Yargıtay Kararı 3. Hukuk Dairesi 2022/7469 E. 2023/1682 K. 30.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/7469
KARAR NO : 2023/1682
KARAR TARİHİ : 30.05.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/126 E., 2020/187 K.
DAVA TARİHİ : 29.07.2011
KARAR : Davanın kabulü

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, bozmaya uyan Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 28.03.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde taraflardan bir kısmı gelmediğinden, Cumhurbaşkanlığının 11.02.2023 tarihli ve 32101 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 120 numaralı ” Olağanüstü Hal Kapsamında Yargı Alanında Alınan Tedbirlere İlişkin Kararnamesi ” kapsamında verilen 06.02.2023 tarihinden başlamak üzere 06.04.2023 tarihine kadar durma kararına istinaden Yargıtay Birinci Başkanlığının 13.02.2023 tarihli ve E-84632637/1786 sayılı yazısı ekinde sunulan Yargıtay Başkanlar Kurulunun 13.02.2023 tarih ve 4 sayılı kararının 4 üncü ve 5 inci maddeleri gereği duruşmanın 30.05.2023 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir.

Belirtilen tarihte taraflardan kimsenin gelmemiş olduğu belirlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00’te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı; davalının annesi olan dava dışı Semra’nın tüm işlerini yürüttüğünü, dava dışı Semra’nın davaya konu taşınmazdaki hisselerinin kendisine satışı hususunda davalı ile anlaşmaya vardığını, anlaşma uyarınca taşınmaz satış bedeli olarak davalıya 55.000 TL ödediğini, bu hususta davalının aynı tarihte 07.02.2003 tarihli belgeyi imzalayıp kendisine verdiğini, davalının mahkeme huzurunda verdiği beyanında imzanın kendisine ait olduğunu kabul ettiğini, işbu anlaşmaya istinaden davalının annesi Semra tarafından taşınmazın satışını gerçekleştirmek üzere noterde düzenlenen özel vekaletname ile vekil tayin edildiğini, vekaletname ile tapuda ferağ vermeye, satış bedelini almaya yetkili kılındığını, davalı ile arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle satış sürecinin geciktiğini, taşınmazı 12.08.2004 tarihinde aynı taşınmazda hissedar olan 3. kişiye satıp devir ve ferağını yaptığını, ancak davalının annesi tarafından aleyhine tapu iptal ve tescil istemiyle açılan davada taşınmazın dava dışı 3. kişi adına olan tapu kaydının iptaline karar verildiğini, kararın kesinleştiğini, davalının sebepsiz zenginleştiğini, zarara uğradığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 100.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, 06.05.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 142.025,07 TL’ye yükseltmiştir.

II. CEVAP
Davalı; iddiaya konu 07.02.2003 tarihli belgedeki imzanın kendisine ait olduğunu ancak belgenin dava konusu ile bir ilgisinin bulunmadığını, dosyaya sunduğu 10.11.2006 tarihli protokol uyarınca birbirlerini ibra edip, karşılıklı olarak açtıkları veya açacakları tüm davalardan feragat edeceklerini taahhüt ettiklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 08.07.2015 tarihli ve 2014/51 E., 2015/352 K. sayılı kararıyla; davacının eldeki davayı açarken davalının imzası bulunan ” …’tan elden 55.000.000.000 (elli beş milyar TL) aldım.” ifadelerinin yazılı olduğu 07.02.2003 tarihli belgeye dayandığı, söz konusu paranın davalıya verildiği gün, davalının annesi dava dışı Semra tarafından da hissedarı olduğu taşınmazdaki diğer hissedarların paylarının tapuda devralındığı, ardından 17.02.2003 tarihli noterde düzenleme şeklindeki vekaletname ile davacının vekil tayin edildiği, işbu vekaletnameye istinaden davacının vekalete konu taşınmazı dava dışı üçüncü kişiye satıp tapuda devrettiği, olayların kronolojik akışı dikkate alındığında, davacı tarafından 55.000 TL’nin taşınmazdaki diğer hissedarların paylarının davacı adına satın alınması için davalıya verildiğinin anlaşıldığı, ancak açılan tapu iptal ve tescil davasında taşınmaz tapusunun iptal edilerek davalının annesi Semra’nın adına kayıt ve tesciline karar verildiği, böylece davacının ödediği 55.000 TL karşılığında davalının sebepsiz zenginleştiği, davalının aksini ispat edemediği, 55.000 TL’ye ödeme tarihinden dava tarihine kadar işleyecek faiz bedelinin 87.025,07 TL olarak hesaplandığı gerekçesiyle; davanın kabulü ile 55.000 TL asıl alacak ile 87.025,07 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 142.025,07 TL’nin asıl alacağa dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek üzere davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairece verilen 08.05.2017 tarihli ve 2015/17594 E. – 2017/6660 K. sayılı ilamla; “…Mahkemece her ne kadar;ispat yükü yanlış yorumlanmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, davalı tarafça davaya konu edilen 07.02.2003 tarihli belgenin davacı ile aralarındaki başka bir ilişki için tanzim edildiği belirtilmekle somut olayda vasıflı ikrarın bulunduğu ve ispat yükünün de davacı tarafta olduğu kuşkusuzdur.
Davacının davasına dayanak yaptığı 07.02.2003 tarihli ”belgedir” başlıklı belge ise nitelik itibariyle yazılı delil başlangıcı niteliğindedir. Bu durumda ise davacı iddiasını tanık dahil her türlü delil ile ispat edebilecektir. Dosyanın incelenmesinde ise, davacı vekili 20.06.2014 tarihli celsedeki beyanında tanıklarının dinlenmesi yönündeki talebinden vazgeçmiş olmakla, davacının artık tanık dinletemeyeceği de sabittir.
Ancak, davanın HUMK döneminde açıldığı ve davacının dilekçesinde ”sair deliller ” demek suretiyle yemin deliline de dayandığı anlaşıldığından, davacıya, iddiasını ispat için, karşı tarafa yemin teklif etme hakkının bulunduğu hatırlatılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu hususlar gözetilmeden ispat yükü yanlış yorumlanmak suretiyle karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle, karar bozulmuştur.

B. İkinci Bozma Kararı
1. Bozmaya uyan Mahkemenin 20.03.2019 tarihli ve 2018/230 E., 2019/81 K. sayılı kararıyla; davacının davalıya yemin teklifinde bulunduğu, yemin metni ile davetiyenin davalıya tebliğ edildiği, davalı her ne kadar tebligatın usulüne uygun yapılmadığını beyan etmiş ise de, 19.03.2019 tarihli beyan dilekçesinden anlaşılacağı üzere, yapılan tebligattan ve yemin metninden haberdar olduğu, dolayısıyla davalının yemin metninde geçen “…’dan elden 55 milyar TL aldım” yazılı belgedeki 55 milyar TL’ nin annesi Semra’ya ait hissenin davacıya satış bedeline karşılık verildiği, Semra tarafından davacıya verilen vekaletnamedeki satış yetkisinin de bu satışa dayalı olarak verildiği” hususlarını ikrar etmiş sayılacağı gerekçesiyle, davanın kabulü ile 55.000 TL asıl alacak ile 87.025,07 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 142.025,07 TL’nin asıl alacağa dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek üzere davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

2.Dairenin 10.12.2019 tarihli ve 2019/3383 E. – 2019/9902 K. sayılı ilamıyla; “…somut olayda; mahkemece bozma sonrası davacı tarafın yemin metninin dosyaya ibrazı sağlandıktan sonra ihtaratlı yemin tebligatı davalı asilin mernis adresine (muhtara) tebliğ edilmiş, duruşma günü olarak tayin edilen 31.10.2018 tarihinde ise taraflar duruşmaya gelmediği için dava dosyası işlemden kaldırılmış, bilahare davacı vekilinin talebi üzerine dosya yenilenmiş ve yargılamaya devam edilmiştir.
Davalı taraf, yeminin tarafına usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediğine ilişkin 19.03.2019 tarihli beyan dilekçesini dosyaya ibraz etmiş yine 20.03.2019 tarihli duruşmaya katılarak usulüne uygun bir yemin teklifi olmadığını belirterek sunmuş olduğu dilekçenin incelemeye alınmasını talep etmiş, mahkemece de yemin hususu ve neticesi davalı tarafa hatırlatılmadan, araştırılacak başkaca bir husus kalmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle iken, mahkemece yapılacak iş, öncelikle HMK’nun 228. maddesine göre yemine davet yapılarak, yemine konu maddi vakıalar hatırlatılıp buna ilişkin yemin beyanı bizzat davalı açıklaması olarak tutanağa geçirilmesinden ibaret olmalıdır. Ancak mahkemece bu hususlara riayet edilmeyerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle, karar bozulmuştur.

C. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin ilam başlağında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacı tarafın sunduğu yemin metninin davalı asile HMK’nın 228 inci maddesindeki şerhi içerir şekilde davetiye ile gönderildiği, davalıya tebliğ edildiği, davalının yeminin edası için belirlenen gün ve saatte hazır bulunmadığı, bu nedenle davalının yemin metninde geçen “…’dan elden 55 milyar TL aldım” yazılı belgedeki 55 milyar TL’nin annesi Semra’ya ait hissenin davacıya satış bedeline karşılık verildiği, Semra tarafından davacıya verilen vekaletnamedeki satış yetkisinin de bu satışa dayalı olarak verildiği” hususlarını ikrar etmiş sayılacağı gerekçesiyle, davanın kabulü ile 55.000 TL asıl alacak ve 87,025,07 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 142.025,07 TL’nin dava tarihinden itibaren asıl alacağa yasal faiz işletilmek suretiyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı; bozma sonrası duruşma gününün tarafına usulüne uygun tebliğ edilmediğini, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, yokluğunda yargılama yapılıp karar verildiğini, kaldı ki tebligatta yazılı adreste tebligat tarihinde bulunmadığını, taşındığının muhtarlıkça verilen yazı ile sabit olduğunu, bu durumda tebligat iade edilmesi gerekirken muhtara tebliğ edilmesinin kanuna aykırı olduğunu, yemin metninin de yeterli açıklıkta bulunmadığını, davacının iddiasını ispat edemediğini, kaldı ki davacı ile arasında imzaladıkları 10.11.2006 tarihli protokol ile birbirleri aleyhine açılan veya açacakları davalardan feragat edeceklerini kararlaştırdıklarını, davanın zamanaşımına uğradığını, işlemiş faiz alacağına hükmedilemeyeceğini, nitekim dava tarihinden önce temerrüde düşürüldüğünden bahsedilemeyeceğini, bilirkişi raporuna karşı itirazlarının karşılanmadığını, tüm bu nedenlerle davanın reddinin gerektiğini ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, harici taşınmaz satış sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesinde verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yapmak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).

2. Yargıtay Dairesince bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).

3. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun ( 7201 sayılı Kanun)“Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21 inci maddesinin birinci fıkrasında; “Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” hükmü yer almaktadır.

4. Madde metni, iki hali birlikte düzenlemiştir. Bunlardan ilki “adreste bulunmama”, diğeri ise “tebellüğden imtina”dır. Muhatabın adreste bulunmaması halinde tebliğ memurunun ne şekilde davranması gerektiğini düzenleyen Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 30 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre; “Adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.”

5. 7201 sayılı Kanun’un ”Tebligat Mazbatası” başlıklı 23 üncü maddesinin 7 nci bendinin; ”21 inci maddedeki durumun tahaddüsü halinde bu hususlara müteallik muamelenin yapıldığını, adreste bulunmama ve imtina için gösterilen sebebin tebligat mazbatasına yazılmasını” emrettiği, ”Tebliğ mazbatasında bulunması gereken bilgiler ve tanzimi” başlıklı Tebligat Yönetmeliğinin 35 inci maddesinin (f) bendinde ise; ”30 uncu ve 31 inci maddelerdeki durumların gerçekleşmesi halinde bu hususlarla ilgili hangi işlemlerin yapıldığını, adreste bulunmama ve kaçınma için gösterilen sebebin tebligat mazbatasına yazılacağının” hüküm altına alındığı görülmüştür.

6.Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ” Yemine davet ” başlıklı 228 inci maddesi; ” Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır.
Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut eda eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır.” hükmünü ihtiva etmektedir.

7. Tapulu taşınmazlarda mülkiyetin devrini öngören her türlü sözleşmenin resmî şekilde yapılması zorunludur. Bu bir geçerlilik koşuludur [4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 706; BK m. 213; TBK m. 237; Noterlik Kanunu m. 60/3; Tapu Kanunu m. 26]. Resmî biçimde yapılmayan taşınmaz satış sözleşmeleri hukuken geçersiz olup geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz; taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince geri isteyebilirler.

8. Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi “denkleştirici adalet” düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici adalet ilkesi, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.

9. Bu bakımdan sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkansız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.

10. Satım bedelinin iade tarihindeki ulaştığı bedel belirlenirken, ödenen paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon, ÜFE-TÜFE artış oranları, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları göz önünde tutulmalıdır.

3. Değerlendirme
1. Somut uyuşmazlıkta; davacı, davaya konu taşınmazın harici sözleşme ile davalı tarafından kendisine satıldığı, taşınmaz satış bedeli olarak davalıya 55.000 TL ödediği, taşınmaz malikinden aldığı vekaletnameye istinaden, işbu taşınmazı üçüncü kişiye sattığı, ancak taşınmaz maliki tarafından tapu iptal ve tescil istemiyle açılan davanın sonucunda üçüncü kişi adına olan tapu kaydının iptal edildiği, zarara uğradığı iddiasıyla, tazminat istemiyle açmış olduğu eldeki davada; bozmaya uyan Mahkemece, gelinen aşamada, ödeme iddiasının ispatı zımnında davacıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılmış olup, kendisine yemin teklif edilen davalı tarafa yemin için davetiye çıkarıldığı, yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağının yazılı olduğu, tebligata rağmen davalının duruşmaya katılmadığı görülmüştür.

2. Her ne kadar davalı taraf, yemin davetiyesine ilişkin tebligatın usulsüz olduğunu ileri sürmüş ise de, tebligat parçasının incelenmesinde; ” adreste kimsenin olmaması kapalı olması sebebi ile komşusu …’tan sorulup, …’ın beyanında muhatabın işe/çarşıya gittiğini beyan etmesi üzerine evrakın mahalle muhtarına teslim edilerek 2 nolu haber kağıdının muhatabın kapısına yapıştırıldı, imzadan imtina eden komşuya haber bırakıldı.” şerhiyle 10.08.2020 tarihinde tebliğ işleminin Tebligat Kanunu’nun 21 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca usulüne uygun olduğu anlaşılmaktadır.

3. Bu durumda, usulüne uygun tebligata rağmen duruşmaya katılmayan davalının yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağından, davacının, harici taşınmaz satış sözleşmesi uyarınca davalıya 55.000 TL ödediğine yönelik iddiasını ispat ettiğinin, geçersiz satış sözleşmesi gereğince satış bedeli olarak ödediği paranın, denkleştirici adalet ilkesine göre ifanın imkansız hale geldiği 18.07.2011 tarihi (tapu iptal ve tescil davasının kesinleşme tarihi) itibariyle ulaşacağı miktarın tahsilini isteyebileceğinin, bu sebeple çoğun içinde azı da vardır ilkesi uyarınca, Mahkemece, satış bedeline ödeme tarihinden dava tarihine kadar yasal faiz işletilerek, işlemiş faiz bedelinin hüküm altına alınmış olmasında hukuka aykırı bir yön bulunmadığının kabulü gerekecektir.

4. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile yukarıda yer verilen hukuk kurallarına, bozma kararlarında belirtilen gerektirici sebeplere, bozmaya uygun olarak verilen mahkeme kararı gerekçesine, bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin ileri sürülen sebeplerin incelenmesinin artık mümkün olmamasına göre, davalının temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 439 uncu maddesi uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz karar harcının temyiz edene yükletilmesine,

6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun’un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

30.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.