Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/7764 E. 2022/9438 K. 13.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/7764
KARAR NO : 2022/9438
KARAR TARİHİ : 13.12.2022

MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 15. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen menfi tespit davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden davanın kabulüne yönelik olarak verilen karar, davalı vekilince temyiz edilmiş; Dairece temyiz incelemesi için gönderilen dava hakkında davalı vekili tarafından sulh sözleşmesinin imzalandığının bildirilmiş olması nedeniyle, sulh hakkında ek karar verilmek üzere dosyanın bölge adliye mahkemesine iadesi üzerine; bölge adliye mahkemesince 06/07/2022 tarihli ek karar ile sulh hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, bu kez davalı vekili tarafından ek karar temyiz edilmiş olmakla; dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalının yakın arkadaşı ile kısa bir süre güzellik salonunun işletilmesine yönelik ortaklık yaptığını, ortaklığın sona ermesiyle birlikte dava dışı ortağın ortaklık payı alacağının 199.000 TL olarak hesaplandığını, işbu bedel tutarında tanzim ettiği bonoyu davalıya teslim ettiğini, davalının bono bedelinin tahsili amacıyla hakkında icra takibi başlattığını, takibin hukuka aykırı olarak kesinleştirildiğini, takibe konu alacağın tamamını taksitler halinde davalı vekiline ödediğini, haricen yaptığı ödemelerin icra dosyasına yansıtılmaması nedeniyle takibin haksız olarak devam ettiğini ileri sürerek; takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
Davalı; davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, daha önce davacıya borç olarak verdiği paranın tahsili amacıyla hakkında icra takibi başlattığını, ancak alacağının ödenmediğini, ödeme iddiasının yazılı delille ispat edilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; davalı tarafından davacının hesabına gönderilen 100.000 TL’nin davacıya ödünç olarak verildiğinin havale açıklamasından anlaşıldığı, buna karşılık davacının ödeme iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davada ispat yükünün davalıda olduğu, davalının savunmasını ispat edemediği gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında; davanın kabulü ile davaya konu icra takibi nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine dair verilen karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairece verilen 24/03/2022 tarihli ve 2021/8634 E. – 2022/2743 K. sayılı kararla; davalı vekili tarafından temyiz aşamasında ibraz edilen dilekçe ile tarafların “sulh” oldukları ve bu hususta sulh protokolünün düzenlendiğinin bildirildiği, temyiz incelemesi aşamasında ortaya çıkan sulh hakkında karar verme yetkisinin hükmü veren mahkemeye ait olduğundan bahisle, sulh hususunda ek karar verilmek üzere dosyanın bölge adliye mahkemesine geri çevrilmesine karar verilmesi üzerine, bölge adliye mahkemesince 06/07/2022 tarihli ek karar ile sulh protokolünün davacı tarafından kabul edilmediği gerekçesiyle, sulh konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; bu kez 06/07/2022 tarihli ek karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1) Sulh, bir sözleşme olarak mahkeme dışında da yapılabilir; buna, mahkeme dışı sulh denir. HMK’da mahkeme dışı sulh düzenlenmemiştir.
“Tarafların mahkeme dışında yapacakları sulh, kuruluş ve etkileri bakımından kural olarak bir maddi hukuk işlemidir. Mahkeme dışı sulh borçlar hukukunun konusu olduğundan, bu maddede düzenleme dışı bırakılmıştır. Taraflardan birinin, mahkeme dışı sulh sözleşmesinin yapıldığı ve bu sözleşmeye uygun olarak mahkemece bir karar verilmesi gerektiği yolundaki iddia ve talebi, diğer tarafça kabul edilmediği takdirde, onun varlığının ve kapsamının iddia eden tarafça ispatlanması gerekecektir. Maddede, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan hak üzerindeki anlaşmanın yargılamaya etkisi olduğundan, sadece mahkeme içi sulh düzenlenmiştir.” (6100 sayılı HMK’nın Hükümet gerekçesi madde 313).
Mahkeme dışı sulh sözleşmesi, dava devam ederken yapılsa bile, kendiliğinden görülmekte olan davayı etkilemez; burada iki ihtimal vardır:
Taraflar mahkeme dışında yapmış oldukları sulh sözleşmesini mahkemeye verirler ve buna göre sulh olduklarını bildirirlerse, bu husus tutanağa geçirilir, taraflara okunur ve imza ettirilir. Bu halde, mahkeme dışı sulh, mahkeme içi sulhe dönüşür.
Taraflar (ikisi birlikte) mahkeme dışında sulh olduklarını davaya bakan mahkemeye bildirmezlerse (veya taraflardan biri böyle bir sulh sözleşmesini inkar ederse), mahkeme dışındaki sulh sözleşmesine dayanan taraf, bunu mahkemede ispat etmekle yükümlüdür (Kuru, Baki, Medeni Usul Hukuku Cilt 2, Yetkin Yayıncılık, Ankara: 2020, s.1104).
HMK’nın “Sulhun etkisi” başlığı altında düzenlenen 315 inci maddesinde ise ; “Sulh ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir.
İrade bozukluğu ya da aşırı yararlanma hallerinde sulhun iptali istenebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
“…tüm sözleşmelerde olduğu gibi, tarafların iradelerini sakatlayan, hata, hile ve ikrah gibi bir sebebin varlığı durumunda veya sulh sözleşmesindeki hükümlerin, zor durumda olan taraf için gabin teşkil ettiği hallerde, söz konusu sözleşmeyi ortadan kaldırmak isteyen tarafın, borçlar hukukundaki kurallar çerçevesinde, sulhün iptali için dava açması mümkündür. Ortada mahkemece verilmiş bir hüküm bulunmadığından, kesin hüküm niteliğindeki sulhün, iradeyi sakatlayan sebeplere veya gabine dayanılarak iptali için ayrı bir dava açılması gerekecektir.” (HMK’nın Hükümet gerekçesi madde 315).
Öte yandan; HMK’nın ” Ön sorunun ileri sürülmesi ” başlığı altında düzenlenen 163 üncü maddesinde ise ; ” Yargılama sırasında, davaya ilişkin bir ön sorun ortaya çıkarsa, ilgili taraf, bunu dilekçe vermek suretiyle yahut duruşma sırasında sözlü olarak ileri sürebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Somut olayda; temyiz aşamasında davalı tarafça ibraz edilen “sulh ve ibra anlaşması” başlıklı 31/05/2021 tarihli sözleşme içeriğinden anlaşıldığı üzere, tarafların mahkeme dışında sulh oldukları, protokolün davacı asil ile davalı vekili tarafından imzalandığı, ancak davacı tarafça dosyaya sunulan 05/05/2022 tarihli dilekçe ile iradesi sakatlanarak imzalatılan işbu protokolün kendisini bağlamayacağı yönünde beyanda bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, bölge adliye mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmadan, iradeyi sakatlayan sebeplere dayanılarak sulhun geçersizliğinin her zaman ileri sürülebileceği gibi aynı davada da savunma yoluyla ileri sürülebileceği dikkate alınıp, davacının sulh protokolünün irade sakatlığı nedeniyle geçersiz olduğuna yönelik iddiasının ön sorun olarak incelenip, iddiaya ilişkin deliller toplanılarak, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken; davacı tarafça sulh protokolünün kabul edilmediği yönündeki yanılgılı değerlendirme sulh konusunda karar verilmesine yer olmadığına dair verilen 06/07/2022 tarihli ek karar usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
2) Bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nın 371 inci maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesinin 06/07/2022 tarihli EK KARARININ BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, aynı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca dava dosyasının kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 13/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.