının sözleşmeyi okuduğunu da teyit ederek imzalamasından ve aynı kişiyle çalışmasına devam etmesinden sonra ikinci imzalanan sözleşmenin kandırılarak imzalandığı yönünde savunmaya itibar edilemeyeceği, imzası inkar edilmeyen sözleşmenin bir vekalet sözleşmesi niteliğinde olduğunu, dinlenen davalı tanık beyanları ayrıntılı olduğundan itibar edildiği, buna göre davalının sözleşme gereğince sorunların çözülmesi için alacaklılar ile görüştüğü, onlara önerilerini sunduğu, işletmenin çalışmasının devamını sağlayarak ücreti hak ettiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; sadece davalı tanık beyanlarının hükme esas alınmasının doğru olmadığını, bu anlamda kararın gerekçesiz olduğunu, davacı tanık beyanlarının da ayrıntılı ve samimi olduğunu, davada hak düşürücü sürenin dolduğuna dair gerekçenin yerinde olmadığını, davacının davalı tarafça yanıltıldığını, sözleşmedeki koşullar belirsiz olup Avukatlık Kanununa göre de geçerli olmadığını, sözleşmenin hükümlerinin geçersiz olduğunu, davalının kök sözleşmenin gereğini yerine getirmediğini, davalının BARTER şirketleri ve satış için yaptığını iddia ettiği görüşmelerin tamamının sonuçsuz kaldığını, bir aylık süre içinde verdiği emeğin karşılığı olarak zaten aylık 20.000 TL vekalet ücreti aldığını, işletmenin dava dışı EMZ Besicilik … Ltd. Şti.ne 02.09.2015 tarihinde sözleşme ile satışında davalının katkısı olmadığını, kendi çabaları sonucu satışın gerçekleştiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, davalının üzerine düşen vekillik görevini ifa ettiği, dosya kapsamında da davalının çalışmaları ile ilgili deliller bulunduğu, buna göre İlk Derece Mahkemesince hukuki nitelendirmenin dosya kapsamına uygun olduğu, ileri sürülen deliller toplanarak usulüne uygun olarak değerlendirildiği, delillerin değerlendirilmesinin dosya kapsamına uygun bulunduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar ederek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davalı tarafça davacı aleyhine başlatılan ücret alacağına ilişkin icra takibinden kaynaklı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. “Avukatlığın mahiyeti” başlıklı, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (1136 sayılı Kanun) 1 inci maddesi; “Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. (Değişik ikinci fıkra: 2/5/2001 – 4667/1 md.)
Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.” şeklinde düzenlenmiştir.

2. “Avukatlığın amacı” başlıklı, 1136 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinin ilgili bölümü şöyledir; “Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır. Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder.

3. “Yalnız avukatların yapabileceği işler” başlıklı, 1136 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinde; “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir. Baroda yazılı avukatlar birinci fıkradakiler dışında kalan resmi dairelerdeki bütün işleri de takip edebilirler.” şeklinde emredici bir düzenleme yapılmıştır.

4. Buna göre, 1136 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinde gösterilen iş ve işlemler, sadece avukatlar tarafından yapılabilir. Başka bir ifadeyle, kanunda açıkça sayılan iş ve işlemler yönünden avukatlara tekel hakkı tanımıştır. Bu düzenleme emredici olup, buna aykırı olarak, avukatlık yapma hakkı bulunmayan gerçek veya tüzel kişilerle yapılan sözleşmeler kesin olarak geçersiz sayılır.

5. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 12 inci maddesinde herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu düzenlendiği gibi, 48 inci maddesinde de herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetinin bulunduğu kabul edilerek kişilerin irade özgürlüğüne sahip olduğu temel ilke olarak benimsenmiştir. Borçlar hukukumuza hâkim olan “Sözleşme serbestliği” ilkesinin kaynağı da irade özgürlüğüne dayanmaktadır.

6. Sözleşme serbestliği ve özgürlüğünün; sözleşme yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini, tipini ve şeklini belirleme, sözleşmenin içeriğini değiştirme ve sözleşmeyi ortadan kaldırma gibi biçimleri bulunmaktadır.

7. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) “Sözleşme özgürlüğü” başlığı altındaki 26 ncı maddesinde; tarafların kanunda öngörülen sınırlar içinde, sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyebilecekleri kabul edilmiştir. “Sözleşmenin içeriği” kavramından anlaşılması gerekenin ne olduğu kanunda açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte doktrinde tarafların yapmış oldukları sözleşme kapsamında, üzerinde anlaşmaya vardıkları her şeyin sözleşmenin içeriğine dâhil olduğu ifade edilmektedir. Tarafların belirlediği edim veya edimler, bu edimlerin nerede ve ne zaman yerine getirileceği, yan edim ve yükümlülükler, sözleşmenin şekli, tarafların yapmaması gereken fiil ve davranışlar ile pek çok şey sözleşmenin içeriğine dâhildir.

8. Tarafların özgür iradeleri ile oluşturup, içeriğini serbestçe belirledikleri sözleşmenin kurulmasından sonra sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kararlaştırılan şekilde ve zamanda yerine getirmek zorunda olmaları temel kural olup, bu kurala “Ahde vefa (söze bağlılık)” ilkesi denilmektedir. Latince “pacta sunt servanda” olarak ifade edilen ahde vefa ilkesi, insanların verdikleri sözleri tutması gerektiğini dile getiren ahlâkî bir prensiptir. Bu ilke uyarınca kişilerin serbest iradeleri ile verdikleri sözler ve sözleşme ile birbirlerine bulundukları taahhütler, bu kişiler arasında kanunmuş gibi bağlayıcıdır.

9. Sözleşmenin içeriğini belirleme ve serbestçe tayin etme özgürlüğüne getirilen temel sınırlama 6098 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde düzenlenmiş olup, “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.” şeklindedir.

10. Emredici hukuk kuralları, kanunda açıkça düzenlenebileceği gibi bazen kanunda yapılan açık düzenleme ile, bu hükmün aksinin kararlaştırılamayacağı hükme bağlanabilir. Bununla birlikte, kuralın emredici niteliği yorum yolu ile de tespit edilebilir. Emredici hukuk kuralları, ya tarafların her ikisini ya da sadece birini korumak veya genel ahlak amaçları ile konulur.

11. Taraflardan yalnız birini korumayı amaçlayan emredici normlara “tek taraflı emredici normlar” denir. Tek taraflı emredici normlar hangi tarafı koruyorsa onun aleyhine değiştirilmesi, sözleşme yapılması mümkün değildir (Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2019,s.359).

3. Değerlendirme
Dava konusu uyuşmazlığın tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş bulunduğu, diğer bir anlatımla geçerli olan 05.08.2015 tarihli sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği, bu itibarla tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirmesi ile yukarıda yer verilen hukuk kurallarına, temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davacı tarafın temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

10.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.