YARGITAY KARARI
DAİRE : 3. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2022/6760
KARAR NO : 2022/9419
KARAR TARİHİ : 13.12.2022
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : ANKARA 15. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının reddine dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; diz ağrısı ile ilgili şikayeti nedeniyle davalı şirkete ait Özel …Hastanesinde davalı doktor … tarafından 01.10.2009 tarihinde ameliyat edildiğini, ancak davalı doktor ve hastanenin yanlış teşhis ve tedavisi sonucunda şikayetlerinin daha da arttığını ve bir yıl içerisinde aynı doktor tarafından dört kez ameliyata alındığını, son ameliyatından sonra bacağının tamamen hissizleştiğini, daha sonra görüştüğü farklı doktorlarca yapılan ameliyatların 65 yaş üstü ve yürüyemeyecek durumda olan hastalara uygulandığını öğrendiğini, uygulanan yanlış teşhis ve tedavi nedeniyle fiziksel ve ruhsal açıdan katlanamayacak acılar yaşadığını ileri sürerek; şimdilik 10.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi olmak üzere toplam 110.000 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalılar; davacı hastaya gerekli dikkat ve özenin gösterildiğini, dava konusu olayda herhangi bir eksik ya da kusurlu davranışlarının bulunmadığını, uygulanan teşhis ve tedavinin tıp uygulamalarına uygun olduğunu savunarak; davanın reddini istemişlerdir.
İlk derece mahkemesince; İstanbul ATK Başkanlığı 7. Adli Tıp İhtisas Kurulunca tanzim edilerek dosyaya sunulan 10.08.2020 tarihli rapor dikkate alınarak, davacıya uygulanan tedavinin doğru olduğu, gelişen sorunun her türlü özene rağmen meydana gelebilecek bir komplikasyon olduğu, hekime atfedilebilecek tıbbi hata bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; karar, davacı vekilince istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; ATK 7. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 29/07/2020 tarihli ayrıntılı ve gerekçeli rapor içeriğine göre; davacıya yapılan operasyonun tanı ve endikasyonunun doğru olduğu, gelişen fibular paralizinin her türlü özene rağmen meydana gelebilecek bir komplikasyon olduğu gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, doktor hatasına dayalı tazminat talebine ilişkin olup, davacı, davalı hastanede davalı doktor tarafından yanlış teşhis ve tedavi uygulandığını ileri sürerek; maddi ve manevi zararların tazminini istemiş, davalılar kusur ya da ihmalleri olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. O nedenle sağlık memuru ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özelliklerinin gözönünde tutulması, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılması ve en emin yolun seçilmesi gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, (doktordan) tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK’nın 510/1. maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Dosya içerisinde olayla ilgili mahkeme kanalıyla alınan Adli Tıp Kurumu raporunda yapılan teşhis ve tetkiklerin usulüne uygun olması nedeniyle doktora atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir. Davacı, alınan rapora itiraz edilerek, dosyadaki bilgi ve belgelerin yeterince değerlendirilmediğini belirtmiş, üniversitelerin ana bilim dallarında görevli özellikle ortopedi uzmanlarından oluşan konusunda uzman bilirkişilerden yeniden rapor alınmasını istemiştir.
Doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmesi gerektiği değerlendirildiğinde, davalıların sadece ağır kusurlarından değil hafif kusurlarından da sorumlu olabileceği dikkate alınarak, ilk derece mahkemesince; davacının iddiaları ve bilirkişi raporuna yaptığı itirazları ve özellikle davacının aynı yıl içerisinde aynı doktor tarafından dört kez ameliyata alınmış olmasının uygulanacak tedavi için gerekli olup olmadığı hususları değerlendirilip tartışılmak üzere, üniversitelerin ilgili anabilim dallarından ve özellikle ortopedi uzmanlarından seçilecek konusunda uzman akademik kariyere sahip yeni bir bilirkişi kurulundan dosyadaki bilgi ve kayıtlar, taraf savunmaları, tüm deliller birlikte değerlendirilerek, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor hatası olup olmadığını gösteren nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK’nın 373/1 maddesi uyarınca işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle 6100 sayılı HMK’nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun’un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 13.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.