Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/8273 E. 2023/1288 K. 04.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/8273
KARAR NO : 2023/1288
KARAR TARİHİ : 04.05.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/3591 E., 2022/2060 K.
DAVA TARİHİ : 03.09.2015
KARAR : Davanın kabulü
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2015/381 E., 2019/178 K.

Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali olmadığı takdirde alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı şirket vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı; davalı … tarafından dolandırılmak suretiyle adına kayıtlı dava konusu aracın satışını gerçekleştirdiğini ancak herhangi bir bedel ödenmediğini, hileli/muvazaalı işlemlerle yolsuz bir şekilde aynı gün içinde birkaç saat arayla aracın davalılar adına tescil edildiğini, olayla ilgili savcılığa şikayette bulunduğunu, davalıların fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettiklerini ileri sürerek; noter satış sözleşmelerinin iptali ile aracın trafik kaydının adına tescilini, olmadığı takdirde 127.000 TL araç bedelinin faiziyle davalılardan tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı şirket; adına yapılan noter satışının gerçek olduğunu, davalı … ile herhangi bir ilişkisinin bulunmadığını, dava konusu aracın uzman yetkilileri tarafından incelendiğini ve aracın sorunsuz olduğu kanaatine varılarak satın alındığını, adına kayıtlı dava konusu aracı satmak isteyen davalı … ile anlaşarak dava konusu aracın satış işleminin usulüne uygun biçimde ve tamamen hukuki yollarla gerçekleştirildiğini, davacının iddiasının aksine aracın bedelini davalı …’e ödediğini, mülkiyeti üzerinde bulunan aracın herhangi bir kişiye tesliminin hukuka aykırı ve olanaksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

2. Davalı …, davaya cevap vermemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacının, davalılardan … tarafından dolandırılmak suretiyle iradesinin fesada uğratıldığı, dolayısıyla dava konusu aracın malikinin elinden rızası dışında çıktığı, aracı daha sonra iktisap eden davalı şirketin aracı kötü niyetli zilyetten aldığı, aracı kötü niyetli zilyetten satın alan davalı şirketin aracın mülkiyetini kazanması ve ödediği bedelin iadesini talep etmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle; davanın kabulü ile Eyüpsultan 5. Noterliğinin 12.08.2015 tarihli ve 12976 yevmiye nolu, 34BJ4027 plakalı, … motor nolu, …. şasi nolu aracın davalı …’e satışına dair araç satış sözleşmesinin ve Sakarya 6. Noterliğinin 12.08.2015 tarihli ve 12976 yevmiye nolu, … plakalı, … motor nolu, …. şasi nolu aracın davalı şirkete satışına dair araç satış sözleşmelerinin iptaline ve anılan aracın davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı şirket vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davalı şirket vekili; ilk satış işlemine ait noter satışında aracın bedelinin nakden ödendiğinin yazılı olduğunu, kendisinin bir önceki satış bedelini araştırmakla yükümlü tutulamayacağını, Mahkemenin hukuki nitelendirmesinin hatalı olduğunu, dava konusu aracın davacının elinden rızası neticesinde çıktığını, asıl olanın iyiniyetin varlığı olduğunu, kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığını, verilen kararın 4721 sayılı Kanun’un 989/2 nci maddesine açıkça aykırı olduğunu ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; aynı gün içerisinde İstanbul ve arkasından Sakarya İlinde gerçekleşen ve değerinin altında yapılan satışlar, aracın markası, modeli, yaşı, özellikleri, gerçek piyasa değerine göre aracın gerçek değerinin ne kadar olması gerektiği hususunda kendisinden beklenen özeni göstermediğinden davalı şirketin iyiniyet iddiasının dinlenemeyeceği gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı şirket vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı şirket vekili temyiz başvuru dilekçesinde, istinaf dilekçesinde bildirdiği sebepleri tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, araç satış işleminin hileli olması nedenine dayalı satış sözleşmelerinin iptali ile araç tescil kaydının ilk kayıt maliki adına tescili olmadığı takdirde bedel iadesi istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 988 inci maddesi; “Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyiniyetle mülkiyet veya sınırlı aynî hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur.” hükmünü öngörmektedir.

2. Aynı Kanun’un 991 inci maddesiyle; para ve hamile yazılı senetler dışında, taşınır eşya çalınma, kaybolma veya başka şekilde önceki zilyedin rızası dışında elinden çıkmışsa, bunu edinen kimse iyiniyetli olsa dahi, taşınır üzerinde ayni hak kazanamayacağı, önceki zilyedin, taşınır davası veya mülkiyet hakkına dayanan istihkak davası açarak, taşınırın iadesini talep edebileceği açıklanmıştır.

3. Önceki zilyedin iradesi dışında elinden çıkan taşınır, ne kadar el değiştirirse değiştirsin sonuç değişmez. Zira bir kere elden rıza dışı çıkan taşınır, hep rıza dışı çıkmış sayılır. 4721 sayılı Kanun’un 989 uncu maddesinin kapsamına giren hallerde önceki zilyet, taşınırın başkasının hakimiyetinde bulunmasından kaynaklanan yanlış hukuki görünüşe kendi rızasıyla yol açmadığından korunmuş; onun menfaati, mevcut zilyet karşısında üstün tutulmuştur. Öyle ki, iyiniyetli zilyet, önceki zilyedin elinden rızası dışında çıkan taşınırı 4721 sayılı Kanun’un 989 uncu maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen yerlerden almamışsa, ödediği bedelin iadesini de talep edemez. Kötüniyetli zilyede karşı taşınır davası her zaman açılabilirken (4721 sayılı Kanun m. 991/1), rıza dışı elden çıkan taşınır nedeniyle iyiniyetli zilyede karşı açılacak taşınır davası, beş yıllık hak düşürücü süreye tabidir (4721 sayılı Kanun m. 989/1).

4. Görülüyor ki, kanun iyi niyetin korunması hususunda emaneten bırakılan mallarla sahibinin elinden rızası olmaksızın çıkan mallar arasında bir ayrım yapmıştır. Bu ayrım şu düşünceye dayanmaktadır; malı başkasına emaneten bırakan kimse az çok risk altına girmiş ve emaneten verdiği şeyin alan tarafından başkasına geçirilmesi tehlikesini göze almış sayılabilir. Oysa bir malı rızası olmadan elinden çıkaran kimsenin böyle bir riske önceden katlandığı söylenemez. Böyle olunca bir malı iyi niyetle iktisap eden üçüncü kişinin menfaati, malı emaneten veren kimsenin menfaatine tercih edilmekte; rızası olmadan malını elinden çıkaran kimsenin menfaatine ise feda edilmemektedir. Sahibinin elinden rızası olmadan çıkan bir şeyi iyi niyetli üçüncü kişi bir açık artırmadan, pazardan veya bu gibi eşyayı satan bir kimseden iktisap ederse asıl mal sahibinin gerek bu şahıs gerekse daha sonraki müktesipler aleyhine açacağı iade davasını kazanabilmesi şöyle bir şarta bağlanmıştır: Böyle hallerde iyi niyetli üçüncü kişinin bu malı iktisap etmesi için verdiği bedel, iadeyi isteyen davacı yani asıl mal sahibi tarafından ona iade edilmelidir. Eğer bu şart yerine getirilmezse mahkeme asıl mal sahibinin açacağı iade davasını kabul edemez. Hukuk Genel Kurulunun 25.09.2002 tarihli ve 2002/4-608 E., 2002/643 K. sayılı ilamı da bu yöndedir.

5. Kanun koyucunun 4721 sayılı Kanun’un 1023 üncü maddesinde taşınmaz mallar için açık bir şekilde öngördüğü sicile güven ilkesinin 2918 sayılı KTK’da yer almaması, başka bir anlatımla trafik kaydında yolsuz bir tescile dayanarak hareket eden kişinin iyi niyetinin mülkiyete hak kazanılması noktasında korunması hususunda 4721 sayılı Kanun’un taşınır mülkiyetine ilişkin kurallarına istisna teşkil eden bir yasal düzenlemenin mevcut olmaması karşısında trafik sicil kayıtlarının, tapu sicilinin sağladığı korumaya eşdeğer güce sahip olduğu söylenemeyecektir (Dairemizin 18.01.2022 tarihli ve 2021/1945 E., 2022/98 K. sayılı ilamı.).

6. 4721 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinde iyiniyet; “Kanun’un iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır.
Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Öğreti ve yargısal kararlarda “yasanın iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz. ” biçimindeki 3 üncü maddesi gözetilerek kanunda tarif edilen ve kanunun koruduğu iyiniyet, hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak edinilirken kusursuz olarak bilinmemesi şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımdan da anlaşıldığı üzere iyiniyet yasada öngörülen hallerde hakkın edinilmesi için geçerli bir koşuldur (Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 17.03.2008 tarihli ve 2008/1382 E., 2008/3353 K. sayılı ilamı.).

7. Öte yandan; 14.02.1951 tarihli ve 1949/17 E., 1951/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç kısmında belirtildiği üzere, “vakıa ve karinelerden, olayda kanunen iyiniyet iddiasında bulunamayacağı belirlenmiş olan kimsenin kötüniyetinin, diğer tarafa ispat ettirilmesine artık sebep ve vecih kalmayacağına ve dava hakkının doğumunu sağlayan veya bertaraf eden iyiniyetin ve kötüniyetin bu durumda mahkemece re’sen nazara alınabileceğine” karar verilmiştir.

8. 4721 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinde; ‘Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur.’ düzenlemesine yer verilmiştir.

9. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 204 üncü maddesinde;
“(1) İlamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetleri, sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılırlar.
(2) İlgililerin beyanına dayanılarak noterlerin tasdik ettikleri senetlerle diğer yetkili memurların görevleri içinde usulüne uygun olarak düzenledikleri belgeler, aksi ispatlanıncaya kadar kesin delil sayılırlar.’” düzenlemelerine yer verilmiştir.

3.Değerlendirme
Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına, temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere ve dava konusu aracın davacının elinden davalı …’in hileli eylemleri neticesinde ve rızası dışında çıktığı, buna göre de davalı şirketin iyi niyetli olup olmadığının önem taşımadığı gibi sicile güven prensibinin de işlerlik kazanamayacağının anlaşılmasına göre, davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

04.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.